Devrim ile demokratik siyaset arasında…

AKP bir devrim hareketi miydi, yoksa demokratik siyasetin neticesi miydi? AKP Genel Başkanı’nın müteaddit konuşmalarında, Türkiye Baharı’nın 2002 yılından bu yana başlayıp devam ettiğini çokça duymuştuk. Yine kendisinin ifadesine müsteniden biliyoruz ki, Arap Baharı’nın rüzgârına kapılanların hemen hepsi AKP’yi örnek aldılar ve hatta bazıları rehber edindiler. Hükümetin önemli rükünlerinden Beşir Atalay’ın geçen haftalar içinde Amerika’da partisini MUHAFAZAKÂR DEVRİMCİ tanımlamasını da dikkate aldığımızda karşımıza daha çok bir devrim silüeti çıkıyor.. Ayrıca bu çerçevede hem Başbakanın, hem Dışişleri Bakanının dört beş sene öncesindeki beyanları, fevkalâde dikkat çekicidir.

Biz AKP’nin bir devrim olduğuna inanıyoruz. Türkiye tarihinin en meşum ihtilâli olan 12 Eylül’ün bir neticesi olan 28 Şubat sürecinin şartlarında doğan AKP, bir devrimin meyvesi sayılmaz mıydı? Erbakan ve arkadaşlarının partisini kapatıp onları siyasetten men edenlerin “YENİLİKÇİ HAREKET”e zemin hazırlamasıyla doğmamış mıydı?

AKP Devrimi –bana göre- birçok global devrimin iç dairelerinde doğduğu ve düne kadar aşağılanmış kitlelere kurtarıcı gibi gösterildiği için, mahiyetinin kitlelerce anlaşılması epeyce zorlaşmış görünüyor. 28 Şubat süreciyle harabeye dönen ülkede AKP’nin neocon ve neoliberal devrimcilerinin ortak inisiyatifi ile ortaya çıkışını net görebilmek için, 11 Eylül sürecini de global medyada dikkatlice taramakta fayda var. BOP’un eşbaşkanlığı, Körfez Savaşı öncesinde Paul Wolfowitz’e yapılan ziyaretler ve yazılan mektuplar, Yeni Osmanlı imajları, Barzani Kürt Devleti, millî birlikteliği zayıflatan yanlış süreçler, One Minute’ler, Mavi Marmara Gemisi ve nihayet Arap Baharı… AKP’nin Hillary Clinton ve AB Temsilcilerine rağmen bilinçsizce Suriye’nin parçalanmasındaki rolü de bu çerçeveye eklendiğinde, devrimin silüeti az çok belirginleşir.

AKP’nin bölgede her türlü çatışma, devrim ve fitneye müsait bir zemin hazırlanmasına bilerek veya bilmeyerek katkıda bulunduğunu söyleyenlere de itiraz imkânımızın olmadığını düşünüyoruz Cüneyt Zapsu’nun beyanları hafızalardaki tazeliğini hâlâ koruyor. Temel insanî ve dinî prensiplerin; bu devrimde en fazla zarar gören hususlar olduğunu sonradan efkâr-ı amme daha iyi anlayacaktır kanaatindeyiz.,

TURUNCU DEVRİMLER VE AKP

Bana göre AKP’nin rengi de turuncuydu. Coğrafyaların dokularına göre renk ve format alan Global Devrimin rengi Ukrayna’da Timoşenko ile Gürcistan’da Saakaşvili ile farklılık arz ediyordu. Esas renk turuncu olmakla birlikte, başşehirlerde tonlar değişebiliyordu. Geriye dönüp AKP devriminin ülkeye yaşattıklarını tahlil ettiğimizde; Türkiye’nin maalesef turuncu devrime bölgede imkân hazırladığını acı duyarak görüyoruz: Balkanlar, Kafkaslar, PKK ve BDP, Kuzey Irak, Arap Baharı ve Suriye…. Arşiv belgeleri bütün bu hadiseleri çıkaranların Turuncu Devrimciler olduğunu ispat ettiğine göre, Türkiye’miz devrimin bölgesel merkezi olmuyor mu?

Demokrasiyi ve müsbet hareketi esas alan Müslümanların rağmına AKP’nin beyin kadrosu “devrimden” hoşlanır. Bir zamanlar Devrimci Kaddafi’yi, daha sonra Humeyni’yi, daha sonra Ziya’ül Hak’ı savunmuş nesiller için ”devrim” pozitif bir kelime olduğu kadar müsbet manaları da sinesinde taşır AKP’nin çekirdek kadrosuna göre.. Yani  bu siyasal İslâm’ı benimsemiş arkadaşlarımız devrim yolunda bazen Şiadan daha ifrata ve bazen de Selefîlerden öte tefrite düşerek geldiklerinden, her türlü devrime sıcak baktılar. AKP Devriminden en büyük zararı başta AB olmak üzere Türkiye ve İslâm âlemi gördüklerinden, insanî ve İslâmî değerlerle savaşan turuncucular, başka yerlerde zayıflamalarına rağmen, Türkiye’deki kuvvetlerini muhafazada büyük gayret harcıyorlar.

İslâmî geleneğin, Müslümanların, ahlâkî prensiplerin ve adaletin bu denli itibarsızlaştırıldığını  geçmiş zamanlarımda hatırlamıyorum.

Yukarıda arz ettiklerime kuvvet verecek yüzlerce delil ve belgeyi, şu yazının çerçevesine sığmayacağından yazamıyorum. Yalnız AKP’nin Erbakan’dan ayrılmaya başladığı zamanlardaki sloganları, modern devrimciliklerine yeterli delillerdir. Yenilikçilik, değişim zamanı, eski arkadaşlarına “fosil” takılmaları, Amerika’dan getirilmiş kadroların nezdinde NLP teknikleri, kişisel gelişim furyaları, Açık Toplum Enstitüsü’nün çalışmaları, TESEV’ler, bazı özel üniversitelerin çalışmaları… Şu saydığımız her hususun etrafını size arz edebilsek, AKP’nin Turuncu Devrimin birçok karakteristik özelliklerini taşıdığını bizzat müşahede edeceksiniz.

Ayrıca AKP’nin Kemalizme ideolojik olarak sahip çıkması da onun devrimcilik iştihasına kuvvet veriyor. Bu hususta Bediüzzaman’ın 22. Lem’a’sındaki konu ile alâkalı hususlara bakabilirsiniz..

ARTIK MAHİYETİ ANLAŞILMALI

Devrim kaosu netice verdiğinden, yakıcıdır, ıztıraplıdır. Önce kendisine destek olanları yer. Paralel yapı diyerek suçladığı eski çocuklarını yediği gibi. Hukuk dışılık esas olduğundan, herşeyi alabildiğine istismar eder. Devrimin rüzgârıyla devletlerin idarelerine gelenler burada kalmak isteseler de , merkezî inisiyatif buna müsaade etmez. Zira devrimde durağanlık bitiş demektir. Bitmemesi için devamlı kaos üretilir. Kaoslar ise anarşi ve terörün beslendiği dehşetli ortamlardır. AKP’nin takip ettiği politikalara baktığımızda, Türkiye’nin içinde bulunduğu tehlike; Mısır, Libya ve Tunus’un durumlarından daha ciddidir. El- iyazubillah vatanın param parça olması tehlikesi, dehşetli dahilî çatışmalar ve hariçten ağızlarını açmış bizi bekleyen canavarların saldırı pozisyonlarını nazara almayan  havuz medyasının, tenvimin en derin mertebelerinde uyutulduklarının kendilerince bilinmesi şimdilik mümkün görünmüyor.

Bizce mesele, AKP devriminin mahiyetinin anlaşılmasıdır.

Devrim süreçlerinin dizayn ettiği iktidar ve muhalefet düzeneklerini, hak ve hürriyetlerin adi ve hasis menfaatlere tercih etmeyen müteyakkız insanlar, inşaallah bozacaklardır.

ELHASIL: AKP devrimi her ne kadar 28 Şubat’tan doğma görünse de, babası 12 Eylül ihtilâlidir. Şu oniki senelik sürecin dışarda ve içerde İslâmiyete ve insaniyete getirdiği zararların tüyler ürpertici düzeye çıktığını düşünüyoruz. Milleti pamuk ipliğinden de çürük “tek adam” idaresine bağlı hale getiren bu devrimin mutlaka, ama mutlaka bitmesi gerekiyor. Bizi Avrupa karşısında maskara ve Müslüman ülkelere düşman hale getiren, dinî cemaatleri iç çatışmaya götüren ve insanları hem enfüsî, hem de afakî âlemlerinde korku, savaş ve hasetle başbaşa bırakan bu devrimin bir an önce bitmesi gerekiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*