Dikkat! Dikkat!…

Peşreve gerek var mı? Dindarlarımızın Abdullah Gül´ün Cumhurbaşkanı seçilmemesine üzülmelerinin ardındaki çıplak gerçekler üzerinde durmak istiyorum.

Evvelâ demokrasiye inanıp inanmada da samimî olup olmadığımız önemlidir. AKP hareketinin demokrasiden doğmadığını, Kemalistlerin meclise müdahalenin bir neticesi olduğunu hangimiz inkâr edebiliriz ki… Yani Anayasa Mahkemesi ve 28 Şubat süreci Refah´ı kapatmasaydı AKP diye bir oluşum olur muydu? Öyle ise Ankara Marşı ile gelenlerin İzmir Marşı ile gitmelerine üzülünür mü?

Dış görünüm itibariyle “Yenilikçiler”, siyasî şeyh ve liderlerine ihanet etmişlerdi. Tıpkı Erbakan´ın 1969 seçimlerinde Konya´dan bağımsız aday olarak “siyasal islam” hareketini başlatarak demokratlara ihaneti gibi… 1971 muhtırasında Erbakan´dan başka ülke dışına kaçan siyasî lider yoktu… Bir soru daha soralım. İhtilâlci Muhsin Batur Erbakan´ı İsviçre´den getirip, MSP için kemalistlerden o­nay almasaydı, Erbakan “Siyasal İslam” siyasetinin liderliğini devam ettirebilir miydi? ANAP hareketinin çekirdeğini oluşturan Keçeciler gibi siyasî kadroyu da Erbakan doğurmuştu. AKP´nin kadroları, birikimleri ve tüm varlıklarının yüzde seksen beşi Erbakan hareketine ait olduğu gözönünde olduğu halde, Erbakan´a söğüp, AKP´yi göklere çıkarmanın mantığını nereden buluyorlar.

Erbakan´ın dini siyasete alet ettiğini iddia edenler, Erdoğan, Gül, Arınç ve Şener için demokrat mı diyecekler. Demokratlıkta da takiyye olmaz. Kırk yıllık Kânî Yanî olmayacağına göre, AKP´den “demokrat bir oluşum” bekleyenler, imkânsızı arzu ediyorlar. Zira, yanlış denklemlerle ve formüllerle doğru neticeye gidilmiyor. Hanımlarının başörtüleri ve kendilerinin “siyasal islam” kimlikleriyle müslümanları zilletten zillete düşüren, hareketlere maruz bırakan ve bütün müsbet yolları kemalistlere kapattıran bu kadrolardan vatana, insan haklarına ve dinî hürriyetlere fayda beklemek mantıksızlık olmuyor mu?

Beş seneden beri mecliste Anayasayı bile değiştirebilecek matematiksel güce sahip AKP´nin, milletin arzusu istikàmetinde tek adım atamayışı ve atma niyetindeki adımlarını da geriye atmak zorunda kalışını hepimiz yaşadık gördük. Bütün bunlara rağmen birden bire hiçbir mutabakata müracaat etmeden Çankaya´ya çıkma hareketinin neticesiz kalacağını AKP elbette biliyordu… Yoksa, birçok ülke ve politikacıyı ofsayt´a düşüren Amerikalı neolibareller mi bu arkadaşları aldattılar… Bu hususu Can Pakere hasseten sormak lâzım. CHP´ye, dönmelere, kemalist ve ulusalcılara rağmen şu Türkiye´de Cumhurbaşkanı olunamayacağını, en küçük meselede Halkpartisinin gözünün içine bakanlar daha iyi bilirler. Bunca senedir, dinî hürriyetler noktasında hiçbir teşebbüste bulunmayan bu kadroyu hem hükümetten ve hem de belediyelerden uzaklaştırmak demokratların ve demokrasinin en önemli vazifesi olsa gerek.

Demokratlık istibdada taraf olanlarla siyaseten mücadeledir. Türkiye´de; ittihatçıların ve bilhassa Selaniklilerin kontrolündeki ittihatçı ve halkçıların istibdatçı olduğuna kabul edip de; milliyetçileri ve siyasal islamcıları istibdatçı kabul etmemek; istibdat ile hürriyet arasındaki farkı bilememekten doğuyor. Halkçı, türkçü ve islamcı kafalar hürriyeti ve demokratlığı reddederler. Zira o­nlar; hürriyet ve demokratlığı varlıklarına, menfaatlerine ve ikballerine ters görürler. Buradan hadiseye bakalım: Oylamaya katılmayanlar bedelini öderler (T. Erdoğan) sözünü söyleyen adam ne kadar demokrat olabilir ki… Zamanı gelince bunların hepsi bir blokta ittifak edebilirler. Nitekim AB´ye karşı fazilet, ulusalcı sol ve CHP ile MHP´nin ittifağı gibi… Düne kadar AB´ye karşı olan AKP´nin beyin kadrosu bugün de özde AB karşıtıdır.

Hadiseye istediğiniz cepheden bakabilirsiniz. AKP´ye menfaat veya göbek bağı ile bağlı değilseniz, yanlışları görmekte hiç de zorlanmazsınız. AKP´nin bir ihtilâl neticesi kurulduğunu, 28 Şubat sürecini ve Kemalizmi korumak kullanmakla vazifeli olduğunu, vitrindeki dini kimlikleriyle maalesef bilgisiz kalabalıkları yanılttığını söyleme doğrusu, bazılarına göre yarına ait olabilir. Fakat basiretli olanlar bugün konuşmalıdırlar. İyi ki, Tayyib Bey Abdullah Gül´ü aday olarak ilan etti. Allah korusun, daha liberal birisini gösterseydi ve Kemalist Cephe de kabullenmek zorunda kalsaydı, başımızdaki şu musibetler devam eder dururdu… Fakat şükürler olsun! Amerika´daki destekçi kuvvetlerin oyunuyla, Türkiye kemalistleri oyuna geldi… Artık hiç kimseyi irtica, dincilik ve takiyye öcüleriyle korkutamazlar… Hürriyetler, demokratik haklar ve adalet fıtrî yatağına dönerek, mücadelenin aslî şartlarına döneceğiz. 27 Mayıs sonrasındaki İnönü Hükümeti, 1971 sonrasındaki Erim hükümeti ve 1980 sonrasındaki ANAP´ın akibetleri ne olmuşsa AKP´de aynı akibete uğrayacaktır. Bizim arzumuz ve iddiamız değildir, bu… Fıtrat yalan söylemez diye bir yaratılış kanunu vardır. Yeter ki, müslümanların basireti açılsın ve bu kadrolara boşu boşuna ümit bağlamasınlar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*