Din ve bilim Risâle-i Nur´da buluştu

Risâle-i Nur Enstitüsü’nün düzenledeği “Bilim ve Din” konulu II. Risale-i Nur Kongresi alanında uzman kişilerin iştirakiyle tamamlandı. Kongre’de sunulan tebliğlerde bilim din ilişkisinin ayrılmazlığı vurgulandı. Kongreye Mehmet Kutlular, M. Emin Birinci, Mustafa Sungur, Mehmet Fırıncı katıldı. Kongreye Yusuf İslam da iştirak etti. Masa çalışmalarının sonuçlarını, Bünyamin Duran, Selim Sönmez, İshak Arslan, B. Said Çiftçi, Reha Fırat, Metin Karabaşoğlu ve Kâzım Güleçyüz kamuoyuna açıkladılar. Abdurrahman Ateş’in yönettiği panele hanımlar da yoğun ilgi gösterdi.

Bediüzzaman Haftası faaliyetlere kapsamında Risale-i Nur Enstitüsü tarafından düzenlenen “Bilim ve Din” konulu II. Risale-i Nur Kongresi alanında uzman kişilerin iştirakiyle 26-27 Mart tarihleri arasında İstanbul Grand Cevahir Otel’de gerçekleştirildi. Cumartesi günü masa çalışmalarıyla başlayan Kongrede, “Davranış Bilimleri ve Din, Sosyal Bilimler ve Din, Temel Bilimler ve Din, Bilimsel Yöntem ve Din, Tarih Boyunca Bilim ve Din İlişkisi, Siyaset Bilimi ve Din, Eğitim Bilimleri ve Din” konu başlıkları ele alındı.

Dün halka ve basına açılan kongrede masaları temsilen; Bünyamin Duran, Selim Sönmez, İshak Arslan, Bestami Said Çiftçi, Reha Fırat, Metin Karabaşoğlu ve Kâzım Güleçyüz, üzerinde mutabakat sağlanan sonuç bildirilerini dâvetlilere sundu. Kongre sonuç bildirilerinin sunulduğu paneli Abdurrahman Veis Ateş yönetti.

İNKÂRCILIK YARADILIŞLA ÇELİŞİR

“Davranış Bilimleri ve Din” konusunun tartışıldığı I. Masa’nın sonuç bildirisinde İnkârcılığın insanın yaradılışıyla çeliştiğine dayanak noktası ve sığınma olarak Mutlak Varlığı reddeden birey kendini sakatlayacağına dikkat çekilerek, insanın mutlaka inanma ihtiyacı içinde olduğu vurgulandı. Sonuç bildirisinde şu görüşler dile getirildi: “İnsanlık tarihi çeşitli inanç sistemlerinin varlığını gösterir. Totemden minyatür tanrılara, ateş tanrısından gök ve yer tanrılarına kadar çeşitlilik kazanan inanç sistemleri; insanın dayanak noktasına, bir sığınağa olan mutlak ihtiyacına işaret eder.” Risale-i Nur’un gündelik hayatımızda nesnelerle kurduğumuz ilişkinin dilini Kur’âni bir temel üzerinden nasıl yürütebileceğimiz konusunda önemli ipuçları verdiğine dikkat çekilerek, bu ipuçlarının, mânâyı ismi-mânâyı harfi, nazar ve niyet kavramları olduğu vurgulandı.

RİSÂLE-İ NUR ÇATIŞMA YERİNE UZLAŞMA GETİRDİ

“Sosyal Bilimler ve Din” konusunun ele alındığı II. Masa’nın sonuç bildirisinde İslâmî gelenekte Kur’ân’ı anlama ve yorumlama farklılıklarına dikkat çekilerek, Bediüzzaman’ın bu gelenek içindeki farklı yeri anlatıldı. Bildiride şu görüşler dile getirildi: Bediüzzaman Hazretlerinin “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” âyetine yaptığı tefsirin günümüzde dinler arası diyalog faaliyetlerinin dini kaynaklarından biri olduğuna dikkat çekilerek, “Bu tefsirle Müslümanlar Batı’da ciddî açılım imkânları bulmuşlardır. Bu açılım giderek yaygınlaşmakta ve derinleşmektedir, belki de bu yaklaşım küremizde ‘medeniyetler çatışması’ yerine ‘medeniyetler uzlaşması’nı doğuracaktır.”

HÜRRİYET İMANIN BİR HASSASIDIR

“Bediüzzaman, çağının gelişmelerini de dikkate alarak insan hürriyetini ahlâk, politika ve dinî iç tecrübe bağlamında önemli ölçüde derinleştirmiştir. Hatta bireyin tüm dinî inkişafını sahip bulunduğu hürriyet derecesiyle özdeş sayacak kadar hürriyeti önemsemiştir. o­na göre hürriyet imanın bir hassasıdır, zira, rabıta-i iman ile sultan-ı kâinata hizmetkâr olan adam başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet ve şehamet-i imaniyyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi şefkat-i imaniyyesi bırakmaz.”

Bediüzzaman’a göre demokrasinin İslâm toplumunda uygulanabilecek en uygun yönetim sisteminin demokrasi olduğu ifade edilen bildiride “Günümüz şartları içinde bireylerin ilgili değerlerini en etkili tarzda güvence altına alabilecekleri yönetim biçimi şüphesiz demokrasidir, dolayısıyla Müslümanların politik sistemleri de demokratik olmalıdır” denildi.

RİSÂLE-İ NUR EŞYAYA ALLAH HESABINA BAKMAYI ÖĞRETİYOR

“Temel Bilimler ve Din” konusunun tartışıldığı III. Masa’nın sonuç bildirisinde ise, Risale-i Nur’un “nisbet”leri ve “temsiller”i kullanarak en derin ilmî meseleleri anlamayı kolaylaştırdığına dikkat çekildi. Risale-i Nur’un ortaya koyduğu mânâ-i harfi ile “yani eşyaya Allah hesabına bakmak” veya mânâ-i ismi “Olaylara oluş biçimi ile bakmak” şeklindeki prensiplerle insanın farklı istikametlere yöneleceğine işaret edildi.

Risale-i Nur’un ortaya koyduğu kâinat düşüncesinde, modern bilimin doğa-tabiat tasavvuruyla benzeşen, hatta birebir örtüşen kısımların olması mümkün olduğu belirtilerek, şu ifadelere yer verildi: “Bediüzzaman Said Nursî’nin bilime, fenne ve teknolojiye yaklaşımı bu açıdan önemlidir. Said Nursî, bilimin giderek etkinliginin artacağına, istikbalin bilgi çagı olacagına inanmakta, bütün vurgusunu bu istikamette yapmaktadır: “Elbette nev-i beşer ahir vakitte ulum (bilimlere) ve fünûna (temel bilimlere) dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ilmin eline geçecektir”

“Bilimsel Yöntem ve Din” konusunun incelendiği IV. Masa’nın sonuç bildirisinde modernizmin insanlık âleminde oluşturduğu depremle adeta yıkılmış olan İslâmî düşünce geleneği sarayının Kur’ân merkezli bir planla ve günün ihtiyaçları da dikkate alınarak yeniden inşaasının Bediüzzaman’a nasip olduğu ifade edildi. “Kur’ân medeniyeti eksenli yeni varlık algısı için Risale-i Nur sağlam bir zemin oluşturmaktadır.” denilen bildiride, “Bu anlamda her mesleğim içinde var olan hakikat kırıntıcıklarını toplayan yaklaşımı ile Risale-i Nur Kur’ân’ın kuşatıcılığını asra taşımaktadır. Modern bilimin uzun arayışlarının sonucunda Yaratıcıdan irtibatı kopuk olan bir maddî âlemle ve diyalektik süreçle çözüme ulaşılamayacağı görülmüştür.”

BİLİM VAHYE GÖZÜNÜ KAPATAMAZ

“Tarih Boyunca Bilim ve Din İlişkisi”nin ele alındığı, V. Masa’nın sonuç bildirisinde “Bilindiği gibi, İnsanlar târih boyunca varlığı anlamaya çalışırken, iki temel yaklaşım dikkat çekmiştir. Bunlardan birisi, ilâhî vahyin ışığından yararlanarak varlık âlemini yorumlamak; diğeri ise, vahye ve fizik âlemde vahyin paraleli olan gerçekliklere göz ve kulakların kapatılarak yapılan değerlendirmelerdir.” denildi. Bediüzzaman Said Nursî’nin insanlık tarihinin olumlu ve olumsuz dönemlerini belirlerken “aklı kullanma becerisini” temel kriter olarak ele aldığına dikkat çekilerek, “Bediüzzaman Said Nursî, varlığı okumada bilimsel bilginin elde edilmesinde, ilâhî vahiy ve fizik âleme kulak verilerek o­nların işaret ettiği hakikatlere her insanın ulaşmasının, yaratılışından getirdiği akıl cihazının bir gereği olduğunu vurgulamıştır. İşte insan sahip olduğu bu özelliğinden dolayı, sorumluluk yüklenebilen, ve diğer canlılar arasında temayüz edebilen bir özellik göstermiştir” ifadelerine yer verildi.

DİN HİZMETLERİ, BAĞIMSIZ OLMALI

“Siyaset Bilimi ve Din” ilişkisinin ele alındığı VI. Masa’nın görüşünde ise:”Bir Kur’ân müfessiri olarak Bediüzzaman Said Nursî, siyaset bilimine de Kur’ân merkezli bir bakış açısıyla yaklaşmış, bu çerçevede din-devlet ilişkilerini, İslâm toplumunda yüzyıllardır süregelen ve “din ü devlet” terkibiyle ifade edilen “dinle devleti aynîleştirme” anlayışının yerine, kâinata kök salmış bir hakikat olan dini devletten ve siyasetten bağımsız, özgür, sivil bir zemine yerleştirerek yorumlamıştır” denildi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*