Dindar ehl-i dünya

Sosyal hayata ait bir neticeyi elde etmek için mütesanid heyetler halinde olmak ve gereğinden fazla bireyselleşmemek iyidir.

Hedef dinî de olsa, dünyevî de olsa bu prensip aslında aynıdır. Ama diğer prensiplerde bazı farklar kaçınılmazdır ve tesanüdün mânâsını değiştirir.

 

Dünyayı dünya için isteyenler, dine ve ahirete değil dünyaya talip olurlar ve ona sahip olmaya çalışırlar. İşte bunlara ehl-i dünya deriz.
Dünyaya ait bir hedef sahibi olanlar, eğer ehl-i din iseler, dünyevî başarıyı, dünya ahiretin mezrası olduğu için isterler.
Peki, ehl-i dünyanın dindarı nasıl oluyor?
İlk akla gelenler, dünyevîleşme fırtınasına kapılanlar. Ancak kanaatimce ikinci bir grubu daha var. Şöyle;
İnsanların dinine hizmette üç yöntem vardır:
Birincisi doğrudan insanların dinine hizmet ederek din hizmeti yapmak:
Meselâ duâ öğretmek, duânın mânâsını öğretmek, duâya teşvik etmek, kalbî hastalıklarına deva bulmak, tahkikî imana yöneltmek, tefekküre sevk etmek, aklî şüphelerden kurtulmalarını temin etmek gibi.
Bunları yapanlar birbiriyle hayırda yarışır, ama rekabet etmez. (Haksız rekabet zaten yasaktır).
İkincisi ise duâ almak ve böylece Allahın rızasını kazanmak niyetiyle insanların dünyasına hizmet etmek (“Halka hizmet hakka hizmettir” derler ya):
Meselâ camiye yol yapmak, kamu düzenini sağlamak, zulme mani olmak, zekâtın yerine ulaşmasını temin etmek gibi.
Bunları yapanlar da aslında birbiriyle hayırda yarışır ve rekabet etmez. Zira rekabet gerekli değildir. İşe koyulan yeni talipliler, rakip değil yardımcılardır.
Üçüncüsü ise Allah’ın rızası için dünyayı imar etmek ve bu amaçla posizyon almak:
Meselâ, hâkim olup dünyevî adaleti temin ederek Allah’ın Hâkim ve Adl ismini tecelli ettirmek, belediye başkanı, vs. olup dünyevi temizliği temin ederek Allahın Kuddüs ve Müdebbir ismini tecelli ettirmek, hekim olup dünyevî hastalıklardan şifayı temin ederek Allahın Hakîm ve Şafi ismini tecelli ettirmek, gibi.
İşte bu gruptakiler için, pozisyon tutma mecburiyeti, yarışmayı rekabete de dönüştürür. Zira makam tektir, ama talipli çoktur.
Bu üçüncü tür hizmete yani “din için dünya hizmetinde makama ve yarışa talip” olanların durumu da “bir tür” ehl-i dünya halidir.
Nitekim Bediüzzaman, İhlâs Risâlesinde, “din hizmeti” yapanların birbiriyle gerektiği gibi ittihad ve hatta ittifak edememelerinin sebeplerini anlatırken, ehl-i din ile ehl-i dünya arasında karşılaştırma yapıyor.
Bu ayrımın geçtiği diğer Risâle metinlerinde genellikle; ehl-i din kavramı dindarları, ehl-i dünya kavramı ise dindar olmayan kişileri yani günahkâr olan ve açıktan günah işleyen ya da dinsiz olan kişileri ifade eder.
İhlâs Risâlesinde ise ehl-i din ve ehl-i dünya daha farklı tarif edilmiş.
Bu tarifte birinci grup; “ehl-i hak ve ehl-i vifak olan ashab-ı diyanet ve ehl-i ilim ve ehl-i tarikat”tır.
Bu grubun özelliği de “doğrudan din hizmeti”yle yani “umûr-u diniye ve uhreviye” ile meşgul olmasıdır. Bu gruptakilerin hizmetinin mükâfatı dünyada değil ahirettedir ve cennet geniştir, onun için “rekabet, gıpta, haset ve kıskançlık olmamalı. Ve hakikat nokta-i nazarında olamaz.” Daha iyi netice almak adına müsabakaya izin vardır, ama, rakibini murakabe edip onu geçmek ve böylece cennette daha iyi bir pozisyon almak adına rekabete gerek yoktur.
Yine bu tasnifte, ikinci grup; “ehl-i dünya, ehl-i gaflet, ehl-i dalâlet ve ehl-i nifak”tır.
Metnin devamında ise bu grubun şu alt ayrımlarına yer verilmiş: “ehl-i dünya ve ehl-i siyaset ve ehl-i mektep gibi hayat-ı içtimaîyenin tabakatına dair birer muayyen vazife ile ve has bir hizmet ile meşgul taifeler, cemaatler ve cemiyetler …”. (Lem’alar, s. 153).
O halde dünyaya hizmet ederek dolaylı biçimde dine hizmet etmek isteyenler, hele pozisyon almayı ve rekabet etmeyi gerektiren mektep ehli (diplomalı, KPSS adayı) ya da siyaset ehli (partili, partici) kişiler, şahsen dindar da olsalar, bu sıfatları sebebiyle “bir tür” ehl-i dünyadırlar.
İşte Bediüzzaman’ın dikkat çektiği şudur:
Bu tür hizmetlerdeki kişiler;
-rekabetçi yapıda yer aldıklarını bilmeli,
-rekabet risklerinin farkına varmalı ve
-en önemlisi, dindarlıklarını bu rekabete alet etmeye kalkmamalıdırlar.
Aksi halde, ehl-i dünyanın gözünde, “dindar ehl-i dünya” oluverirler. Hafazanallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*