“Dindar Kemalizm” takiyyeciliği

 

Bugünkü genç nesil, 12 Eylül (1980) Darbesini hatırlamaz. Aynı şekilde, iki yıl sonra referanduma sunulan “82 Anayasası”nın hangi şartlarda ve nasıl bir atmosfer içinde bu millete dayatıldığını tam olarak bilmez, bilemez.

Ne kadar anlatılsa da, o günleri yaşamayan, o zulûmatlı dönemin ufunetli havasını solumayan, estirilen korku poyrazını iliklerine kadar hissetmeyen kimse, yine de hakkıyla bilemez, anlayamaz o ceberrut devrin ne demek olduğunu.

Ama, yine de anlatmak lâzım. Kelimelerin kifâyet ettiği, tâbirlerin takat getirdiği kadarıyla, bugünkü nesle yine de anlatmak, izah etmek lâzım 12 Eylül’ün dayatmacı “sürec–i münafıkanesi”ni…

Zira, darbeci cuntanın bazı hukukçulara dikte ettirdiği anayasasıyla, devlet kurumlarında yaptığı birtakım keyfî tasarruflarıyla ve özellikle millete empoze etmeye çalıştığı yalan–yanlış mefkûresiyle, 12 Eylül Darbesinin etkileri ve yansımaları bugün de devam ediyor.

Darbecilerin çoğu göçtü, gitti bu diyârdan. Yaptıkları tahribat ise devam ediyor. Zihinlere empoze ettikleri zehirli fikirler, damarlara şırınga ettikleri bulaşıcı virüsler, sözünü ettiğimiz tahribatın en dehşetlisi olsa gerektir.

Bunun adı da “Dindar Atatürkçülük”, yahut “Dindar Kemalizm” ideolojisidir.

* * *

Bugün itibariyle bu milletin yüzde 90’ı mevcut anayasadan rahatsızdır. İktidar partisi dahil, birçok siyasî çevre bu anayasanın bir an evvel değiştirilmesinden yana. Bu yöndeki düşünceler, hemen her fırsatta ifade ediliyor.

Ama gelin görün ki, bugün hemen her vatandaşın illallah diyerek yaka silktiği bu darbe anayasası, yine bu milletin yüzde 90’ı tarafından sorgusuz suâlsiz kabul edildi.

Peki, neden bir türlü değiştirilemiyor, yahut yeni ve sivil bir anayasanın hazırlanması cihetine gidilemiyor?

Bu suâle verilecek cevap faslında, birçok sebep sayılabilir, birçok madde sıralanabilir.

Bizim hatırımıza gelen sebeplerden biri şudur: Kendimizi kandırsak dahi, hâşâ ki Allah’ı kandıramayız. Allah, affedicidir; ancak, affetmek için de hata yapanın nedâmet etmesini, bir nasuh tevbesinde bulunmasını ister.

Acaba, 82 Anayasasına evet dediği halde, bu hatasından dolayı nedâmet eden, tevbe–istiğfarda bulunan kaç dindaşımız var?

Darbe anayasasına taraf olan, savunan, referandum zamanında cuntacıların meddahlığını yapanları bekleyen “kul hakkıyla” bağlantılı bir başka “özür borçları” daha var.

Cunta ve anayasa meddahları, kendilerinden farklı düşünen din kardeşlerinden öyle çok kimseleri kırdılar ki, bunu kelimelerle târif etmek kàbil değil. Emin olun, gayretullaha dokunacak kadar ileri gidenler oldu.

Bu noktada da, bir özür dileme ve bir helâlleşmede bulunma ihtiyacının duyulması gerekmez mi?

Ancak, geçen zaman içinde gördük ki, özür dilemek bir yana, tâ o zamandan başlatılmış olan “Dindar Kemalizm” havasını, bugün de derin derin solumaya devam edenler çıkıyor karşımıza.

Evet, cunta lideri olan Evren Paşa, darbeden sonra her gittiği yerde âyet–hadis okuyor, habire “Dindar Atatürk” portreleri çiziyor, dolayısıyla “Dindar Kemalizm”in propagandasını yapıyordu.

Bunu, herhalde halkın ekseriyetine yutturmuş olmalı ki, emirber hukukçulara hazırlatmış olduğu anayasayı, seçmenin yüzde 90’ına kabul ettirdi.

Zaman içinde yine gördük ki, 12 Eylülcüler, Darvinist, sosyalist, materyalist çevrelerden yeterli taban desteğini bulamadıkları Kemalizmi, son otuz senedir dindar cemaatlerin omzuna bindirme yolunu tercih ettiler. Dindar grupların bir kısmı ise, ne yazık ki bu zokayı yuttu. Yuttu ve bir türlü de çıkaramıyor. Çıkaramayınca da, takiyyeciliğe mecbur kaldı.

Bugün bu milletin çekmiş olduğu mânevî en büyük sıkıntı, bu noktada düğümleniyor.

12 Eylülcülerin yol açtığı bir başka tahribat da şudur: Darbeci cereyan, bu millete “Dindar Kemalizm” ideolojisini empoze etmede başarılı olduğu ölçüde, vatandaş ekseriyetini “Ahrar–Demokrat misyon”a muhalif, hatta düşman etmede de başarılı oldu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*