Dinî kültür ve semboller

Dinî günler ve bayramlar münasebetiyle Hıristiyanlık dünyasının içinde yüzdüğü ışık denizinin yansımaları Türkiye ekranlarına da aksetmiştir. Sokaklardan evlerin pencerelerine, devlet dairelerinden kiliselere ve alışveriş merkezlerine kadar her yer ışıl ışıl… Kuzeyin karanlık ve uzun gecelerinde otoyollarda seyahat edenler; yollara nâzır tepelere yerleştirilmiş ışıktan figür ve haçlara da rastlayacaklardır.

24 Aralık gününün akşamı Katolik dünyası için mukaddestir. İsa’nın (as) doğum anı olarak kutlanır. İkindiden sonra çocuklarla birlikte genç-ihtiyar kiliseye koşulur. Uzun süren bu bayram ayinlerini takip edenler, katılımcıların dinî eğitimdeki boyutlarını da müşahede edebilirler. İbadet kasdıyla yüzlerce cümlelik ilâhileri melodileriyle tekrar eden insanların tek ağızdan papaza mukabelede bulunduklarına şahit olanlar, çocuk yuvalarından lise sıralarına kadar tatbikî olarak verilmiş din eğitiminin kültüre nasıl yansıdığını görürler. Ayin sonrası kilise önündeki bayramlaşma safhası… Bu merasimde bulunmamak—mazeretler hariç—çok çirkin kaçacağından hemen herkes buraya toplanır. Dinin gelenek ve kültür olarak yoğun bir şekilde yaşandığı bu cemiyette Müslüman bir Türk’ün hissettiklerini duymak ister misiniz? Şu güzellikleri kendi yurdunda ve öz kültüründe nasıl hayal ettiğini… Zihnindeki mukayeseleri… Papazın belediye başkanı, mülkî amir ve ileri gelenlerle halkın karşısına çıkışını… Sonra İsevî kültüründe yoğrulmuş insanların şu kilisedeki dayanışmalarını… Ortaya çıkan “milliyet” tablosunun renklerini, seslerini ve çizgilerini…

Fakat bu güzel manzarayı hayalen dahi Anadolu’ya taşıma imkânı vermeyen uygulamaların Türkiye TV’lerinin ekranlarına yansıması hayallerinizi de karartıyor. Milletin dinî değerlerine, sembollerine, gelenek ve dinî arkaplanlı kültürüne vicdansızca yapılan müdahaleleri ekranlarda görünce, güzelin tahayyülü bile mümkün olmuyor.

Şu günlerde Avrupa toplumunun resimlerini neşreden ekranları seyrettikçe Anadolu kökenli dindarların tırnaklarını kemirdiklerine ve zaman zaman gayr-ı ihtiyarî konuştuklarına şahit oluyorsunuz. Başörtülerinden dolayı öğretmen veya öğrenci olarak okullarından kovulanlar, halkın gözyaşı, ter ve sevincinin harcıyla yapılmış okullardaki cıvıl cıvıl seslerin kestirilmesi, çocukları Kur’ân’dan ve hafızlıktan koparma seansları, cami minber ve kürsülerinin kablolarla “resmî tek ses”e mahkûmiyeti, medya ve sokağı dinî sembollerden, sözcüklerden temizleme ameliyeleri biz gurbetteki Müslüman Türklere büyük ıztıraplar yaşatıyor.

Hıristiyan bir polisin Noel münasebetiyle sokağa dikilmiş çam ağacına, süslenen çarşıya ve ışıklandırılmış devlet dairesine müdahalesini hiçbir Avrupalı hayal bile edemez. Hele kilisenin çanına, papazın vaazına, rahibelerin kıyafet ve korolarına müdahale ise ancak cinnetle izah edilebilir. Burada devlet, toplum ve hakikî vatanperverler dinî eğitimin kalitesinin iyileştirilmesi istikametinde işbirliği yapmışken, “Ben devletim. Ne kadar Müslüman, Hıristiyan, komünist veya faşist olunacağına ancak ben karar veririm“ dercesine insanların inanma, sevme ve yaşama hukukuna müdahale edilen bir köken ülkeye sahip olmanın utancını ancak Noeli Almanya’da seyredenler bilir…

Burada devletten bireye kadar sistemin tüm unsurları, daha canlı bir Noel veya yılbaşı kutlaması için her türlü maddî-manevî imkânı seferber ediyor. Kutlamalar binlerce resmî ve sivil organizasyonla vücuda geliyor. Kutlamaların ihtişamı devletin başarısı için bir göstergedir burada…

Bilhassa 11 Eylül’den sonra Hıristiyanlığın kültürel unsurlarını ve temel değerlerini sembolleriyle birlikte bayraklaştıran Batı karşısında ülkemizin durumu içler acısı. Avrupa ve Amerika devletlerinin emperyalizm dönemlerinde bile Müslümanlara uygulamadığı bir tatbikatın bu ülkeye reva görülmesi, tarihin belki de Türk milleti hakkında kaydedebileceği en trajik sayfa olsa gerek.
İşin garibi, bunları yaparken, bir taraftan da Hıristiyanlığa ve misyonerlerine savaş açacaksınız, diğer taraftan ise dinî arkaplanlı Noel’i hayvanî arzuların tatminine alet edeceksiniz… Ayrıca, sırf menfaatlerini kaybetme kaygısıyla AB’ye ve Hıristiyanlığa savaş açanlara eski çağlarda kalmış duygularla destek olan safdirik Müslümanları da anlayamıyorum.

Bir başka tuhaflık da şu: Avrupa orijinli ticaret ve alışveriş merkezlerinin Noel münasebetiyle yaptıkları süsleme ve şovları hür ve medeni bir insan olarak anlayabiliriz. Fakat, bin seneden beri İslâm medeniyetine beşiklik yapan bir coğrafyada, yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede Ramazan’a, kandillere ve kurbana sahip çıkmak yerine, Müslüman ve Türk olarak Noele sahip çıkılmasını; ve İstanbul, Ankara ve İzmir gibi bazı yerlerdeki manzaraları anlamakta güçlük çekiyoruz. Hiçbir Avrupalı İstiklâl Caddesinin, Akmerkez’in veya Capitol’un Nikolas figürleriyle süslenmesini “medeniyet” olarak kabul etmez. Basit ve cehalet kokan bir taklitle Avrupalılara yaklaşabileceklerine inananlar, muhataplarından maskara veya hain muamelesi göreceklerini unutmasınlar. Zira Avrupa çoktandır fıtrîliğin ve orijinalliğin peşinde….

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*