Diyalogdan öte

Önceleri böyle değildi… 1983 noelinde Hamburg-Saar’daki bir katolik kilisesinin kapısını ilk olarak çaldığımda, papazın tavrı kilise duvarlarından daha soğuk görünmüştü, bana…Yirmi yılı aşan zaman, bir çok engelleri uçurmuş ve taassupları da aşındırmış. Diyalog kelimesinin bile ifrat kabul edildiği günlerden “birlikte hareket” ifadesinin sevimli göründüğü zamanlara ulaşmışız.

İkinci Dünya Harbi; müstebit, mutaassıp, emperyalist ve İslâm düşmanı Avrupa çekirdeğini çatlattıktan sonra âlem-i İslâm nefes alma imkânı bulmuştu. Hatt-ı müdafaadaki Anadolu nur hareketi, Türkiye başta olmak üzere âlem-i İslâm ve Avrupa’ya Kur’ân’ın zamana bakan mesajını neşretmeye muvaffak olmuştu.

Saadeti doğuran çetin kışın üzerinden altmış seneye yakın bir zamanın geçtiği şu günlerde, yeni saadetleri netice verecek cihanşümul hadiseler meydana gelmek üzere… Hatta Afganistan ve Bağdat işgallerini bu mutlu süreci netice verecek fırtınanın arifesi olarak kabullenebiliriz.

Birinci ve ikinci dünya savaşlarına kadar katolik ve protestan mezhebleri bugünkü Müslüman ve Hıristiyanlardan daha fazla birbirine uzak yaşıyorlarmış. Bu harplerin ölüm saçan dehşetli sahnelerinde her iki mezhebin mensubları aynı Allah’a inandıklarının farkına varabilmişler. İkinci Dünya Harbi, dünyanın her coğrafyasını işgal edememişti. Fakat bugün dünyanın tüm coğrafyalarında “Allah’a isyan etmekte” olan ve tüm insanlığa karşı taarruza geçmiş deccaliyet karşısında Hıristiyan ruhanîleri Müslümanları ortak mücadeleye çağırıyorlar. Kur’ân’ın müşterek çizgiye olan çağrısını onlar biz Müslümanlardan daha önce benimsemiş görünüyorlar. Avrupa, Amerika ve Avusturalya’daki milyonlarca teşkilât; hürriyetler, insanlık ve mukaddes değerler karşıtlarına karşı, Müslümanların görüşlerine müracaat ediyorlar. Yalnız kiliseler değil; siyasî partiler, işçi-işveren teşkilâtları, üniversiteler ve diğer sivil toplum örgütleri Müslüman üyelerini genel merkezlerine davet ederek hadiselerle ilgili bilgi alışverişinde bulunuyorlar. Bunun örnekleri o kadar çok ki… 1983’ün soğuk rüzgârları 2004’ün munis nevbaharıyla yer değiştirirken, biz Müslümanlardaki bilgi yetersizliği, geleneksellik ve bazı hocalarımızın âyet ve hadis-i şerifleri zamanın anlayışına uygun anlayamamaları dialogdan “işbirliğine” geçiş sürecini maalesef yavaşlatıyor. Gerçi Hıristiyanların safında da yeteri kadar geleneksel düşünen, yanlış korku ve rekabetlere giren ruhâniler mevcut. Fakat, Kur’ân ehlinin eksiklikleri ve yanlışları daha fazla göze batıyor.

Şu günlerde Jakarta’dan, İran, Mısır ve Paris’ten, ta Amerika’ya uzanan sahnelerdeki şiddetli çatışmalar, saadetli günlerin doğum sancılarını andırıyor. İkinci (dinsiz, sefih ve tahribatçı) Avrupa’nın başörtüsü ile başlayıp inkâr-ı ulûhiyeti netice verecek şekilde yürüttüğü taarruzun tarrakaları arasında, Kur’ân talebelerindeki şevk, sekînet, sebat ve zafere olan imânı buradan seyrettikçe “Elhamdulillahi âlel imân” diyerek seviniyoruz. Asrın Bedîisinden “ahirzaman hâdiseleri”nin mahiyyet ve seyir biçimini öğrenenlerdeki gayret, bilmeyenleri varsın hayrete düşüredursun…

Geleneksellikten zamanımıza ve bilhassa ahirzamana dönüş biçimini bilenler anlatmaya devam edecekler. İkinci Dünya Savaşının devletler ve milletlerle sınırlı harbinin, insanın yaşadığı her kara parçasına bugün yayıldığını bilmeyenler, elbette kaybedecekler. Deccaliyetin boynuzlarıyla pencerelerimizden son sığınağımız hanelerimize girdiği şu zamanda, elbette ki hatt-ı müdaafadan bahsetmek mümkün omlayacak. Sath-ı müdaafada da Hıristiyan ruhânileriyle işbirliği yapmak istemeyen Müslümanlar—aynı zamanda Hıristiyanlar da—düşmanları karşısında zelil olmaya devam edecekler. Maddî-manevî ölümleri fışkıran şu dehşetli sahneler inşallah artık diyalog yerine “müşterek hareket”i ateşleyecek ve ahirzaman Nebîsinin (a.s.m.) verdiği müjdeli günlere dünyaca ulaşabileceğiz.

Cephe, artık ne Galiçya’dır, ne de Yemen… Dinsizlik ve sefahetin öldürücü gülleleri artık her ocağa isabet ediyor. Bugün her hâne bir cephe veya siper… Mermiler ise Kur’ân tezgâhından çıkmış atom bombasından daha tesirli hakîkatler…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*