Doğu ve Güneydoğu´nun Temel Sorunu

 

İstismar Edilen Haklar

Kürtlerin bir takım haklı taleplere sahip olduklarını söylemiştik. Ancak hakların kötüye kullanılmaması ve bazı kötü niyetli insanlar tarafından istismar edilmemesi için son derece dikkatli olmak gerekiyor. Bugün Kürtlerin sözde haklı talepleriyle ortaya çıkan ve siyasal rant peşinde koşan bir takım insanların kimlere hizmet ettiklerini anlamak zor değildir. Şöyle ki:

Kürtlerin haklı taleplerini istismar etmeye müsait olan iki grup vardır:

Birincisi Kürt siyasetçilerdir. Terör olaylarını başlatmanın gerekçesine baktığımız zaman, Kürtlere demokratik haklarını vermek için “Türk devletini Kürtlere haklarını verme konusunda zorlamak” olarak anlaşılmaktadır. Fakat doğru olmayan bu gerekçe tamamen yüzeyseldir. Zira asıl gerekçenin bir Kürt devletinin kurulması olduğunu inkar etmek mümkün değildir. Kürt hareketinin öncü isimlerinin çoğunun “En çok 40 yıl birlikte yaşamayı umuyoruz” şeklindeki sözlerinden bunu anlamak mümkündür. Biz yine de birinci gerekçeyi doğru kabul ettiğimiz takdirde, bu taleplerin binlerce ocak söndüren terör yoluyla desteklenmesi ve öne çıkarılması kabul edilebilecek bir husus değildir. Her şeyden önce terör yoluyla hak talebinde bulunmak etik değildir. Bir tek insanın haksız yere öldürülmesini bütün insanların katledilmesiyle eşit tutan5 bir dinin mensubu olan insanlar, kültürel haklar elde edeceğiz diye Müslüman kardeşlerini öldürebilirler mi? Üstelik yıllar sonra görülmüştür ki, zora sokulan devlet değil Türk ve Kürt halkları olmuştur. Binlerce evladını kaybeden anne ve babaların feryatları birbirine karışırken, güya hak elde etmek için terörü başlatanların ne gibi hüzünlü öykülere yol açtıklarının farkında bile değillerdir.

Kürtlerin taleplerinin haklı sayılabilmesi için, bu talepleri siyasal yollarla dile getirenlerin, hiçbir şekilde haklı görülemeyecek olan terörün aleyhinde olmaları gerekir. Ancak medyanın önünde yarım ağızla terörü kınamak, ama kapalı kapılar arkasında terör eylemlerine en ciddi mali destekleri bile esirgememek Kürt haklarını istismar etmekten başka bir şey değildir. Kürtlere yönelik olarak siyaset yapmanın da icazete bağlı olduğu eğer doğru ise, birçok Kürt siyasetçinin terörü lanetlerken zorlandığını görebiliriz. Kuşkusuz ocak söndüren terör olaylarına taraftar olmak insaf ölçüleriyle bağdaşacak bir şey değildir. Bazen bir hafta içinde onlarca şehit cenazesi peş peşe geliyor. Kaybolan gencecik hayatların hangi yürekleri ne kadar yaktığını biliyor musunuz?

İkincisi, Batılı siyasetçilerdir. Batılılar Türkiye’nin bütünlüğünü bozmak için Kürtlerin haklarını istismar ediyorlar. Bunu anlamak zor değildir: Batılılar hem Türkiye’deki Kürt terörünü siyasal yönden destekliyorlar hem de büyük ölçüde finanse ediyorlar. Çünkü uzun yıllar Batılı başkentler terör örgütünü kendi terör listelerine almamakta direndiler. Listeye alanların da terör hakkındaki kanaatleri hiç değişmedi. Örneğin ABD çoktandır terör örgütünü listesine almış bulunuyor. Fakat şu anda Amerikalılar dâhil hiç kimse Kuzey Irak’taki emr-i vakileri görmezlikten gelemez. ABD’nin amacı Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin düzenli silahlı gücünü oluşturmak suretiyle onları yavaş yavaş devlet geleneğine alıştırmak ve Türkiye için çözümü zor yeni bir sorun oluşturmaktır.

Aslında gerek Türkiye’de gerek Suriye ve İran’da gerçekleştirilen bütün Kürt hareketlerinin nihai amacı bir Kürt devletinin kurulmasıdır. Bunu açıkça söylemek tepkilere yol açacağından faaliyetler “siyasal ve kültürel haklar” başlığı altında devam ettirilmektedir. Acaba Batılılar Orta Doğu’da bir Kürt devletinin kurulmasına neden katkıda bulunurlar? Bir Kürt devletinin kurulmasında Batılıların iki temel menfaati vardır: Birincisi, Türkiye gibi güçlü bir devletin zayıflatılmasıdır. İkincisi ve en önemlisi “Kürtleri Hıristiyanlaştırma” projesidir. Böyle bir projeyi gerçekleştirdikleri takdirde Batılıların rüyaları gerçekleşmiş olur. Aksi takdirde Orta Doğu’da yeni bir devletin Müslüman bir kimlikle ortaya çıkmasını asla istemezler.

Terör olaylarının yol açtığı bir başka istismar konusu ise şehitlerin kanları üzerinden yapılan çirkin siyasetlerdir. Doğu ve Güneydoğu’dan gelen şehit cenazeleri milliyetçilik dalgasını yükseltmek için radikal Türk milliyetçilerinin eline verilmiş büyük bir kozdur. Evladını kaybeden bir insanın çektiği acıyı tarif etmek imkânsızdır. Bu durumda olan anne ve babalar kolaylıkla duygusal davranabilir, hatta radikalleşebilirler. Dağlarda öldürülen Kürt çocukları için de durum aynıdır. Dağda çocuğu öldürülen bir babanın taziyesi çok farklıdır. Taziyede oturan baba bir kahramanın babası olarak algılanıyor. Yerel siyasetçiler tarafından kendisine maddi ve manevi destekler sağlanmaktadır. Öyle aileler vardır ki, daha önce terörü kınadığı halde oğlu öldürüldükten sonra diğer çocuklarını da, hatta bazen kızlarını da dağa göndermişlerdir.

Gerek dağlarda öldürülen çocukların kanları üzerinden yapılan siyasetler, gerek şehit cenazeleri üzerinden yürütülen politikalar kelimenin tam anlamıyla çirkindir. Kendisini “insan” statüsünde görenlerin böyle dramatik ortamlardan siyasi rant elde etmeye çalışmamaları gerekir.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Bugün tüm dünyada ve insanlık aleminde olduğu gibi, Türkiyede de bireysel ve toplumsal olarak, bir doğru “inanç”, “tanıma ve tanımlama” sorunu var. Temel inanç ve karakterlerinden kopartılmış ve yabancılaştırılmış insanları suni birkaç vaadlerle tatmin edip yatıştırmayı ve bu şekilde sorunların bitirileceğini düşünmek hayalcilikten başka birşey değil.
    İnsanın hayatına yön veren, huzur veren, tatmin eden, düzen veren İLAHİ İNANÇ ve ÖĞRETİLERDİR.
    İnsanlar bu istikamette yönlendirildiğinde, bu değerler aşılandığında yani vahiy kültürüyle tanıştırıldığında huzur ve ihya bulur ve bunun için çaba sarfeder. Kendisini ve tüm insanları “insanlık ailesinin” bir ferdi, dolayısıyla bir kardeşi görür ve sayar.
    Bütün sorunların temeli, İLAHİ VAHYİ devre dışı bırakma ve toplum hayatından uzak tutma çabasından kaynaklanıyor.
    Türkiyede ve Güneydoğuda da yapılan ve yapılmak istenen budur. Dolayısıyla soruna verilen bütün “adlar” da doğru tanımlamalar değildir. Teşhis yanlış konulunca, ilacın ve tedavinin yanlış olması kaçınılmazdır.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*