Doğu ve Güneydoğu´nun Temel Sorunu

 

Sonuç

Gerek Kürtler gerekse Türkler şu anda büyük bir kaos yaşıyorlar. Bir tarafta, şehit cenazelerinin yol açtığı ciddi bunalım sonucu ne yapacağını bilmeyen anne babalar, diğer tarafta demokratik hak ve taleplerinde samimi oldukları konusunda Türk halkını ikna etmekte zorlanan Kürtler. Bu aşamada karşılıklı bir güvensizliğin olduğu açıktır. Devleti yönetenlerin yapması gereken şeyler kuşkusuz şu şimdiye kadar yapılanlardan daha fazla olmalıdır. Örneğin, devletin belli bazı kesimleri Kürtleri potansiyel suçlu görme alışkanlığından vazgeçmelidir. Doğu ve Güneydoğu’ya yönelik ciddi kalkınma programları başlatılmalıdır.

Kürt siyasetçilerin durumunda da büyük bir çelişki sezilmektedir. Nitekim onlar tarafından yapılan açıklamalara dikkatle baktığımız zaman, Türkiye’nin AB sürecine katkıda bulunmak şöyle dursun, köstek olmak istedikleri anlaşılmaktadır. Eğer Türkiye AB sürecinde muvaffak olmazsa ne olur? Kanaatimce demokratikleşme süreci başta Kürt siyasetçilerin aleyhine olmak üzere büyük bir yara alacaktır. Daha kötü senaryolar da yazılabilir. Ancak Türkiye’nin 1997’li yıllara dönmesi bile büyük bir kayıptır. Bu yüzden Kürt aydınları ve siyasetçileri büyük bir yol ayırımındadırlar. Ya Türkiye’de demokrasi, insan hakları ve hukuk devletinin yerleşmesine katkıda bulunurlar ya da bütün bunların olmadığı sıradan bir Orta Doğu ülkesinde yaşamaya devam ederler. Bunun işaretini vermek ise ancak terörün aleyhinde bulunmakla mümkündür.

Gerek Türk siyasetçi ve yöneticiler, gerekse Kürt siyasetçiler sorumlu davranmadıkları takdirde söylemeye dilimizin varmadığı çok kötü senaryoların olabileceği ihtimalini gözden uzak tutmamak gerekir.

Öz

Kuşkusuz Kürtlerin bazı haklı talepleri vardır. Ancak Türkiye’nin birçok vilayetinde yaşayan Kürt vatandaşların talepleri ile terör örgütünün isteklerini birbirinden ayırmak gerekir. Bu taleplerin başında kendini Kürt olarak görme ve Kürtçe yayın, yani dilini serbestçe kullanma gelmektedir. Şunu da unutmamalıyız ki, Kürtlerle Türklerin önünde, bin yıllık ortak tarih, kültür ve din şuuruyla perçinlenen bir kardeşliği bozmayı hedefleyen tuzaklar kurulmuştur. Bunun karşısında, gerek Türklerde gerek Kürtlerde İslami kardeşlik bilincinin geliştirilmesi gerekir. Toplumun bünyesinde kanayan bir yara gibi duran bu sorunu çözmenin tek yolu İslam kardeşliğini güçlendirmektir. Bunun için acil olarak Doğu ve Güneydoğu’da dinî ve kalbî hayat önemsenmeli, Doğu ve Batı’daki sivil İslami ve dini kuruluşlar üzerindeki baskıların kaldırılması gerekir.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Bugün tüm dünyada ve insanlık aleminde olduğu gibi, Türkiyede de bireysel ve toplumsal olarak, bir doğru “inanç”, “tanıma ve tanımlama” sorunu var. Temel inanç ve karakterlerinden kopartılmış ve yabancılaştırılmış insanları suni birkaç vaadlerle tatmin edip yatıştırmayı ve bu şekilde sorunların bitirileceğini düşünmek hayalcilikten başka birşey değil.
    İnsanın hayatına yön veren, huzur veren, tatmin eden, düzen veren İLAHİ İNANÇ ve ÖĞRETİLERDİR.
    İnsanlar bu istikamette yönlendirildiğinde, bu değerler aşılandığında yani vahiy kültürüyle tanıştırıldığında huzur ve ihya bulur ve bunun için çaba sarfeder. Kendisini ve tüm insanları “insanlık ailesinin” bir ferdi, dolayısıyla bir kardeşi görür ve sayar.
    Bütün sorunların temeli, İLAHİ VAHYİ devre dışı bırakma ve toplum hayatından uzak tutma çabasından kaynaklanıyor.
    Türkiyede ve Güneydoğuda da yapılan ve yapılmak istenen budur. Dolayısıyla soruna verilen bütün “adlar” da doğru tanımlamalar değildir. Teşhis yanlış konulunca, ilacın ve tedavinin yanlış olması kaçınılmazdır.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*