Doktor Duzi (Reinhart Pieter Anne Dozy) / (1820 – 1883)

Ülkemizde Doktor Duzi olarak tanınan, Risale-i Nur’da, İslamiyet ve Kur’an aleyhindeki yazılarından dolayı ismi anılan, Hollandalı şarkiyatçı, Güney Fransa’dan Leiden’e göç eden, Protestan mezhebine mensup bir ailenin çocuğudur. İslam Tarihi ve Kur’an-ı Kerim hakkında yazmış bulunduğu kitaplarındaki hakaretlerinden ötürü, İslam Dünyasında haklı bir infiale ve öfkeye sebep olan ve Müslümanların nefretini celbeden kimliğiyle tanınmaktadır.

Dozy, 1820 yılında Leiden’de doğdu. Leiden Üniversitesi’ndeki öğrenimi sırasında filoloji, edebiyat ve tarih alanlarına gösterdiği ilgi ile dikkatleri çekerek önemli başarılar kazandı. Şark dilleri uzmanı olan Weijers’ten Arapça dersleri aldı. Hocasının da yönlendirmeleriyle Şark tarihi üzerinde araştırmalar yapmaya başladı. Hollanda Kraliyet Akademisi tarafından tertiplenen, “Geçmişten günümüze Araplar tarafından kullanılan kadın ve erkek elbiseleri” konulu yarışmaya sunduğu çalışmasıyla birincilik ödülünü aldı.

İslam tarihinde başladığı çalışmalarını sürdürerek, doktorasını, “Arap Kaynaklarına Göre Abadiler” konulu teziyle tamamladı. İspanyolca’yı öğrenip Endülüs Tarihini, İspanyol kaynaklarından araştırmaya başladı. Bu alanda çok sayıda yanlış bilgilerle karşılaşınca yeni bir tarih yazmaya başladı. Bazı idari görevlerde de bulunan Dozy, 1850 yılında Leiden Üniversitesi genel tarih kürsüsüne asistan profesör unvanıyla atandı ve dört yıl sonra da profesörlük unvanını aldı.

Özellikle on dokuzuncu yüz yıl, Batının Doğuya doğru yayılmasının hız kazandığı bir asırdır. Şarkı tamamen kontrolleri altına alıp sömürgeleştirmeyi temel gaye edinen Batı, amacına ulaşmak için gerekli çalışmaları çok yoğun bir şekilde desteklemiştir. İslam coğrafyası ve kültürü hakkında yapılan çalışmalar en üst kademedeki devlet organları tarafından desteklenmiştir. Destek görüp, teşvik edilenlerden bir tanesi de Dozy’dir. Özellikle 1861-1867 arasında sürdürdüğü Şark dilleri kürsüsündeki çalışmaları sırasında maddi-manevi çok büyük destek gördü. Muhtelif ülkelerdeki akademilerin üyeliklerine seçildi ve bir çok devlet tarafından çeşitli nişanlarla ödüllendirildi.

Dozy’nin en kapsamlı çalışmalarından bir tanesi, “İspanya Müslümanlarının Tarihi” adlı eseridir. Bu eserini on yılda tamamladı. Konuyla ilgili olarak Avrupa kütüphanelerinde bulunan kaynakları taradı. Çok sayıda eseri inceleyip uzun emek sarf etmesine rağmen, bazı konularda haddinden fazla tafsilata girdi. Yorum ve tarafgirliğin en çok görüldüğü alanlardan biri olan siyasi tarihe ağırlık verdi. Kültür tarihini ihmal ettiği gibi, İslamiyet’in İspanya’da gerçekleştirmiş olduğu seyir ve bunun temel sebepleri hakkında objektif değerlendirmelerde bulunamadı. Sübjektif yorumları sert eleştirilere sebep oldu.

Tamamen sübjektif değerlendirme ve yorumlarlardan ibaret olan ve İslam Dünyasının haklı tepkilerine sebep olan, Abdullah Cevdet tarafından 1908 yılında Türkçe’ye “Tarih-i İslamiyet” adıyla tercüme edilen eseridir. Yazar bu eserinde, din, vahiy, peygamberlik ve Peygamber Efendimizin peygamberliği, İsmaililer, Dürziler, Karmatiler gibi muhtelif konulara temas etmiştir. Gerek Kur’an-ı Kerim gerekse Peygamber Efendimiz (asm) hakkında iftira ve hakaretlerle dolu ifadelere yer vermekten çekinmemiştir. Müslümanların inançlarını rencide eden eseri tercüme eden Abdullah Cevdet ise, “Bugün Müslümanlar için Tarih-i İslamiyet’ten daha faydalı bir kitap yoktur” demekle kalmayıp, bu eseri yazanın Müslüman sayılması gerektiğini iddia edecek kadar ileri gitmiştir (Mehmet Özdemir; “DOZY, Reinhart Pieter Anne”, TDVİA. IX.C. s. 514).

Kitaptaki bariz İslam düşmanlığına rağmen tercüme edilip genç dimağların bulandırılması çok sert tepkilere sebep oldu. Hükümet 17 Şubat 1910 yılında aldığı kararla mevcut nüshaları toplatarak kitabı yasaklattı. Eserle ilgili olarak, Sırat-ı Müstakim, Beyanülhak ve Sebilürreşad’da seri makaleler halinde eleştiriler kaleme alındı. Türkçe tercümesinin yayınından yaklaşık iki yıl sonra yasaklanan ve toplatma kararı alınan bu eser, tamamen ortadan kalmadığı gibi, sonraki dönemlerde bazı kütüphanelerde varlığını devam ettirdi.

Doktor Dozy gibi bir İslam düşmanının eserlerine ilişilmezken Risale-i Nur’lar hakkında verdirilen toplatma kararları, daha sonraki zamanlarda toplumda fikri bunalım ve anarşizme yol açtı.

Denizli Mahkemesinde yaptığı müdafaada Bediüzzaman, “Kur’an aleyhinde yazılan Doktor Duzi’nin ve sair zındıkların o muzır eserlerini okuyanlara, “hürriyet-i fikir ve hürriyet-i ilmiye” düsturuyla, bir suç sayılmadığı halde; hakîkat-i Kur’aniyeyi ve îmaniyeyi öğrenmeye gayet muhtaç ve müştak olanlara, güneş gibi bildiren Risale-i Nur’u okumak ve yazmak bir suç sayılmış…” (Tarihçe-i Hayat, s. 355) diyerek uygulanan tezada dikkat çekmiştir.

Dozy’nin hakaret ve iftiralardan ibaret olan eserini eleştiren Bediüzzaman, bu eserin yayın ve dağıtımına fikir hürriyeti adı altında izin verilirken, bu iftiraları izale edip gençleri fikir bunalımına düşmekten kurtaracak olan eserlere karşı takınılan tavırlara ve neticesinde meydana gelecek felaketlere dikkat çekti:

“Acaba, mahkeme-i kübrada, bu üç yüz milyar davacıların karşısında sizden sorulsa ki: “Doktor Duzi’nin, baştan nihayete kadar serapa Islamiyetiniz ve vatanınız ve dîniniz aleyhinde ve frenkçe Tarih-i Islam namındaki eseri ki; zındıkların kütüphanelerinizdeki eserlerine, kitaplarına ve serbest okumalarına ve o kitapların şakirtleri, kanununuzca cemiyet şeklini almalarıyla beraber, dinsizlik veya komünistlik veya anarşistlik veya pek eski ifsad komitecilik gibi, siyasetinize muhalif cemiyetlerine ilişmiyordunuz. Neden hiçbir siyasetle alakaları olmayan ve yalnız îman ve Kur’an cadde-i kübrasında giden ve kendilerini ve vatandaşlarını îdam-ı ebedîden ve haps-i münferidden kurtarmak için Kur’an’ın hakîki tefsiri olan Risale-i Nur gibi gayet hak ve hakîkat bir eseri okuyanlara ve hiçbir siyasî cemiyetle münasebeti olmayan o halis dindarların birbiriyle uhrevî dostluk ve uhuvvetlerine cemiyet namı verip ilişmişsiniz? Onları pek acîb bir kanunla mahkûm ettiniz ve etmek istediniz?” dedikleri zaman ne cevap vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz. Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle vatana ve millete zararlı bir sûrette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar, istibdad-ı mutlaka “cumhuriyet” namı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka “medeniyet” ismi vermekle, cebr-i keyfi-i küfrîye “kanun” ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükûmeti işgal, hem bizi perişan ederek, hakimiyet-i Islamiyeye ve millete ve vatana, ecnebî hesabına, darbeler vuruyorlar.

“Ey efendiler! Dört senede dört defa dehşetli zelzeleler, tam tamına dört defa Risale-i Nur şakirtlerine şiddetli bir sûrette taarruz ve zulüm zamanlarına tevafuku ve herbir zelzele dahi tam taarruz zamanında gelmesi ve hücumun durmasıyla zelzelenin durması işaretiyle, şimdiki mahkûmiyetimiz ile gelen semavî ve arzî belalardan siz mes’ulsünüz” (Tarihçe-i Hayat, s. 363-364).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*