Dövme yaptırmayan gençler…

Evet, bu sefahatin kol gezdiği zamanda; Dinine, örf ve âdetlerine bağlı, hiçbir aşağılık duygusuna kapılmayan “bu vatan gençleri” olan sizleri, bizler çok seviyoruz.

Gelelim dövme yaptıranlara… (gençlerin yanında, yaşını almış olanlar da var) ikinci sefih Avrupa’nın her türlü; sefih, pespaye, ahlâksız örf ve âdetlerini körü körüne taklid edip, aşağılık duygusunu tatmin eden veya şuursuzca bir heves peşinde sürüklenen zavallılar…

Bir çoğunun bilerek yaptığını sanmıyoruz. Ama işte, kalabalığa uymak da çok iyi bir şey değil.

Son zamanlarda, sârî bir hastalık gibi, bir İslâm beldesi olan bu vatanda türeyen bu garib şekilli zavallılara hem acıyoruz, hem de şaşırıyoruz. Tabiî, “bu zamanda, terbiye-i İslâmiyenin bozulmasıyla” büyük bir dinî malûmat cahili bir cemiyet meydana geldi. Bir şey yapıyorlar veya yapmaya çalışıyorlar, ama ne olduğunu, ne yaptığını bilmeden şuursuzca taklid. Şu hitabı duysalardı, acaba nasıl olurdu?

“Ey bu vatan gençleri! Frenkleri (Avrupalıları, yabancıları) taklide çalışmayınız. Âyâ (acaba), Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten (düşmanlıktan) sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip (fikirlerine, ahlâklarına uyup) emniyet ediyorsunuz?”

Şefkat ve merhamet timsâli Peygamberimiz (asm) insanlara hep merhametli muamele etmiş, Cehenneme gitmemeleri için uğraşmış. Ama onun bir kaç şeyde bedduâ ve lânetini işitiyoruz. Cahil ve kaba orta çağın, putperest ve totemci kavimlerine, cahiliye Araplarına, (o zamanlar daha ziyâde kadınlar dövme yaptırıyordu), dövme yaptırdıklarından dolayı, onları lânetlemiştir. Ve ümmetine de, nasihatini yapmıştır.

Müslim’de geçen bir hadis-i şerif, şu mealdedir: “Peruk takana ve taktırana, vücuduna dövme yapana ve yaptırana Allah lânet etsin!”

Peki, niye lânetleniyor? Çünkü, insanoğlunun vücudu, ona bir emanettir. Allah, emanetini eline alana kadar, emanette emin olup, onu güzel kullanması lâzımdır. Hani birisi, “Vücud benim değil mi? Hürriyetim var, istediğim gibi kullanırım” diyemez. Vücud onun değil, vücudun mu’cîdi Allah’dır. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin hürriyeti çok güzel bir tarifi vardır. “Hürriyetin şen’i odur ki, ne nefsine, ne gayrıya (başkasına) zararı dokunmasın. “İşte, esas ve hakikî hürriyet odur. Yani, başkasına zarar vermeyeceğimiz gibi, kendimize de, vücudumuza da, zarar vermemeliyiz.

Dövmeli bazı kimseleri görünce, biraz konuşuyorum. Ve muhatabın vaziyetine göre anlatıp, îzah edip, bu hadis-i şerifi söyleyince, bir çoğundan şöyle cevab aldım. “Ah be abiciğim, bilmiyorduk yaaa.. geçenlerde öğrendim, çok pişmanım.” Bazıları da, ilk defa bizden öğrendiğini söyleyip, “Ah amca ah! Keşke, senin gibi birisi, daha önce karşımıza çıksaydı, hiç yaptırır mıydık?”

İşte, insanımızdaki; iman zayıflığı, şuur eksikliği, dinî meseleleri iyi bilmemesi, bu gibi yanlışlara sebeb oluyor.

Ne diyelim, bugün, cemiyetimizin bir kang- reni olan bu, bizden olmayan, yabancı kaynaklı hâllerden bilerek de, bilmeyerek de düşenleri Allah kurtarsın.

NOT: Yarın, Yeni Asya’da yazmaya başlayışımın 48. senesine gireceğiz İnşâallah.

Rabbimizden, duâlarınız sayesinde, yazmaya devam ettirmesini niyaz ederim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*