Dünya kesbî midir, kalbî mi?

Bediüzzaman Hazretleri “Dünyayı kesben değil, kalben terk etmek lâzımdır” diyerek sevmek ile kesbedip kazanmanın farkına dikkat çekerek mü’minleri bu vartadan kurtarmıştır.

Dünya ebedî kalmak için yaratılmış bir menzil değil, Allah’ın ebedî saadete dâvetlisi olan insanların bir bekleme salonudur.

“Şu dünya, muvakkat bir ticaretgâh; ve her gün dolar boşalır bir misafirhane; ve gelen geçenlerin alış verişi için yol üstünde kurulmuş bir pazar; ve Nakkaş-ı Ezelî’nin teceddüd eden, hikmetle yazar bozar bir defteri; ve her bahar, bir yaldızlı mektubu; ve her bir yaz, bir manzum kasidesi; ve o Sâni-i Zülcelâl’in cilve-i esmasını tazelendiren, gösteren âyineleri; ve ahiretin fidanlık bir bahçesi; ve rahmet-i İlâhiyenin bir çiçekdanlığı; ve âlem-i bekada gösterilecek olan levhaları yetiştirmeye mahsus muvakkat bir tezgâhı”dır. (Lem’alar)

Netice olarak mü’min olan bir insanın “Lezzetleri zehirli bala benzeyen ve ömrü kısa olup sür’atle zevale ve guruba giden dünyayı” kesben değil kalben terk etmesi lâzım. (Mesnevî-i Nuriye)

“Dünya seni terk etmeden sen dünyayı terk edersen, hayrını alır şerlerinden kurtulursun, fakat vaziyet makuse (aksine) olursa, kaziye de (hüküm de) makuse olur. Ömrü kısa olup sür’atle zeval ve guruba giden dünyayı kesben değil kalben terk et” Asa-yı Musa’daki bu ifâdeden de anlaşılacağı gibi, kesben terke lüzum olmadığı, bilâkis Müslümanın dünya olarak da güçlü olması, “ilây-ı kelimetullahın” gereği olduğu izahtan varestedir.

Nev-i insana verilen muhabbeti su-i istimal ederek, fanî, çirkin, zararlı, gafletli yüzüne karşı sarfetmek bütün hataların ve sapmaların başıdır. Onun için mü’min dünyayı ve ondaki mahlûkatı “mana-i ismiyle” değil, “mana-i harfiyle” sevmeli.

“Onun nazarında şu dünya; bir zikirhâne-i Rahman, bir talimgâhı beşer ve hayvan ve bir meydanı imtihân-ı ins ü candır” olmalı.

“Öyle ki dünyanın bütün şaşaasıyla bin yılı Cennetin bir saatine, Cennetin bin yılı dahi cemalullahı seyretmenin bir saatine mukabil gelmeyen bir hayatın namzedidir.” (Sözler)

“Dünya fanîdir, fakat ebedî bir Cennetin levazımâtını câmidir.” (Sözler)

“Dünya mâdem fânîdir. Hem mâdem ömür kısadır. Hem madem gâyet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem mâdem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem mâdem dünya sahipsiz değil. Elbette en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, ahireti dünyaya feda etmesin. Malâyâniye ile ömrünü telef etmesin.” (Sözler)

Ayrıca Üstad “Din ve dinî hizmetler dünyaya basamak yapılmaz” demektedir.

Elmas gibi o Kur’ân hakikatlerini dünyaya satan veya alet eden adamların nazarında cam parçalarına indirmemek ve en kudsî ve en büyük vazife olan imanı kurtarma hizmetini tam yerine getirmek için Risale-i Nur’un has ve sadık talebeleri gayet şiddetli nefretle siyasetten kaçıyorlar.

Bu zaviyeden dünyevîleşen dinî grupların hal-i pür melâline bakarsak, tam bir ibret manzarası ile karşılaşırız. Hırs bunları cemaat olmaktan da çıkardığı gibi, başka nelerden çıkardığını Allah bilir. Demek ; “Hırs sebebi hasarettir.”

Bu gibi ezelî, ebedî hakikatleri beşere hakkıyla ders veren Risale-i Nur’a lâkayd kalınmamalı!

Netice olarak bir denî dünya için edâniye boyun eğilmeyeceğini de söyledikten sonra; Eğer bir güncelleme gerekiyorsa, buna göre olmalı ve ilk konuda kıyâmet alâmetleri olmalı diyorum, takdir sizin.

Şemseddin Çakır

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*