Dünyanın bahtiyar insanları

Cenâb-ı Hakkın kaderi var, kazası var, atası var. Hepsi fazlından ve rahmetindendir. Kâinatı kuşatan sonsuz rahmet ve kereminin en şereflisi insanoğlu. Aynı zamanda en gaddar, zalim, nankörü de o.

Bu kaderin çizgisi. Bu imtihan sırrı. Bu hayatın muamması. Bu sırları, muammaları, imtihanları Allah’ın inayet ve keremiyle çözenler var. Tevekkül ve teslim ile bu yolda yürüyenler var. Su içip bal yapan arı da, su içip zehir akıtan yılan da aynı ortamlarda yaşıyor.

Dünyanın imarcısı, şeref madalyası, hakikî misafiri muhakkak ki kendisini bilen, yaratanını bilen, hayatı bilen, haddini bilen eşref-i mahlûkat olan “insandır.” Ne mutlu!

Üç haftadır bu “bahtiyar insanların” içerisindeyim. Kadir ve kıymetini bilenler için göz nuru, müstesna, manevî atmosferi çok başka ve etkileyici mübarek belde olan Barla’da… Dünyanın en bahtiyar insanlarıyla hemhâl olma Rabbimin büyük bir ihsanı. Sonsuz şükürler olsun!

Nur deryasının ortasında, hayatlarını bu dâvâya adamış fedakâr, sebatkâr, vefakâr dostların arasında ebedî aynalara görüntüler kaydetmek ne güzel, ne büyük bir saadet!

Sade bir hayat, kargaşasız, çok net ve berrak zaman dilimleri! Ümit dolu yüksek hisler! Geceleyin ayrı, gündüzde ayrı değişik muhteşem manzaralar! Yıldızlar, dağlar, göl, kuş cıvıltıları… Böceklerin koro halindeki zikirleri!..

Hayal ve gerçek ortasında yüce bir dâvâ için harcanan bir asra yaklaşan bir ömür ve cihanı manevî kanatları ve bütün sıcaklığıyla kucaklayan bir büyük dâvâ! Her taraf taptaze ve canlı hatıralara dolu!

Koca Sultan! Bediüzzaman işte burada aramızda!

Sıddık Süleyman’ın sâdıkıyeti hâlâ bu asumanda asılı!

Şamlı Hafız, sanki hokkasını mürekkebe batırıp hâlâ ilhamen gelen risâleleri yazıyor!

Santral Sabri, tâ Bedre’den baston tıkırtılarıyla, defalarca olduğu gibi, Üstadın ihtiyacını hiss-i kable’l-vuku ile bilmiş, Yokuşbaşı mevkiine yaya olarak yine bir hizmete geliyor, kerâmetvârî bir şekilde!

Takva kahramanı Hafız Ali, Sava medresesine göndereceği Nurları bekliyor, hâhiş bir hâlet içinde.

Hasan Feyzi’nin yanık bağrından çıkan şiirler gökkubbede kulakları çınlatıyor!

Hüsrev çilehâneye döndürdüğü evinin köşesinde habire yazıyor da yazıyor!

Sav medresesinin bütün fertleri, istisnasız iş başında!

Gecenin karanlığında jandarma postallarının ürkütücü çatırtılarına rağmen yüklüklerde kandiller ışığında, matbaalara taş çıkartan bir azim, gayret ve cihad aşkıyla çalışıyorlar!

Zübeyir, kendinden geçmiş, bütün varlığını ve hayatını fedâ ettiği Üstadının ağzından çıkacak emirleri bekliyor bir şâhenşah gibi kapının eşiğinde!

Bayram, benliğinden geçmiş, eşsiz müceddidin vereceği işarete âmâde evin köşesinde, hemen duvarın dibinde!

Tahîrî, vak’arı, fedakârlığı ve vefasıyla tefekkür ve zikirle meşgul rahlenin başında!

Ceylan, durum tesbiti yapıp kendisine terettüp edecek vazifenin emir ânını kaçırmama dikkatinde!

Bütün Isparta, Barla, Sav, Kuleönü, İslâmköy, Atabey ayakta! Nurların neşriyle haşir neşir!

Bütün mesâiler Nurun aşkına kanalize edilmiş.

İşte Sungur geliyor! Daha da gençleşmiş, dinçleşmiş, silkinip dessas oyunları boşa çıkarmış. Bin kişilik genç bir fedakârlar ordusuyla, Güney Afrika’dan Ukrayna’ya, Mısır’dan Japonya’ya kadar hizmet erleriyle, taşıyla toprağıyla mübarek belde Isparta’ya adeta bir çıkarma yaparak Üstadına sadakatini bir defa daha ispat etmenin huzurunu ve keyfini yaşıyor.

Sağına, Üstadın varislerinden Tillolu Said Özdemir’i, soluna Kastamonulu Abdullah Yeğin’i, arkasına mukaddes topraklardan gelen şeref misafirleri “Seyyidler cemaatinin temsilcilerini” alarak sanki düşman çatlatıyor. Ayaktayız diyor!

Anadolu’yu ve Dünya’yı turluyor. Dünyada devam eden imansızlık yangınını, anarşi belâsını söndürmeye hazırlanıyor. “Manevî asayişi temin etmek için seferberlik devam ediyor” mesajını veriyor.

İnsanlık âlemindeki, Küre-i Arz’daki kini, gerilimi, düşmanlığı, savaşı, dövüşü, kanı, belâyı, kavgayı durdurmayı ve bütün bu olumsuzlukların karşısında durmayı kendisine en büyük gâye edinmiş bir büyük mücahidin ahfadı bu grup!

Yani Nur Talebeleri!

Dünyanın en bahtiyar ve mutlu insanları! İnsanlığın yüz akı bir şahs-ı manevî bu!

Hemcinslerinin mutluluğu için kendinden geçmiş, hayatını, canını, malını ortaya koymuş serdengeçtiler!

Şimdi taşıyla, toprağıyla mübarek bir belde olan Isparta ve civarı “Nur” kokuyor, “Nur” saçıyor, “Nur” kokluyor!

“Nur” yağıyor, bu mekânların taşına, toprağına, dağına, gölüne, caddesine, damına!

Bütün bunların merkezinde tabiî ki Barla var! Barla bir başka güzel, hele de bu mevsimde! Bediüzzaman’ın evi! İlk Medrese-i Nuriye!

Sungur’un dershanesi!

Bayram’ın medresesi!

Yeni Asya’nın tesisleri!

Çam Dağı Otel’in mekânları!

Hepsi “Nur”a koşanlara hizmet vermekle meşgul.

Çam Dağı’ndan yeller esiyor!

Karakavak’tan sular fışkırıyor!

Ulu Çınar’dan hışırtılar, zikirler geliyor!

“Barla Denizi”ndeki yakamoz semayı ışıklandırıyor!

Gelincik Dağı’ndan fıtrî esintiler yağıyor!

Asrî mezarlıkta Bayram’ın, Sıddık Süleyman’ın, Ali Uçar’ın ve nice kahraman fedakârın ruhlarına okunan Kur’ân’ların ruhlara hayat veren İlâhî nağmeleri yükseliyor!

Hepsi burada toplanmışlar, birisi şarkta, birisi garbda, birisi cenubda, birisi şimalde, birisi dünyada, birisi ahirette olsalar da o­nlar aynı dâvâda birleşmeye söz vermişlerdi.

Şimdi bu söz tahakkuk ediyor!

Hepsi iş başında!

Hizmet kervanı devam ediyor!

Kıyamete kadar inşaallah. Cennetâsâ baharların ayak sesleri daha yakından geliyor.

Barla’nın halkı, Belediye başkanından başlayarak tüm resmî görevlileri, buradaki cemaatlerin değerli temsilcileri, ele ele, gönül gönüle vermişler, buraya gelen ve gelecek olan bahtiyar misafirlerine “nasıl hizmet edebiliriz”in derdine düşmüşler.

Barla gün geçtikçe daha da güzelleşecek ve dünyanın cazibe merkezlerinden birisi haline gelecek inşallah!

Bütün bunların daha iyisini ve daha ilerisini bire bir yaşamak ancak Barla’da akşamlamak, Barla’da sabahlamakla mümkün olacağının tespitini yaparak saygılar sunuyorum.

Barla, rahmet ve şefkatle kucağını açmış kadîm dostlarını bekliyor!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*