Dünyanın başına takılan bahar çiçeği

Koca bahar çiçeğini küre-i arzın başına bir tek çiçek gibi takan ve onunla kemâl-i hikmetini, cemâl-i san’atını izhâr eden bir Zât, “Nasıl Kıyâmeti getirecek, nasıl bu dünyayı âhiretle değiştirecek?” denilir mi?
 
Üçüncü Esas

Fâil, muktedirdir. Evet, nasıl haşrin muktazîsi, şüphesiz mevcuddur; haşri yapacak Zât da nihayet derecede muktedirdir. O’nun kudretinde noksan yoktur. En büyük ve en küçük şeyler O’na nispeten birdirler. Bir baharı halk etmek bir çiçek kadar kolaydır.

Evet, bir Kadîr ki, şu âlem, bütün güneşleri, yıldızları, avâlimi, zerrâtı, cevâhiri nihayetsiz lisânlarla O’nun azametine ve kudretine şehâdet eder. Hiçbir vehim ve vesvesenin hakkı var mıdır ki, haşr-i cismânîyi o kudretten istib’âd etsin?

Evet, bilmüşâhede bir Kadîr-i Zülcelâl, şu âlem içinde, her asırda birer yeni ve muntazam dünyayı halk eden, hattâ her senede birer yeni seyyar, muntazam kâinatı icad eden, hattâ her günde birer yeni muntazam âlem yapan, dâimâ şu semâvât ve arz yüzünde ve birbiri arkasında geçici dünyaları, kâinatları kemâl-i hikmet ile halk eden, değiştiren ve asırlar ve seneler, belki günler adedince muntazam âlemleri zaman ipine asan ve onunla azamet-i kudretini gösteren ve yüz bin çeşit haşrin nakışlarıyla tezyin ettiği koca bahar çiçeğini küre-i arzın başına bir tek çiçek gibi takan ve onunla kemâl-i hikmetini, cemâl-i san’atını izhâr eden bir Zât, “Nasıl Kıyâmeti getirecek, nasıl bu dünyayı âhiretle değiştirecek?” denilir mi?

Şu Kadîr’in kemâl-i kudretini ve hiçbir şey O’na ağır gelmediğini ve en büyük şey, en küçük şey gibi O’nun kudretine ağır gelmediğini ve hadsiz efrad, bir tek ferd gibi o kudrete kolay geldiğini, şu âyet-i kerîme ilân ediyor: “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.” (Lokman Sûresi: 28.)
Sözler, 29. Söz, 2. Maksad, s. 485
***
Evet, şu gecenin sabahı ve şu kışın baharı ne kadar mâkul ve lâzım ve kat’î ise, haşrin sabahı da, berzahın baharı da o kat’iyettedir.

Sözler, Dokuzuncu Söz
***
Evet, şu âlemin Mutasarrıf-ı Zîşânı, her asırda, her senede, her günde bu dar, muvakkat rûy-i zeminde haşr-i ekberin ve meydan-ı Kıyâmetin pekçok emsâlini ve numunelerini ve işârâtını icâd ediyor. Ezcümle:

Haşr-i baharîde görüyoruz ki, beş altı gün zarfında küçük ve büyük hayvanât ve nebâtâttan üç yüz binden ziyâde envâı haşredip neşrediyor. Bütün ağaçların, otların köklerini ve bir kısım hayvanları aynen ihyâ edip iâde ediyor. Başkalarını ayniyet derecesinde bir misliyet sûretinde icâd ediyor. Halbuki, maddeten farkları pek az olan tohumcuklar o kadar karışmışken, kemâl-i imtiyaz ve teşhis ile, o kadar sür’at ve vüs’at ve suhûlet içinde, kemâl-i intizam ve mîzan ile, altı gün veya altı hafta zarfında ihyâ ediliyor. Hiç kâbil midir ki, bu işleri yapan Zâta birşey ağır gelebilsin, semâvât ve arzı altı günde halk edemesin, insanı bir sayha ile haşredemesin? Hâşâ!

Sözler, Onuncu Söz,
Dokuzuncu Hakikat’ten…

LÛ­GAT­ÇE:
fâil: Bir işi yapan.
haşr: Öldükten sonra yeniden diriliş.
muktazî: Gerekçe, gereklilik.
avâlim: Âlemler.
cevâhir: Cevherler.
haşr-i cismânî: Cisimle, bedenle dirilme.
istib’âd: Akıldan uzak görme.
bilmüşâhede: Gözle görür şekilde.
Kadîr-i Zülcelâl: Celâl ve sonsuz
kudret sahibi Allah.
halk: Yaratma.
kemâl-i hikmet: Tam bir hikmet.
küre-i arz: Dünya.
cemâl-i san’at: San’at güzelliği.
efrad: Ferdler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*