Düşmana yardım eden sefiller

Bediüzzaman diyor ki:

“Bence yol ikidir; mizânın (terazinin) iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.” (Sünûhat, s. 67)

Haricî saldırı zamanında, dahilî husûmeti terk etmeli

Yukarıdaki sözün sahibi olan Bediüzzaman Said Nursî, Rusya’dan esaret dönüşü geldiği İstanbul’da (1918 sonları) muhatap olduğu bir suâle karşı verdiği cevapta, o döneme damgasını vuran iç ve dış aktörlerin isimlerini mukayeseli bir şekilde zikrederken, aynı zamanda savaş yıllarında takınmış olduğu tavrının da gerekçesini izah ediyor. Kısaca, “Ben düşmanla bir olup dosta tokat vurmam; nazarımda vuran da sefildir” diyor.

Sefil, burada “rezil” tâbirinin daha kibarca ifade edilmiş halini yansıtıyor.

Metinde ismi geçen şahısların kısa künyesi ise, sırasıyla şöyledir:

ANTRANİK: 1865 Şebinkarahisar doğumlu olan Antranik (Ozanyan) Paşa, Ermeniler tarafından millî kahraman olarak kabul edilir. Avrupa’da militanlık eğitimi aldıktan sonra, Anadolu’ya döndü. Tam bir ihanetin içine girdi. Osmanlı ülkesindeki Ermeni isyanlarının çoğunda lider ve organizatör rolünü oynadı. Muş, Sason, Bitlis, Van, Erzurum, Karabağ ve Nahçivan’daki kanlı mezalimin başını çeken kişidir. En fazla Müslüman kanı döktüren “Ermeni çete reisi” olarak tarihe geçti. 1927’de Amerika’da öldü.

ENVER: 1881 doğumlu olan Enver Bey (Paşa), bir Osmanlı subayıdır. Genç yaşlarında hızla terfi ederek Osmanlı Devletinin Başkumandanlığına kadar yükseldi. Padişah vekili sıfatını kazandı. Naciye Sultan’la evlenerek Saray’a damat oldu. İtalyan, Balkan ve I. Dünya Harplerinde bilfiil bulundu. Mağlûbiyetin kesinleşmesi üzerine, yurdu terk etmek zorunda kaldı. Buhara taraflarında Ruslar’la çarpışırken, 4 Ağustos 1922’de şehit düştü. Cesareti, dürüstlüğü ve temiz ahlâklı oluşuyla diğer İttihatçılardan ayrılır. Naaşı, 1996’da İstanbul Şişli’deki Hürriyet–i Ebediye Tepesindeki mezarlığa nakledildi.

VENİZELOS: 1864 Girit doğumlu olan Venizelos, Birinci Dünya ve İstiklâl Harbi yıllarının en etkili Yunan Başbakanıdır. Aynı zamanda “Megalo İdea” denilen “Büyük Yunanistan” idealinin en ateşli savunucusudur. Bütün Anadolu topraklarını da içine alan bu büyük idali gerçekleştirmek için, uğrunda koca bir ömür harcadı. Ancak, yine de muvaffak olamadı. Hatta, âhir ömründe kendi ülkesinde bile siyaseten mağlûp düştü. 1935’te Yunanistan’dan ayrılarak Paris’e gitti. Bir yıl sonra orada öldü.

SAİD HALİM: Mısır’ın meşhûr valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşanın torunu olan Said Halim, 1863’te Kahire’de dünyaya geldi. Kahire’de başladığı tahsil hayatını İsviçre’de tamamladı. Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca’yı bilen Said Halim, Osmanlı Devletinin çeşitli kademelerinde görev yaptı. Belediye başkanlığı ile Danıştay ve Ayan Meclisi üyeliklerinde de bulundu. 1912’te İttihat–Terakki Cemiyetinin Genel Sekreteri oldu. Bir yıl sonra M. Şevket Paşanın öldürülmesi üzerine, Sadrâzamlık makamına getirildi. Dört yıl müddetle bu makamda kaldı. Azgın İttihatçıları bir türlü memnun edemediğini gördü ve 1917 Şubat’ında istifa etti. İstanbul’un işgalinden sonra, diğer bazı İttihatçılarla birlikte Malta Adasına sürgün edildi. Sürgün sonrasında İtalya’ya gitmek zorunda kaldı. 6 Aralık 1921’de Roma’da bir Ermeni terörist tarafından vurularak şehit edildi. Naaşı, İstanbul’daki Sultan II. Mahmud Türbesinin bahçesine defnedildi.

Eski Said’in Yeni Said’e inkılâp ettiği günler

Birinci Dünya Harbinin sonlarına doğru esaretten kurtularak İstanbul’a gelen Bediüzzaman Said Nursî, eskisi gibi siyasetle ilgilenmediği gibi, savaştan evvel iç politikadaki icraatlerini beğenmediği İttihat–Terakki hükümeti hakkında da sessiz ve suskun kalmayı tercih ediyor.

Bu hal, bazı dostlarının dikkatini ziyadesiyle çekiyor. Kendisine, “Neden geldin geleli siyasete karışmıyorsun?” diyorlar. Cevabın ardından, bu defa kendisine konumuzun esasını teşkil eden şu suâli tevcih ediyorlar: “İttihada şedit muarız (İttihatçılara şiddetli muhalif) idin; neden şimdi sükût ediyorsun?”

Bu suâlin cevabı sadedinde “Düşmanların onlara şiddet–i hücûmundan…” diye başlıyor ve yukarıda iktibas ettiğimiz o veciz izahatta bulunuyor.

Gariptir ki, o günlerin İstanbulu’nda, yani I. Dünya Savaşının en şiddetli zamanında düşmana dahi rahmet okutacak derecede İttihatçılara muarız ve muhalif olan kimselere rastlanıyor.

Hatta, bazıları çeşitli mahfillerde konuşup aleyhte propagandalar yaparak, Osmanlı’nın mağlûbiyetini temenni edecek kadar ileri gidebiliyor.

Üstelik, sırf İttihatçılar mağlûp düşsün diye, İslâm âleminin perişaniyetine ve ekser vatan topraklarının elden gitmesine dahi—zımnen de olsa—bir nevî rıza getirilmiş oluyor.

İşte, sefillik denen şey budur ki, kendisinin mahvına çalışan düşman tarafın elini güçlendirecek bir yola sülûk ediyor.

Bu sefillerin gerekçesini de, hülâseten ifade etmekte fayda var. Onlar, meselâ diyorlar ki: “Şu İttihatçılar var ya, bunlar çok fenâ adamlardır. Millete zulmettiler. Muhaliflerini ezdiler. Günahları çok büyüktür. Allah’ın gayretine dokunacak işler yaptılar, çok sakil icraatlarda bulundular. Sonunda ülkeyi savaşa sürüklediler. Onlara hiç acımayacaksın. Hem, mağlûp olsunlar ki, burunları yere sürtülsün. Başka türlü akıllanmaz bunlar. Oh olsun Enver’e, Said Halim’e…”

Said Nursî, bu tür sözleri sarf eden sefillerle aynı görüşte değildir. Zira, Üstad’a göre “Haricî düşmanların zuhûr ve tehacümünde, dahilî adâvetleri unutmak ve bırakmak” elzemdir. Üstelik, böyle davranmak bir maslahat-ı içtimaiyedir.

Aksine davranmak ise, yine Üstad Bediüzzaman’a göre, teessüf edilecek ve kalb–i İslâmı ağlattıracak müthiş bir içtimaî marazdır.

Bundan dolayıdır ki, “Uhuvvet Risâlesi” isimli eserinde bu mevzuya temas ettiği bir bölümde, Müslümanları insaflı düşünmeye sevk eden şu ifadeyi kullanır: “Şu cemaat-i İslâmiyeye hizmet dâvâ edenlere ne olmuş ki, birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz’î adâvetleri unutmayıp düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar? Şu hâl bir sukuttur, bir vahşettir, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hıyanettir.”

(Mektubat, s. 260)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*