Düştüler, düşecekler

İslâm âleminin genel gidişatını ve yakın gelecekteki tablosunu Türkiye üzerinden görmek ve okumak mümkün.

Arap dünyasının gidişatını ve yakın gelecekteki tablosunu ise, Mısır üzerinden görüp analiz etmek mümkün.
Zira, Arap âleminin en büyük ve en güçlü devleti olan Mısır, Üstad Bediüzzaman’ın tâbiriyle “İslâmın zeki bir mahdumu”dur.

 

Günümüz diktatörlükleri büyük sarsıntılarla yıkılmaya yüz tutunca, Bediüzzaman Hazretlerini tâ yüz sene evvel söylemiş olduğu sözün hakkaniyetini daha vâzıh bir şekilde anlamış olduk: Mısır halkı, hakikaten “İslâmın zeki bir mahdumu” olduğunu bütün dünyaya ilân ve ispat etmiş oldu.
Otuz yıldır cebir ve hile ile iktidarda bulunan Hüsnü Mübarek diktasına karşı ayaklanan Mısır halkı, gayet zekice bir yolu ihtiyar etti: Kitleler yekvücut oldular, iç çatışmaya girmediler. Aynı şekilde, ordu ile de karşı karşıya gelmediler. Bu zekice metodun sayesinde, dış müdahaleye gerek kalmadı.
Keşke, Libya ve Suriye’de de aynı metot, aynı usûl eli hareket edilebilseydi. Tâ ki, aynı ülkenin insanları karşı karşıya gelmeseydi; tâ ki, aynı ülkenin vatandaşları devletin kuvvetleriyle karşı karşıya gelmeyip kardeş kanı dökülmeseydi.
Fakat ne çare ki, diğer ülkeler Mısır kadar akıllı, Mısırlılar kadar zekice davranıp da mutedil davranamadılar, onlar kadar tedbirli olamadılar.
Bu durum, değişimin daha kanlı, daha pahalı ve daha uzun vâdeli olacağını gösteriyor.
Ancak, görünen ve anlaşılan o ki, netice yine değişmeyecek. Hüsnü Mübarek ve diğer bazı diktatörler düştükleri gibi, başka hiç çare yok, Suriye diktatörü, Esed de, Libya diktatörü Kaddafi de düşecekler.
Temenni edelim ki, dış müdahale ile değil, iç dinamikler sayesinde düşüp gitsinler.

Öyle bir kötü zaman ki…

Okulların tatile girmesiyle birlikte, aile ahlâkını dejenere eden “çarpık ilişkiler ağı” mahiyetindeki tv dizileri de tatil edilmiş oldu.
Eskiden dindar ve muhafazakâr aileler, bu tür dizilere itibar etmez, hiç olmazsa çocuklarını bu şerir görüntülerden uzak tutmaya çalışırlardı.
Son yıllarda ne olduysa, bu kesimden de bazı aileler adeta dizi müptelâsı oluverdiler.
İşte, ahlâkî dejenerasyonun en tehlikelisi de burada karşımıza çıkıyor.
Vehâmetin en dehşetlisi de şudur ki: Muhafazakâr kesimden de bazı ailelerin en çok ilgi duyduğu ve hatta müptelâsı olduğu dizi filmlerin başında “Öyle bir çarpık ilişkiler ağı ki…” şeklinde özetlenebilecek olanları geliyor.
İçlerinde bir tek olsun örnek kişi, örnek aile göremezsiniz.
Bu tür dizilerde rol alan hemen herkesin (anne, baba, kardeş, dost, akraba, arkadaş, işçi, patron, öğrenci, öğretmen, hizmetçi, bahçıvan, genç kız, genç oğlan…) bir veya birden çok çarpık ilişkisi var.
Filmlerin geri kalan kısmı ise, sadece komiklik ve merak duygusunun kamçılanmasında ibaret.
Maalesef, bütün aile efradıyla birlikte öyle sinsî bir tehlike ile karşı karşıyayız ki, kendini bu âfetten muhafaza edebilene ne mutlu.
İyisi mi, azim ve irademizle, bütün ilgi ve merakımızı kitaplara ve okumaya yönlendirmek, böylesine kudsî eserlerle her daim hemhâl olmak.
Zira, kişinin ilgi, merak ve meşguliyeti neyin üzerinde ise, dünyasına onlar doluveriyor, duygularını da onlar tezyin ve tatmin ediyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*