Düzen ile kaos arasında…

Image
Çoğumuz ülfetin sosyopsikolojik hastalıklara yol açtığını bilemeyiz. Birçok terimin asıl mânâsını unutmaya başlamış toplumun zamanla sloganların boş kutucuklarına yapıştığı, hayatın gerçeklerinden uzaklaştığı, acıtarak uyandırıcı neticeleri ortaya çıktığında anlaşılıyor.

Kaos karşısında düzenin en ehveni de pozitif mânâyı çağrıştırır bize. Kaosun anarşi ve teröre, hürriyet yerine diktatörlüğe götürdüğünü bilenler içindir bu. Şayet ülfet toplumda gaflete dönüşmüş ve cemiyet modern devrimcilere dönüştürülme sürecine sokulmuşsa, genellikle toplumun fertleri kaosu düzene tercih ederler. Neticesi istibdat olacak yolda hürriyet niyetiyle koşarlar.

Düzen, sistem veya geleneksel devletlerde belli prensipler vardır. İnsanî temel hukuka, adalet ve fazilete tam uymasalar da kurallara tâbidir devlet. Bunu cumhuriyetimiz için rahatlıkla söyleyemeyiz. Zira keyfilik üzerine kurulmuş devletin prensipleri muğlâk bırakılmıştır.
Toplumumuz kaosu düzenden ayırd etmede çektiği sıkıntıyı global kaosçuları tanımada da çekiyor. İhtilâllerden kuvvet alan siyasî iktidarlarla medyanın ortak çabası milletin global ufuklarını kapatıyor. Cemiyette hipnotik tesirleri icra edecek resim, ifade ve çizgilerle efkâr-ı ammeyi belli kalıplara döken bu müttefik gücün ihdas ettiği idol, haz, düşman, kahraman, tarafgir, tepki ve kabullerin cemiyeti yönlendirmede belirleyici rol aldığını aklı başında olan herkes görebiliyor. Mantıkî zeminden yoksun, dezenformasyonla inşa edilmiş ve doğru idrakten mahrum süslü ve uçuk ifadelerin doğru fikirler olarak anlaşılması da, yukarıdaki sürecin fıtrî bir sonucudur. Böyle bir netice için küresel cereyanların global çarkları hangi kuvvet ve maharetle çevirdiklerini azıcık görebilmek için, şu sihirli atmosferin dışına çıkmak gerekiyor ki, bu şartlarda çok zor görünüyor.

KAOS NEDİR?

Kaos bir bulandırmadır. Şeffaflığa karşı koymadır. Adalet bekleyenleri me’yus kılmadır. Kitleleri hipnoz ile uyutmadır. Hakikatin sesini cerbeze ile kısmadır. Şahsî menfaatini milletin zararında aramadır. Mütemadiyen kötüyü emsal gösterip daha kötüyü “gerçek” olarak sunmadır. Tarihteki bütün menfî örnekleri hakikatin üzerine boca etmedir… Doğrularını başkalarının yanlışlarına dayandırmadır.
Global kaos başta olmak üzere kıt’alar, devletler, kurumlar ve hatta aile boyutlarındaki kaos örneklerini tenasüp içinde incelemede fayda vardır. Meselâ Arapların bahar zannettikleri bir zamanda global kaosçuların doldurasıya hürriyete koşuşlarından tutun, bir türlü sonu gelmeyen Afganistan ve Irak işgallerine kadar… Ortadoğu’yu bitamamiha sürüklemek istedikleri kaosun Erbil, Şam ve Diyarbakır ayaklarını görmezlikten gelenler de kaosçuların işçileri sayılmazlar mı? Devrimlerin uğradığı devletlere ve askerî hareketlerle demokrasinin ithal edildiği ülkelere baktığımızda kaosun biraz daha büyükçe resmiyle karşılaşıyoruz. Müşahhas örnek mi?
Balkanlar, Ukrayna ve Gürcistan’dan tutunuz; Bingazi, Tunus ve Yemen’e kadar… 28 Şubat’ın kaosa yuvarladığı Türkiye’deki siyasî iktidarların, geleceklerini kaos üzerine inşa etmeleri en müşahhas örnek olsa gerek… Şu son dönemde millete ait bir problemin prensip bazında temelde halledildiğini ispat edene teşekkür edeceğiz.

KAOS SÜRECİ NASIL BAŞLADI?

1970’li yıllarda dünyamız bu denli küçülmemişti. İddiaları büyük ideolojiler dünyayı fethe çıkarlardı. Kendisiyle konuştuğumuz sırada bir ideoloji mensubu, sahibiyet refleksiyle dünyayı kucaklardı. 1980’li yıllarda haberleşme teknolojisindeki mu’cizevî inkılâplar dünyamızı küçülttükçe küçülttü. Beklenmedik şeffaflaşmalar ve global akrabalıklar oluştu. İdeolojisini dünyaya hakim kılma düşüncesi zayıfladı. Dünya hedefli ideoloji mensupları fraksiyonlarıyla birlikte önce savruldular, sonra global ortaklıklara yöneldiler. Kuvvetlenen küresel cereyanların rüşvetleri birçok âteşin sol grupların hararetini kesti ve sonra da sustular…
Çok hazindir ki, bu dehşetli global kuvvetin farkına varan bazı sağ gruplar, dinî cemaatler ve hatta siyasî hareketler de bu ittifaka şimdilik dahil oldular. Doğrusu düzenleri değiştirerek devletlere uzun süre hakim olunamayacağı düşüncesi, bu yolun yalanlarını palyatif icraatlara, günübirlik menfaatlere ve ilkesizliklere yönlendirdi. Global menfaat cereyanlarının anaforundaki medya, üniversite, STK, sanat dünyası ve en önemlisi olan siyasetin bir kısmı bu metodda ittifak etti.
Onlar yeni tarzlarına, değişim, dönüşüm, yenilik, ileri demokrasi, hürriyet ve çağdaşlaşma diyebilirler. Fakat bilimsel mantık ve doğru sosyoloji buna “kaos”tan başka isim bulamadı. Hasis ve küçük menfaatler uğruna birbiri ardı sıra devirdiği değerlere, içini boşalttığı devlet kurumlarına, tarü mar ettiği çevreye, ayaklar altına yuvarlanan ahlâkî değerlere ve parçalanmış aileye dönüp bakmayan zihni yapıyı kaostan başka ne ifade edebilirdi ki… Bunun bir adım ötesine anarşi, iki adım ötesine de terörizm denildiğini hatırlatmış olalım…

KAOSTAN NASIL ÇIKILIR?

Yukarıda tasvir etmeye çalıştığımız hal-i âlemi, Müslümanlar ahirzaman hadiseleri adesesinden de incelemelidirler. Yani Deccal, Süfyan, Yecüc ve Mecüc meselelerini yukarıdaki tabloya tatbik edebilirler. Bizim gibi geleneksel reflekslerinden kurtulamamışlar, bir yerde oluşan menfi harekete iktidarı ele geçirip geçirememe zaviyesinden bakıyorlar. Zahirî şartlara bakıp hareketin muvaffak olamayacağını düşünüyorlar. Halbuki menfi hareketlerin maksatları her zaman iktidar olmuyor. Yapabileceği kadarıyla tahriptir. Bazen de daha büyük tahripkâr cereyana taşeronluktur. Çalıp çırpmaktır. Küresel ihtilâllere zemin hazırlamaktır.
Durağanlığın kaosa, kaosun da ihtilâllere zemin hazırladığını önceden de yazmıştık. Darbeler kaosu bitiremez, fakat ters tepkiyle milletin uyanıp meselesine sahip çıkmasını sağlar. Kaldı ki, millî veya lokal askerî darbelerin artık olamayacağını Ergenekon süreci göstermiş oldu. Kıt’aların ve sınıfların dönüştürüldüğü bir dünyada ağaçların yıkılışını beklememek lâzım. Coğrafyaları değiştiren heyelânlar olurken elbette darbe konuşulmaz. Burada global ihtilâllerden ve Türkiye merkezli Arap dünyasındaki turuncu devrimlerden konuşmak gerekiyor.
Bediüzzaman’ın “Ahirzaman atlasını” esas almayan hiçbir tedbirle bu kaostan çıkmamız mümkün görünmüyor. Risâle-i Nur’da ortaya koyulmuş temel kriterlere, eşhasa, hadiselere ve zamanlara dikkat etmeksizin yapılacak bütün teşebbüslerin akim kalacağını bir daha hatırlatalım. Bediüzzaman’la görünüp Bediüzzaman’ı dinlememek Müslümanlara, ittihad-ı İslâma ve insanlığa büyük zararlar veriyor. Popülizm, hasis menfaatler, nâkıs muhakemeler ve cehalet bizi kaos anaforuna çekmemeli.
Kaostan çıkışı kesinlikle sağlayacak bir başka metod daha var. O da bu imtihan meydanını bize sunan Rabbimizin Celâl tecellîsidir ki, zinhar arzu edilecek birşey değildir. Biz ancak Onun Celâlinden Cemaline istiğfar ile sığınıyor ve merhametini bekliyoruz…

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*