Ebu Hüreyre (r.a.) (?-678)

Üç-dört yıl gibi çok kısa bir süreye büyük hizmetler sığdıran, en çok hadis nakleden sahabelerin birincisi, Peygamber aşığı, bir şeyler öğrenme uğruna her türlü fedakarlığa katlanan, bunca hizmetine rağmen ölüm döşeğinde Cennete veya Cehenneme gideceğini bilmediğini söyleyerek göz yaşlarıyla Dergah-ı İlahi’ye iltica eden mümtaz sahabe.

Yemen asıllı Ebu Hüreyre’nin gerçek adı Abdüamr, Sükeyn, Abdüşşems gibi farklı şekillerde aktarılmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) adını Abdurrahman olarak değiştirdi. Ancak kendisi Ebu Hüreyre lakabıyla meşhur oldu. Bulduğu sahipsiz kedi yavrularını besleyip koynunda taşıyarak onlarla oynamasından ötürü; kedi, kedicik babası anlamına gelen bu lakapla meşhur oldu. Künyesi Ebu Hüreyre Abdurrahman b. Sahr ed-Devsi şeklindedir. Yemen’deki Ezd kabilesinin Devs koluna mensuptur.

628 yılında Hz. Muhammed’in Hayber’de bulunduğu sıralarda, aşiretlerinden bir grupla birlikte Hayber’e gelerek Müslüman oldu. Resulullah’ın son zamanlarında, İslamiyeti geç seçmenin açığını kapatmak maksadıyla Medine’ye varır varmaz her şeyden elini-eteğini çekerek dini ilimleri tahsil etmek ve Peygamber Efendimizle geçirdiği her saniyeyi değerlendirmenin telaşına düştü. Ganimet talebinde bulunup bulunmayacağı sorulduğunda, Resulullah’tan, Allah’ın verdiği ilimden kendisine bir şeyler öğretmesini istedi. Açlıktan bayılma noktasına geldiği halde Peygamber Efendimiz’in huzurundan ayrılmaz, Mescid-i Nebevi’yi terk etmezdi.

5374 hadisle, raviler arasında ilk sırayı almasının, kendisinden önce Müslüman olan ravilerden daha fazla hadis rivayet etmesinin en önemli sebeplerinin başında, Peygamber Efendimizin (sav) kendisi için yapmış olduğu dua gelir. Hadisleri öğrenip ezberleme konusundaki aşırı isteği ve unutmaktan korkmasından dolayı Peygamber Efendimize müracaat ederek dua talebinde bulundu. Kendisi için yapılan duadan sonra hiçbir şeyi unutmadığını bildirdi. Bunun yanında, diğer sahabeler kendi özel işleriyle uğraşırken o, Hz. Muhammed’in yanından hiç ayrılmayarak ilim tahsilinde her yola başvurdu. Hatta bu sıralarda daha önceleri varlıklı olmasına, köle sahibi olmasına rağmen maddi sıkıntı çektiği ve buna rağmen dünya işleriyle ilgilenmediği bilinmektedir. Tabi ki bu arada, diğer sahabelerin duymadığı hadisi duyup nakletme şerefine nail oldu.

Ebu Hüreyre’nin kuvvetli hafızaya sahip olduğunu kanıtlayan örnekler mevcuttur. Medine Valisi Mervan b. Hakem, Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği hadislerin toplandığı kitabın yazımından bir sene sonra, onu bir çeşit sınava tabi tutar. Kendisini çağırarak muhtelif hadisleri sorar. Bir taraftan da perde arkasından elinde tuttuğu bir sene öncesinin kayıtlarıyla verilen cevapları karşılaştırır. Neticede, Ebu Hüreyre’nin verdiği cevapların bir sene önceki kayıtlarla aynı olduğunu görür. Böylece hiçbir şeyi unutmadığı kanıtlanmış olur.

Naklettiği hadislere, muhtelif zamanlarda, değişik isimler tarafından itirazlar olduğu görülmüştür. Bir seferinde bazı sahabeler kendisinin naklettiği hadisi daha önce duymadıklarını söyleyerek itiraz ederler. Ancak, aralarında yaptıkları müzakereden sonra hatırlayıp itirazlarından vazgeçerler. Bu durumun birkaç kez tekerrürüne şahit olan tabiinlerden biri Muhammed b. Umare olup, Ebu Hüreyre’nin daha güçlü bir hafızaya sahip olduğunu bildirmiştir. Naklettiği bir hadiste yanıldığına dair hiçbir kanıt olmayıp, hiç kimse de şahit olmamıştır.

Önemli özelliklerinden bir tanesi de merak ettiği tüm konuları Peygamber Efendimize sorup öğrenmesidir. Kıyamet gününde şefaate ilk kimin nail olacağı sorusunu kendisinden önce kimse sormamış ve bu soruyu ilk defa onun sorması Hz. Muhammed’in hoşuna gitmiştir. Muhtelif konularda sorduğu soruların yanı sıra sonraki zamanlarda meydana gelecek olaylarla ilgili olarak da sorular sormuş ancak, bazı sakıncalardan, mesela, bazı kötü yöneticilerin zarar vermesinden çekinerek nakletmemiştir.

En çok hadis nakleden Ebu Hüreyre, öğrenmede gösterdiği büyük gayreti öğretip nakletmede de gösterdi ve hatta bazı köleleri dahi hadis rivayet etti. Bu durum hadisleri öğretip nakletmedeki üstün gayretinin bir numunesidir. Hatta mescide gittiği zaman, imam gelip namaz kıldırana kadar geçen zamanda bile hadis naklederek her fırsatı değerlendirdi. Bu konuda değişmez bir otorite olarak kabul edildi. Peygamber Efendimizin vefatından sonra yaklaşık elli yıl yaşadı ve bu süre zarfında kendisine intikal edip halledilemeyen bir çok konuda hadisler naklederek çok büyük hizmetlerde bulundu.

Ebu Hüreyre ile ilgili muhtelif tenkitler de mevcuttur. Hz Ömer’in (ra) çok fazla hadis rivayet etmesine mani olduğu iddia edilmiştir. Ancak, gerek Hz. Ömer’in gerekse diğer bazı sahabelerin tenkitleri kendi şahsı ve nakilleriyle alakalı değil, ahkamla ilgili olmayan hadislerin ön plana çıkarılıp Kur’an-ı Azimüşşan’ın ihmal edilebileceği konusundaki hassasiyetlerinden kaynaklanmıştır. Bir diğer husus da Hz. Ömer ve Hz. Osman gibi büyük sahabeler ilk defa duydukları hadisler konusunda sert davranarak çok hadis rivayetlerinde özel hassasiyet göstermişler. Ebu Hüreyre’nin çok hadis rivayet etmesine karşı çıkılmış olmakla beraber, hiç kimse onu yalancılıkla itham etmemiştir. Nitekim sonraları Hz. Ömer, nakillerde serbest bırakarak şahsına karşı menfi bir yargısının olmadığını gösterdi. Diğer yandan Halifenin, onun rivayetlerine büyük ehemmiyet verdiği görülmüştür.

Ebu Hüreyre’nin çok hadis nakletmesine karşı çıkanlardan birinin de Hz. Aişe (ra) olduğu bilinmektedir. Ancak, sadece ona karşı değil diğer nakilcilere karşı da çıkmış ve kusurlu bulduğu nakilleri eleştirmiştir. Bazı nakiller konusunda Ebu Hüreyre’yi yanına çağırarak hesap sormuş ve onu dinledikten sonra kendisine hak vermiştir. Hatta kendisi için, Allah Ebu Hüreyre’ye merhamet etsin, duasında bulunmuştur.

Ebu Hüreyre ile ilgili tenkitlerin bir kısmı Şii ve bazı Şarkiyatçılarla, onların paralelinde eser veren kaynaklara dayanmaktadır. Oysa ki, Şii kaynaklarında da yer alan ilk dönemin bazı hadis alimleri, Ebu Hüreyre’yi sözüne güvenilir olarak göstermelerine rağmen, sonraki dönemlerde tersinin iddia edilmesi, birbiriyle çelişmektedir. Ebu Hüreyre’nin Hz. Ali ve ailesi aleyhinde hadis uydurduğu iddia edilmiştir. Bu iddiaların yersiz olduğu Ebu Hüreyre’nin Hz. Ali ve ailesi hakkında rivayet ettiği hadislere bakılarak da anlaşılabilir. Ebu Hüreyre, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında rivayet ettiği hadislerle ümmette Al-i Beyt sevgisinin artmasına sebep olmuştur. Ayrıca, Ebu Hüreyre’nin Hz. Hasan’ın kabrinin yanına defnedilmesine mani olan, Emevilerin Medine Valisi Mervan’ı tenkit etmesi, ona yöneltilen suçlamaları anlamsız kılar.

Ebu Hüreyre’ye karşı ortaya atılan iddialara cevap vermek maksadıyla eser yazanlar arasında Abdülhüseyin b. Yusuf Şerefeddin el-Musevi gibi Şii yazarlar da mevcuttur. Bediüzzaman Hazretleri de umum Suffe ehlini nakillerine şahit göstererek bir bakıma onların sözcülüğünü yapan birinin, bildirdiklerine inanmayanın veya kesin kabul etmeyenin ya kalbinin bozuk olduğunu veya aklının olmadığını belirterek; “Acaba, Hazret-i Ebu Hüreyre gibi sadık ve bütün hayatını hadise ve dine vakfeden; ‘kim bile bile benim söylemediğim bir şeyi söyledi diye uydurursa, cehennemdeki yerine hazırlasın’, hadisini işiten ve nakleden, hiç mümkün müdür ki, hıfzındaki ehâdis-i Nebeviyenin kıymetini ve sıhhatini şüpheye düşürüp Ehl-i Suffenin tekzibine hedef edecek muhalif bir söz ve asılsız bir vak’a söylesin? Hâşâ!” (Mektubat, s. 119) ifadelerine yer vermektedir.

Ebu Hüreyre’nin daha çok hadis rivayet etmesine rağmen, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi, Hz. Muhammed’i yakından takip eden bazı büyük sahabelerin, daha az hadis rivayet etmeleriyle ilgili soruya Risale-i Nur’da şöyle bir cevap verilir:

Nasıl ki insan bir ilâca muhtaç olsa, bir tabibe gider; hendese için mühendise gider, mühendisten nakleder; mesele-i şer’iye müftüden haber alınır ve hâkezâ… Öyle de, Sahabe içinde, ehâdis-i Nebeviyeyi gelecek asırlara ders vermek için, ulema-i Sahabeden bir kısım, ona mânen muvazzaf idiler, bütün kuvvetleriyle ona çalışıyorlardı. Evet, Hazret-i Ebu Hüreyre bütün hayatını hadisin hıfzına vermiş. Hazret-i Ömer siyaset âlemiyle ve hilâfet-i kübrâ ile meşgulmüş. Onun için, ehâdisi ümmete ders vermek için, Ebu Hüreyre ve Enes ve Câbir gibi zatlara itimat edip, ondan, rivayeti az ederdi.” (Mektubat, s. 132)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*