Ecdad veya Ecyad düşmanlığı

İnsan anne-babasına düşman olabilir mi? Yirmi küsur senelik öğretmenliğimde, tamamen bozulmamış her fıtratın her halükârda anne ve babasına tarafgir olduğunu gördüm. Ebeveyniyle arası açık olsa bile. Hatta kötü alışkanlıklarıyla evlâdını toplum içinde zor durumda bırakan babalara rağmen…

Fertlerde genellikle bu şekilde ortaya çıkan durum, milletlerde de aynıdır. Kahramanlıkları, ilim ve buluşları, sanat ve faziletleriyle milletinin yüzünü ağartanlara müftehirane sahip çıkıldığı gibi, kötülükte meşhur olanlar da reddedilmez. İyisiyle-kötüsüyle tarihimizdir denilir ve kabul edilir. Bizde durum böyle midir? Misal olarak İkinci Meşrutiyeti takip eden 31 Mart sonrasındaki gelişmelere bakalım. Çok gizli ve planlı bir şekilde Osmanlı hanedanının yerine Selanikliler hanedanı yavaş yavaş geliyor. Selanik’te tutuklu İkinci Abdülhamid’den başlanarak Osmanlı yavaş yavaş hedef tahtasına taşınıyor. Ve Cumhuriyetten sonra da başta Osmanlı olmak üzere Müslüman Türk tarihi bazı sloganlar altında tahrip ve inkâr edilmeye başlanıyor.

Çocukluğumun masum hafızasında Osmanlıya ve geçmişe yapılmış sövgüler hâlâ beni rahatsız eder. Gençliğimde resmî günlerde radyodaki merasim konuşmalarını dinlemek bana ıztırap verirdi. Serapa ecdadı karalayan nutuklar. Tarihimiz adeta 1920’lerle başlatılırdı. Öncekiler kötülenir, sonrakiler göğe çıkarılırdı…

Bu girizgâha sebep, yalnızca Osmanlı yadigârı Ecyad kalesinin Fahdca yıkımı değil. İslâm birliği düşmanlarının keyiflerine hizmet eden bu şenî icraatın hiçbir Müslümanca tasvip edileceğini sanmıyorum. Yalnız, bu hadiseyi dağ gibi büyüterek ikiyüzlülüklerini ekranlarda ve gazete sütunlarında bize takdim edenlerin asıl yüzünü görmek istiyorum. İkiyüzlülüğün de çekilebilir bir derecesi olmalı. İslâma ve İslâm-arkaplanlı herşeye düşman olan bir zihniyetin bu fırsatı değerlendirme biçimi ilginç. “Haccı protesto edelim. Araplara kılıç kuşanalım.” Ve ellerindeki medya imkânlarıyla tüm Arap âlemini rencide edecek yazılar ve çizgiler…
Yunana zillet içinde zeytin dalı uzatan ve kardeşlik şiirleri yazanların iktidarında bunlar normal olabilir mi dersiniz? Peki bunlar Türkiye’de yüzlerce Ecyad’ı yerle bir etmiş bir zihniyetin çocukları ise… Ah, merhum İbrahim Hakkı Konyalı merkadinden, yarım asırlık tarih düşmanlarına verdiği mücadelesiyle dirilseydi… Müslümanlara fazilet ve medeniyet dersi vermeye çalışanların Taliban’dan ve Vehhabilerden daha insafsızca Osmanlı tarihini nasıl tahrip ettiğini bize gösterseydi…

Ayasofya’yı Sinan’ın minarelerinden kurtarmak için mezar hırsızlarının kazma kürekle yaptıkları… Yine Ayasofya’daki o güzelim hatların başına gelenler ve Anadolu’nun bağrında yıkılmaya mahkûm edilen binlerce han, hamam, cami, çeşme ve şifahaneler…
Tüm bu tahrip senaryosunu yazan ve icrasını sağlayanların hakiki Türk olduğuna inanıyor musunuz? Evlâd babasına düşmanlık etmeyeceğine göre, tahrip edenler o babanın evlâdı olmamak gerektir. Türk olmak, bin yıldan beri İslâma bayraktarlık yapan milletin inançlarını, estetiğini, kültür ve dilini de benimsemektir. Yoksa Türk olmak kuru kuruya bir ırkî tarafgirlik olur ki, onu hem ilim, hem dünya kamuoyu ve hem de inançlarımız reddediyor.

Oryantalist bir üniversite hocası arkadaşım, İngilizlerin Ortadoğu’da işgali sırasında Osmanlı eserlerinden önce Almanların yaptıkları çeşme veya binaları tahrip ettiğini üzülerek anlatırdı. Ki Almanya’nın kendisine mahsus üç yüz yıllık bir tarihi bile yok.
Ya biz ne yapmışız? İslâm öncesi Orta Asya menkıbeleriyle lise talebelerini uyuturken, bin senelik bir tarihi tahribe veya unutturmaya çalışmışız. Tahrip bitmiş mi? Hayır, devam ediyor. Doğu ve Batı medeniyetlerinin önünde tazim ve hürmetle eğildikleri muhteşem bir edebiyatı “failatün failatün”le tezyif edecek kadar ecdadın zevk ve estetiğine düşmanlık devam ediyor. Divan edebiyatını okumaya, anlamaya, tahlile ve zevke cehaletleri müsaade etmeyenlerin, geri zekâlıklarını örtecekleri yerde Ecyad kalesini bahane ile ikiyüzlülük yapmaları aklın dayanma gücünü hakikaten zorluyor.

Tüm Avrupa liselerinde, bugün hiçbir yerde konuşulmayan Latince ve eski Yunanca “ecdad lisanı” olarak hâlâ ders veriliyor. Medeni olmak için Osmanlıcayı seçmeli ders olarak liselere koyup Avrupa düzeyinde bir insan olduklarını ispat edecekleri yerde irticanın danıskasıyla mâlûl bu beylere rastgele sağa sola müdahale imkânı verenlerden tarih mutlaka bir gün hesap soracaktır. Tedbir alınmadığı takdirde ise evlâtlarımızın tükürüklerinden kurtulamayız.

Evlâd babayı inkâr ettiğinde, mirasından mutlaka mahrum edilir. Yükselen minarelere ve kubbelere itiraz edenlerin rahatsızlığı tarihteki Müslüman Osmanlılıktan ileri geliyor. Fuzuli’nin Su kasidesinin, Itrî’nin saltanatlı tekbirinin ve Rakım’ın hüsn-ü hattının dayandığı arkaplana itiraz edenlerin hakikî Türk olduklarına inanamıyoruz.

Hem halkımız son zamanlarda şu hakikati de keşfetti. Milleti “Osmanlı hanedanı boyunduruğu“ndan “kurtar”anların başka bir boyunduruğa mahkûm ettiğini anladı. Bu boyunduruğun sahipleri halka mert de davranmıyorlar. Tarihçe-i hayatlarını saklayarak ve asıl kimliklerini gizleyerek iş yapmaya çalışıyorlar. Gizlilik, hile ve dolaplarla bu hürriyet asrında nereye kadar gidebileceğini ise yine tarih gösterecektir..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*