Eee, Malkoçoğlu da attan düşermiş!

Image
Geçtiğimiz yıllarda, bazı Internet sitelerinde ve gazetelerde bir haber okumuştum.. Çocukluğumuzun ve gençliğimizin efsane film kahramanlarından Malkoçoğlu nam, asıl mesleği doktorluk olan Cüneyt Arkın, bir merasim esnasında etraftakilere gösteri yapmak için, filmlerde giydiği elbisesini giyerek, şöyle bir Malkoçoğlu nostaljisi yapayım diye, ata atlamış.

Tabi atlar atlamazda eski gençlik zamanındaki filmlerinde olduğu gibi, hemen dört nala atla birlikte yıldırım gibi uçacağını zannetmiş. Ama, maalesef atın öbür tarafından yere düşmüş. Bu haberi okuyunca, “Eee, demek ki Malkoçoğlu da attan düşermiş! “dedim.

Tabi bu hadise, bizim hislerimizde çeşitli hallerin meydana gelmesine sebeb oldu. Bundan yaklaşık on sene kadar önce, ağabeyimle Ankara’ya gitmiştik. Çocukluğumuzun ve gençliğimizin geçtiği memleketimizde biraz hatıraları canlandıralım dedik. Akşama doğru gideceğimiz semtin belediye otobüsüne bindik. Otobüsün koltukları da dolmuştu. Oturacak yer olmadığından arkaya doğru ilerledik. Arka taraflarda yirmi yaş civarında iki genç kız oturuyordu. Biz oraya gelince bir tanesi ayağa kalkarak ağabeyime, ”amca buyur otur!” dedi.  Ağabeyim bana dönerek“ eyvah, biz amca mı olduk?” dedi. Ben de “ne zannettin ya?” dedim. Benden tam beş yaş büyük olan ağabeyim o zaman, elli yaşlarındaydı. Otobüsten inince  dedim ki ”Bak ağabey! İnsan,  bu göz penceresinden hep dünyayı seyrettiğinden, yıllar geçse de, hala kendini genç zannediyor. Tamam, ruh belki ihtiyarlamıyor ama, kendimize şöyle aynanın karşısına geçerek bir baksak, elbette vücudumuzda değişikliklerin başladığını, gençliğin kalmadığını anlarız.” dedim.

Aslında bu gibi hadiseler, bize hep üstadımızı hatırlatıyor. Allah ondan ebediyen razı olsun. Külliyatta her meseleyi halletmiş. Ne kadar okuduğumu hatırlamadığım ve neredeyse ezberlediğim meyvenin 3. meselesi aklıma geldi bunları düşünürken.“….. Bir zaman Eskişehir hapishanesinin penceresinde,  bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı (oynuyorlardı, dans ediyorlardı). Birden, manevi bir sinema ile, elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında, çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden, (buraya dikkat etmek lazım edemediğinden demiyor üstad,yani isteyerek yapılan bir fiili ifade ediyor) sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar. Kat’i müşahede ettim, onların o acınacak hallerine ağladım…..” Gençliğimizde bu kısmı okurken hep benim aklıma film artistleri gelirdi. Özellikle de buradaki bahisten dolayı daha çok kadın artistler geliyordu aklıma. Yani, bazen derdim ki; “Yahu, bu artistler, bazen yaşlı rolü oynuyorlar, makyajla falan da yaşlandırılıyorlar. Acaba hiç düşünmüyorlar mı?” acaba biz  bir gün bu hale gelince ne oluruz?” diye. Avrupa’da dünyaca meşhur bazı artistlerin yaşlandıklarında, o kadar çirkirleşmişlerdi ki, insanların içine çıkamıyorlardı. Bizde de öyle olanlar mevcut. Yazık! Hem dünyalarını, hem ahiretlerini mahvediyorlar. Allah’ın hidayet nasib ettiği bazıları ise,  o hayattan sür’atle kurtulup, fıtri hale dönüyorlar.

Risale-i Nur’larla çok genç yaşlarda müşerref olduğumuzdan, hani böyle gençlik zamanı da bize biraz uzun geldiğinden, üstadımızın gençlik rehberinde “sizdeki gençlik kat’iyen gidecek” kısmını okurken bazen latifeli surette kalbimize gelirdi. ”Yahu üstadım daha gitmiyor işte genciz” diyorduk. Ama, sür’atle akıp giden zaman seline kapılan biçare insan, elbette yaşlanıyordu, gençliği gidiyordu ve üstadımıza da “sadakte” diyordu.

Rabbimizden niyazımız o ki, bizi gençliğinde iffetini muhafaza ederek kabre girenlerden eylesin İnşaallah!

 

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Ya Osman abi,yazının başlığını okuyunca önce çok güldüm ama devamındada iyi tefekür ettim.Allah razı olsun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*