Eğitim zayiâtı

Eğitim konusunda hemen her gün konuşulsa yine de azdır. Herkesin bildiği üzere maddî ve mânevî gelişmenin temelinde eğitim yatar. Ayrıca ifade etmeye gerek yok ki bu eğitim isimden ve resimden ibaret bir eğitim değil, ‘kaliteli bir eğitim’ olmalıdır.

 

Türkiye’de eğitim yok mu? Var, ama bu eğitimin ‘kaliteli’ olduğunu söylemek mümkün mü? Okul öncesi ve ilköğretim çağından itibaren öğrencilere neler öğrettiğimizin farkında mıyız? Öğrettiğimiz bu bilgiler hayatın gerçekleriyle ne derece örtüşüyor, farkında mıyız?

Eğitim sisteminde uygulanan bazı kararlar var ki, her kesimden tepki alıyor. Buna rağmen yanlıştaki inad ise sürüyor. Meselâ, ilkokul öğrencilerinin hemen her gün yaptığı bir ‘and içme töreni’ var. Gerek eğitim kongrelerinde, gerekse benzer toplantılarda bu uygulamanın sona erdirilmesi isteniyor. “Hayır, devam etsin” diyenlerin de ciddî bir dayanağı yok. Buna rağmen çocuklarımız ‘askerî eğitim’den geçercesine ‘eğilmeye’ çalışılıyor.

Sistemin en büyük hatası, ‘eğitmek’ denince aklına ‘eğmek’ ya da ‘sindirmek’ tabirinin gelmesidir. Sabah erken saatlerde her hangi bir okulun önünden geçen herkes, okullardaki sistemin çarpıklığını hissedebilir. Özür dilerim, ama “bağıran ve çağıran bir eğitimci tipi” günümüz şartlarına uyan bir eğitimci tipi olamaz. “Dur, arkana bakma, elini uzat, sıraya gir, sus, kıpırdama” gibi askerî komutlarla ‘başını eğdiğimiz’ çocuklarımızın ileriki yıllarda kendilerine güvenmesini ve cesur olmasını nasıl bekleyebiliriz?

Üniversite eğitimi için “sanayiden kopuk” tesbiti ne ölçüde doğru ise, diğer okullarımızın da ‘veliler’den kopuk olduğu o kadar gerçektir. Doğru, özellikle şehirlerimizde veliler her sabah ve akşam okula gidiyor, ama ne ölçüde idarî kadro ile dertleşebiliyor? Hangi okul yöneticisi, veliye “Buyur” deyip derdini dinleyebiliyor?

Elbette bunları yapan okullarımız ve idarî kadrolarımız da vardır; ama bunların sayısının çok az olduğunu ifade etmeye gerek var mı?

Bugün “Öğretmenler Günü” ve mutlaka Türkiye’yi idare edenlerden güzel sözler duyacağız. Bu sözlerin inandırıcı olmasını elbette arzu ederiz, ama hayatın gerçekleri başka türlü sinyal veriyor…

Bütün bunlara rağmen, eğitimdeki temel sıkıntıya dikkat çeken uzmanlar da var. Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ziya Selçuk, Türkiye’de eğitimin devletin siyasî ve ideolojik bekasını sağlamaya yönelik olarak kullanıldığını hatırlatmış. Selçuk, bu durumun gelişmeyi önlediğine de dikkat çekmiş.

Prof. Dr. Ziya Selçuk, şapkayı önümüze alıp düşünmemiz gereken tesibiti de şöyle dile getirmiş: “Başarılı bir eğitim sisteminin arkasında toplumsal mutabakat olması gerekir. Bundan 50 yıl önce okulda öğrenilenlerin yüzde 75’i hayatta kullanılabiliyordu. Bugün ise okulda verilen bilgilerin yüzde 2’si bile hayatta kullanılmıyor.”

Başka hiçbir söze gerek yok: Ya Türkiye’yi idare edenler hemen bugün çıkıp bu tesbitlerin doğru olmadığını söylesinler, ya da sussunlar! Eğer bu tesbitler doğru ise; ki, hayatın gerçekleri bu tesbitlerin doğru olduğuna en büyük delil; “Bir Türk dünyaya bedel” diye çocuklarımızı ve velilerimizi yanıltmaya hiç kimsenin hakkı yok! Lütfen, hayattan kopuk, işe yaramayan, “Amerika tavukları kaç adettir?” türü bilgilerle çocuklarımızı ‘hamal’ yapmayın!

Kabul etmeliyiz ki, başta çocuklarımız olmak üzere hepimiz “eğitim zayiâtı” içinde yer alıyoruz. Bu sebeple bu köhne sistem mutlaka değişmeli, “din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulabildiği” yeni bir sisteme geçmeliyiz. Gerisi boş lâftır, bilelim…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*