Eğitimde değişen paradigmalar

Türkiye’de, sadece eğitim alanında değil, her alanda köklü bir ıslâhata ve tadilata ihtiyaç olduğu, hatırlatmaya bile gerek duyulmayacak kadar açıktır. Ama en hayatî ve kurtarıcı olanı da, eğitim alanındaki ıslâhat ve tadilattır. Atılacak ilk adım da “ayıklama” olmalıdır.

İşte basit ve bariz bir misal; siz yeni bir bina inşa edeceksiniz, orta yerde de bir enkaz var. O enkazı temizlemeden, hemen o enkazın üstüne yeni bir bina yapmanız, hem zordur, hem abestir, hem de tehlikelidir. Kusura bakılmasın, ama Türkiye’de eğitim alanında yapılan, tam tamına böyle bir şey.. Yani yığın yığın eğitim (veya eğitimsizlik) enkazı üstüne yeni yeni modeller, yeni yeni reformlar bina edilmek isteniyor. Sekiz katlı askerî binalardan tutun 12 katlı sivil binalara kadar! Enkaz üstüne 12 katlı bir bina! Ve sonra, “Bu binayı badanalamalı mı, badanalamamalı mı” tantanaları! Yani, Ahmet Turan Alkan’ın yazdığı gibi, “Badana reformu”! Sonuç ne oluyor? Siz ne derseniz deyin, olan şu: “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!”
***
Çok değerli fikir adamı merhum Ahmet Kabaklı, cumhuriyetle yaşıt olan ömrünün sonunda, kendi ömrüne manevî ve imanî bir neşter vururken, çok sevdiği ve bağlı olduğu cumhuriyeti de ihmal etmedi. Onun, “Temellerin Duruşması” adlı kitabı, aslında yukarıda sözünü ettiğimiz, “ayıklama” veya “enkaz temizleme” teşebbüsüne güzel bir örnektir. İşte vefatıyla ölümsüzlüğe kavuşan o zatın ölümsüz kitabından bir cümle:

“Varlığı ile iftihar ettiğimiz, ilânından bir yıl sonra doğduğumuz ve ömrünü beraber yaşadığımız Cumhuriyetin ve son iki yüzyılın ‘yakın’ tarihi genellikle yanlış okutulmaktadır.”
***
Millî Eğitim’in saygı değer Bakan’ı diyor ki: “Eğitimle ilgili paradigmalar son yıllarda hızla değişmeye başladı.” çok doğru!

Lâkin Türkiye, yakın tarihinde, eğitim alanında belli bir paradigmaya sahip olamadı ki, şimdi onun değişiminden söz edilsin. Yani eskisi yok ki, dünyadaki değişimler muvacehesinde yeniden revize edilsin! Varsa eğer, “resmî ideoloji” vardır. İnkılâpların oklarıyla, ilim ve irfan sahasına saplanan bir yığın doktrin, teori ve tezler vardır. Hepsi de evvelemirde, inkılâpları ve resmî ideolojiyi “muhafaza ve müdafaa”ya yöneliktir.

Varsın, ilim ve irfan namına, bilim ve teknoloji adına, din ve vicdan hürriyeti şerefine, insan hakları ve demokrasi hesabına bir mesafe alınamasın! Nasıl olsa, “her ahval ve şerâit” içinde, “muhtaç olduğu kudret, cumhuriyet neslinin damarlarındaki asil kanında mevcut”muş.

Bizzat şahidiyim. Okul yöneticiliğim esnasında elimize verilen en kalın Tebliğler Dergisinde, (müzik, beden eğitimi ve din dersleri dahil) bütün derslerde, Atatürk’ün anlatılması ve tanıtılması isteniyordu. Peki, “paradigma” bunun neresinde?

Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu, bir televizyon programında kendisine paradigma sorulunca, gözlüğünü çıkarıp, “İşte budur” demiş. Yani dünyaya nasıl bir gözlükle bakıyoruz? Sonra da paradigmayı, “İnsanın, hem kendisini, hem de etrafını yorumlama ve algılama biçimi” şeklinde tarif etmiş.
***
Beşerî eğitim sistemleri ”iyi vatandaş” yetiştirmeyi öngörürken; Kur’ân’ın evrensel eğitim anlayışı ”iyi insan” yetiştirmeyi hedefler. İlk emri “oku!” olan Kur’ân, “bilenle, bilmeyenin” bir olmadığını da vazıhan beyan eder!

Allah Resulü’nün (asm) bu sözleri de kulaklara küpe olmalıdır: “Baba, evlâdına güzel terbiyeden daha güzel bir hediye veremez.”/“Çocuklarınıza ikram edin ve terbiyelerini güzel yapın.”/”İnsanın öldükten sonra geride bıraktığı en hayırlı şeylerden biri, yetiştirdiği salih evlâttır.”

Yine “Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaîye medresesinde ders aldım” diyen bir Bediüzzaman’ımız var ki, Türkiye gerçeklerinde, ona kulak tıkayarak bir yere varılamaz. Hayat, insan ve marifet söz konusu olduğunda, Türkiye’nin bağrından çıkan ve Türkiye’yi bağrına basan bu müstesna insana müracaat etmek, herkese ve bilhassa baştaki başlara lâzım ve elzemdir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*