Ehl-i dalâletin zilletindendir ittifakları

altİKİNCİ SEBEP

Ehl-i dalâletin zilletindendir ittifakları; ehl-i hidayetin izzetindendir ihtilâfları. Yani, ehl-i gaflet olan ehl-i dünya ve ehl-i dalâlet, hak ve hakikate istinad etmedikleri için, zayıf ve zelildirler. Tezellül için, kuvvet almaya muhtaçtırlar. Bu ihtiyaçtan, başkasının muavenet ve ittifakına samimî yapışırlar. Hatta, meslekleri dalâlet ise de, yine ittifakı muhafaza ederler. Âdeta o haksızlıkta bir hakperestlik, o dalâlette bir ihlâs, o dinsizlikte dinsizdarâne bir taassup ve o nifakta bir vifak yaparlar, muvaffak olurlar. Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa, neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.

HÂŞİYE: Evet, “Men talebe vecedde vecede” [Kim ihlâs ile istediği şeyde gayret gösterirse, elde eder.] bir düstur-u hakikattir. Külliyeti geniş ve genişliği mesleğimize de şamil olabilir.

Amma ehl-i hidayet ve diyanet ve ehl-i ilim ve tarikat, hak ve hakikate istinad ettikleri için ve her biri bizzat tarîk-ı hakta yalnız Rabbini düşünüp tevfikine itimad ederek gittiklerinden, manen o meslekten gelen izzetleri var. Zaaf hissettiği vakit, insanların yerine Rabbine müracaat eder, medet Ondan ister. Meşreblerin ihtilâfıyla, zâhir meşrebine muhalif olana karşı muavenet ihtiyacını tam hissetmiyor, ittifaka ihtiyacını göremiyor. Belki hodgâmlık ve enaniyet varsa, kendini haklı ve muhalifini haksız tevehhüm ederek, ittifak ve muhabbet yerine, ihtilâf ve rekabet ortaya girer. İhlâsı kaçırır, vazifesi zîr ü zeber olur.

İşte bu müthiş sebebin verdiği vahim neticeleri görmemenin yegâne çaresi, dokuz emirdir:

1- Müsbet hareket etmektir ki, yani, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.

2- Belki, daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrebde olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek,

3- Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, “Mesleğim haktır,” yahut “daha güzeldir” diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden “Hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek,

4- Ve ehl-i hakla ittifak, tevfîk-ı İlâhînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle,

5- Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı manevînin dehasıyla hücumu zamanında, o şahs-ı manevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı manevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı manevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek,

6- Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için,

7- Nefsini ve enaniyetini,

8- Ve yanlış düşündüğü izzetini,

9- Ve ehemmiyetsiz, rekabetkârâne hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla ifa eder.

HÂŞİYE: Hatta, hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.

Lem’alar, Yirminci Lem’a, s. 263-264

LÛ­GAT­ÇE:
ehl-i dalâlet: hak yoldan sapmış olanlar.
ehl-i hidayet: doğru yolda, hidayet üzere olanlar.
hodgâmlık: kendini beğenmişlik.
ihtilâf: ayrılık.
ittifak: birleşme, fikir birliği, uyum.
izzet: şeref, yücelik, itibar, kıymet.
zillet: hakirlik, horluk, aşağılık.
zîr ü zeber: alt üst, darma dağın.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*