Ehl-i hükûmeti adalet namazında kıbleye irşad

altOtuz Bir Mart Hâdisesi Hakkında Bir Cevabı

Ben 31 Mart Hâdisesinde şuna yakın bir hal gördüm. Zira, İslâmiyetin meşrûtiyetperver ve hamiyetli fedaîleri, cevher-i hayat makamında bildikleri nimet-i meşrûtiyeti Şeriata tatbik edip, ehl-i hükûmeti adalet namazında kıbleye irşad ve tam mukaddes Şeriatı meşrûtiyet kuvvetiyle i’lâ ve meşrûtiyeti Şeriat kuvvetiyle ibka ve bütün seyyiat-ı sâbıkayı muhalefet-i Şeriat üzerine ilka etmek için bazı telkinatta ve teferruatın tatbikatında bulundular. Sonra, sağını solundan fark edemeyenler, –hâşâ– Şeriatı istibdada müsait zannederek, tûti kuşları taklidi gibi, “Şeriat isteriz!” demekle, hakikî maksat ortada anlaşılmaz oldu. Zaten plânlar serilmişti. İşte o zaman, yalan olarak hamiyet maskesini takınan bazı herifler, o ism-i mukaddese tecavüz ettiler. İşte cây-ı ibret bir nokta-i siyah!..(HAŞİYE)

…………

Hakikaten, bence Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri İslâmiyetten tecerrüd etse bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir vakit İslâmiyetten vazgeçemez; en ebleh ve en sefih bile, sedd-i rasîn-i istinadımız olan İslâmiyete bütün mevcudiyetiyle taraftardır –lâsiyyema, siyasetten haberdar olanlar…

Hem, zaman-ı Saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize bildirmiyor ki; bir Müslüman, muhakeme-i akliyesi ile başka bir dini İslâmiyete tercih etmiş olsun ve delil ile başka bir dine dahil olmuş olsun. Dinden çıkanlar var; o başka mesele. Taklit ise ehemmiyetsizdir. Halbuki, edyan-ı saire müntesipleri, mutlaka fevç fevç muhakeme-i akliye ile ve bürhan-ı kat’î ile daire-i İslâmiyete dahil olmuşlar ve olmaktadırlar. Eğer biz, doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevç fevç dahil olacaklardır.

Hem de, tarih bize bildiriyor ki: Ehl-i İslâmın temeddünü, hakikat-i İslâmiyete ittibaları nisbetindedir; başkaların temeddünü ise, dinleriyle makusen mütenasiptir.

Hem de, hakikat bize bildiriyor ki: Mütenebbih olan beşer, dinsiz olamaz. Lâsiyyema, uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz. Zira, uyanmış bir beşer, kâinatın tehacümüne karşı istinad edecek ve gayr-i mahdud âmâline (emellerine) neşv ü nema verecek ve istimdadgâhı olacak noktayı, yani din-i hak olan dane-i hakikati elde etmezse yaşamaz. Bu sırdandır ki, herkeste din-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharrî uyanmıştır. Demek, istikbalde nev-i beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına berâetü’l-istihlâl vardır.

HAŞİYE: Gitme, dikkat et, âlihimmet olanlar o hâdisede sükût ettiler. Garazkâr cerideler, hakikî hürriyetin sadasını susturdular. Meşrûtiyet pek az adamların üstüne münhasır kaldı, fedakârları da dağıldılar.

B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, İlk Hayatı, s. 94

LÛ­GAT­ÇE:
cây-ı ibret: İbret yeri.
ceride: Gazete.
cevher-i hayat: Hayatın çok kıymetli parçası.
hamiyet: Din ve millet için hizmet duygu ve gayesi.
ibka: Baki, kalıcı kılma.
i’lâ: Yüceltme, âlî gösterme.
lâsiyyema: Özellikle.
meşrûtiyetperver: Meşrûtiyet, hürriyet taraftarı.
muhalefet-i Şeriat: Şeriata aykırılık.
sedd-i rasîn-i istinad: Sağlam, muhkem dayanak seddi.
seyyiat-ı sâbıka: Geçen hatalar, önceki fenalıklar.
tûti: Papağan.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*