Ekonomik krizler ve siyasi değişimler

altDolar 4 lirayı gördü.

Euro da 5…

Mazot ve benzin durur mu? Bunlar da yine 5 ve 6 sınırına doğru gidiyor.

Enflasyon ise yine çift hane, son rakam yıllık  11.23…

İşsizlik ise 10.90, neredeyse dört milyona yaklaşmış.

Genç işsizlerin çoğu da hesapta yok.

Üstelik bunlar da resmi rakamlar.

Gerçekte yaşanan rakamlar daha yüksek ve daha ağır. Milletin zaruri ihtiyacı olan gıdada ve temel tüketimde hissedilen enflasyon resmi rakamın en az iki katı.

Öte yandan,

Cari açık da ekonominin yumuşak karnı.

Her ay artmaya devam ediyor, geçen yıl için elli milyar dolar sınırına yaklaştı.

Tüm bunlar neyin habercisi?

Elbette ki ciddi bir ekonomik krizin ayak sesleri bunlar.

Yani,

Hem dünyada, hem de ülkemizde ciddi bir ekonomik dalgalanma yaşanıyor.

Bazen bu dalgalanma bizim gibi ülkelerde tusunamiye yol açabilir.

Uzman ekonomistlerin görüşü bu yönde.

Hatta bizzat hükümet de bunu kabul ediyor.

Başbakan, “Bu geçici bir dalgalanmadır, bizim makro göstergelerimiz çok iyi” diye iyimser bir hava görüntüsü yaymaya çalışıyor.

Ancak,

Ekonomi Bakanı Şimşek o kadar iyimser değil.

“Çatıyı hava güneşli iken tamir etmemiz gerekiyor. Şu an dünyada bol para var faizler düşük ama bu küresel senkronize büyüme devam etmeyecek, belki yağmur yağacak belki fırtına çıkacak.”

Yani,

Bir ekonomik kriz yağmuru var…

Belki de kriz fırtınası çıkar, diyor Sayın Bakan…

En yetkili ağızlar böyle dediğine göre…

Ekonomik kriz belki de sanılandan daha derindir.

Zaten böylesine siyasi dengelerin bozulduğu, Meclisin etkisini yitirdiği, mal ve mülkiyet haklarının alabildiğince çiğnendiği, yargı bağımsızlığının rafa kalktığı, mali denetimin kaybolduğu, hırsızlığın ve sahtekarlığı arttığı, OHAL gibi baskı vasıtalarının devreye girdiği bir zeminde ekonomik sıkıntı kaçınılmazdır.

Dememiz o ki,

Bir ülkenin kötü yönetiminin son göstergesi ekonomik krizlerdir.

Hele ki, vatandaş elinde ve cebinde hissederse…

Bu durumda siyasi değişimler bile gündeme gelir.

Tıpkı yakın tarihimizde yaşadığımız gibi.

Hatırlayın 28 Şubat sürecini.

O baskı ortamında güven kaybolmuş, sosyal dengeler bozulmuş ve yönetim allak bullak olmuştu.

Sonra ne oldu?

Anasol-M hükümetinin kötü yönetimi 2001 krizini netice verdi.

Ülkede, tarihin belki de en ağır krizi yaşandı.

Ardından bu günkü iktidara yol açan o büyük siyasi değişim gerçekleşti.

En belirleyici neden ise ekonomik kriz idi.

Benzer tarzda,

Yakın tarihin siyasi değişimlerinde de ekonomi yine en öndedir.

Bu değişim ise iki farklı şekil arz eder.

Birincisi:

Hükümet iyi bir yönetim sergiler, millet halinden memnun, karnı tok sırtı pektir, iktidara destek vermeye devam eder.

Bu sefer ihtilaller ve darbeler hükümeti al aşağı eder.

Demokrat iktidarların akıbeti hep böyle olmuştur.

1960 Demokrat Parti…

1969 Adalet Partisi..

1980 yine Adalet Partisi ekonomiyi hep düzlüğe çıkardığı için darbelere maruz kalmış ve milletin önü kesilmiştir.

İkincisi ise:

Hükümet kötü bir yönetim sergiler, millet sıkıntıya girer, ekonomik krizler baş gösterir ve fukaralık artar.

Bu sefer de millet faturayı keser ve siyasi bir değişimin yolunu açar.

Kıtlık yılları sonrası, 1950 seçimleri, 1965  seçimleri, 1979 Karaoğlan efsanesinin tükeniş yılları…

Ve o meşhur 2001 krizi sonrası…

Tüm bunlar,

Hep ekonomik kriz sonrası yaşanan siyasi değişimlerdir.

Bu gün de benzer bir durum gözüküyor.

Devleti yönetenlerin tüm dengeleri sarsmaları, Meclisi devre dışı bırakıp tek adam rejimine yönelmeleri, mal ve mülkiyet haklarının üstündeki baskılar, OHAL uygulamaları ciddi bir ekonomik krize doğru bir gidişi gösteriyor.

Peki bu durum siyasi bir değişime yol açar mı?

Şu an için zor gözüküyor.

Çünkü iktidar belli bir kesimi doyurdu.

Kriz bu kesime biraz daha geç ulaşır.

Ancak, kriz derinleşir, millet cebinin boşaldığını ciddi bir şekilde hissederse o zaman  bir siyasi değişimin yolu açılabilir.

Bu noktada milletin önüne makul ve güvenilir bir alternatif koyabilmek de o kadar önemli.

Zaten bu gün iktidarın bu kadar keyfi davranmasının en önemli nedeni muhalefettir.

Yani muhalefetin iktidar alternatiften uzak yapısıdır.

Şu an için sadece Akşener ciddi bir görüntü veriyor.

Onun da bir an önce milliyetçi görüntüden kurtulup Demokrat bir hüviyete kavuşması gerek.

Hep söyledik, yine söylüyoruz.

Bu gün siyasi boşluk merkez siyasettedir, milliyetçi cephede değil.

Sayın Akşener de merkeze talip olursa başarı şansı artar.

Hele ki merkez sağ çerçevesinde bir Demokrasi ittifakı kurabilirse…

Yanına SP’yi de alarak…

O zaman ciddi bir alternatif olur.

Kim bilir belki de siyasi bir değişimin yolunu açar,

Böylece 2019 da Demokrat bir başkanın yolu açılır.

Elbette ki bunlar bizim sözlerimiz.

Kader ne söyler, bilmiyoruz.

Ancak, bildiğimiz bir şey var ki, o da şu:

“Mevlâ görelim neyler,

Neylerse güzel eyler…”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*