El öpmeyi sevenler, öptürmek de isterler

Bir gün Ankara’da, umumî bir derse Sungur Ağabey de iştirak etmişti.

Hatırı sayılır bir kalabalık vardı ve hoş geldin merasimi biraz uzadı. Bilhassa gençler, Sungur Ağabeyin elini öpmek için zorluyorlardı. O ise öptürmemek için adeta savaşıyordu. “Öpme kardeşim, Üstadımız el öptürmezdi” falan diye mukabele ediyor, elinin öpülmesine engel oluyor ve sadece tokalaşıyor ya da kucaklaşıyordu.

O zamanlar hizmette ihtiyar görmek bir şanstı. Çünkü Sungur Ağabey kırklı yaşlarda ve bizler yeni üniversite okuyoruz. Sungur Ağabey durdu, kalabalığa döndü; “Nedir bu el öpme yahu, nereden çıktı bu? Yapma diyoruz olmuyor, etme diyoruz dinlenmiyor. Bakın bu tehlikeli bir iştir ha, dikkat edin. Israrla el öpen ileride el öptürmek ister. Yoksa yol mu yapıyorsunuz?” deyince iş sakinledi ve el öpme bitti.

Aradan geçen yıllarda Sungur Ağabey haklı çıktı. O el öpenlerin bir kısmı kendini öne çıkaran rüzgârlara kapıldı ve bazıları da Sungur Ağabeyi inkâr etme yoluna girdi. Kolay mı sandın hayat imtihanını? Zındıklar gece gündüz demeden harıl harıl çalışıyorlar. “Nasıl saf Müslümanları birilerinin peşine takar sonra da ona düşman ederiz? Bazı şahısları öne çıkarıp nazarları o’na çevirerek içinde bulundukları dâvâları sulandırırız.” diye gayret ediyorlar ve maalesef başarıyorlar da.

Hâlbuki Üstadımız; ”Evvelâ: Baki bir hakikat, fani şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakikate zulümdür. Her cihetle kemalde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye maruz ve müptelâ şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır.” diyerek bu tehlikeye işaret ediyordu. Ama gerek dışarıdan bilinçli olarak, ya da içeriden safdil hareketlerle bu tuzak insafsız bir şekilde işletiliyor. Büyük dâvâların önüne küçük şahıslar perde ediliyor.

“Gizli düşmanlarımız iki planı takib ediyorlar. Biri beni ihanetlerle çürütmek; ikincisi, mabeynimize bir soğukluk vermektir. Başta Hüsrev aleyhinde bir tenkid ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır. Ben size ilân ederim ki; Hüsrev’in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünkü şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azim hıyanettir.” ikazı haklılığını her zaman koruyor.

Bir de bu işin manevî yönü var. Yine bir defasında Dr. Sadullah Nutku Ağabey hakkında Sungur Ağabeyden bir hatıra dinlemiştik. Dr. Sadullah Ağabey çok sevilen biriydi. Nurcular onu çok severler ve hürmet ederlerdi. Sungur Ağabey, “Bakın kardeşler, Cenâb-ı Hak insanların sadece kendine teveccüh etmelerini ister. Kim bu teveccühe perde olursa Allah onu kırar. Onun için Dr. Sadullah Ağabeyin eceline sebep oldunuz. Lütfen mana-yı ismî ile birini sevmeyin, yoksa ona kötülük edersiniz” demişti.

Her ne ise, Allah ahirete giden bütün ağabey ve kardeşlerimize rahmet eylesin. Kalanlarımıza şuur ve basiret versin. Bizi nefis ve şeytanın tuzaklarından muhafaza eylesin. Hizmet-i imaniyede “Mana-yı Harfî” hakikatine uygun istihdam etsin inşallah. Âmin.

Sabahattin Boyacı

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Çok istifadeli bir yazı olmuş.Allah razı olsun.Evirip çevirmeden meseleyi açık bir şekilde ifade etmişsiniz.Bu tür konularda aman kırmayalım dökmeyelim deseniz daha zarar veriyor Üstadımızın bu konuda hiç taviz vermemesi bizi de çok rahatlatıyor tabii.Ne kadar şükretsek azdır böyle bir üstad bulduğumuza.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*