Eleftherios Venizelos (1864 – 1936)

Yunanlıların ünlü siyaset ve devlet adamı olan Venizelos, Yunan politikasını şekillendiren, bu devletin topraklarının iki katına çıkarılmasını sağlayanların başında gelir. Kurtuluş Savaşımızın konusu olan isimlerden biridir. Risale-i Nur’da, papaz gibi dinlerinde mutaassıp devlet adamlarından birisi olarak isminden söz edilmektedir.

Venizelos, Girit Adasında bulunan Hanya ilinin bir köyünde doğdu (1864). Bu sırada Osmanlı Devletine bağlı olan adada Rum isyanları sürmektedir. Bu isyanlardan dolayı sürgüne gönderilenlerden birisi olan babasının cezasından dolayı, ilk eğitimini Syra Adasında yaptı. Eğitimine daha sonra Atina’da devam ederek, 1889 yılında Adaya avukat olarak döndü ve Girit Yerel Meclisine seçildi.

Bu tarihten sonra Adadaki isyanların önderliğini yapmaya başlayan Venizelos, daha sonra Osmanlı-Yunan savaşının (1897) çıkmasına sebep olan ayaklanmaları başlattı. Bu savaşta Yunanlılar mağlup oldukları halde, zamanın büyük devletlerinin müdahale ve desteğiyle Osmanlılara bağlı özerk Girit yönetimi kuruldu. Ada Yüksek Komiserliğine Yunan kralının oğlu Prens George atanırken, özerk yönetimin Adalet Bakanlığına da Venizelos atandı. Savaş sırasında müdahale edip asker çıkaran İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya askerleri Adadan çekilmeyerek “barış gücü” olarak Adada kaldılar (1898). Osmanlı kuvvetlerinin çekilmesiyle tamamen korumasız kalan Müslüman halk, Adayı terk etmeye başladı.

Yunan milliyetçilerinin büyük emeli olan ve tüm Yunanlıları, Yunanistan egemenliğinde tek bayrak altında toplama amacını güden “Megalo İdea”, Girit Adasını da kapsamına alıyordu. Büyük ideallerine ulaşmalarında Girit isyanları ve Venizelos, giderek önemli yer almaya başladı. Venizelos’un çıkardığı silahlı ayaklanma sonucu, Prens George görevinden istifa etmek zorunda kaldı (1906). İki yıl sonra Adanın Yunanistan’a katıldığını ilan etti. Yunanistan’daki askeri ayaklanma sonucu bazı bakanlar görevden ayrılmak zorunda kaldı. Bu arada kral tarafından meclisin dağıtılması üzerine yeni seçimler yapıldı. Seçimleri büyük bir çoğunlukla Venizelos’un Liberal Partisi kazandı. Yıldızı gittikçe parlayan Venizelos, 1911 yılında başbakan oldu.

Venizelos, yeni bir anayasa hazırladı. Meclisteki milletvekili sayısını azalttı. Subaylara seçme ve seçilme yasağı getirerek siyasete karışmalarını engelledi. Ülkesinin gelişmesi için çok önemli çalışmaları gerçekleştirdi. Bu meyanda gelir vergisini yeniden düzenledi. Toprak reformunu gerçekleştirdi. Eğitime ağırlık verdi. İşçi sendikalarının kurulmasına izin verdi. 1912 yılında tekrar seçime girerek büyük bir zaferle çıktı.

Balkan Savaşları, Yunanistan’ın emellerini gerçekleştirmesi açısından büyük bir imkan sağladı. Birinci ve İkinci Balkan savaşları sonrasında imzalanan Londra ve Bükreş antlaşmalarıyla önemli topraklar elde etti. Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra savaşa katılma konusunda büyük bir kargaşa yaşandı. Ülkede ihtilal hareketleri başladı. Venizelos Girit’e giderek ihtilalci askerlerin başına geçti ve ülkenin yaklaşık yarısını savaşa soktu. Kral tahtını oğlu Prens Aleksandr’a bırakmak zorunda kaldı. Bu değişiklikten sonra ülkenin en güçlüsü haline gelen Venizelos, Atina’ya geri döndü. Yunanistan İtilaf devletlerinin yanında yer aldı ve savaş sonrası yapılan görüşmelerde yerini aldı. Konferanslarda Yunanistan açısından önemli başarılar kazanıldı.

İzmir’in İtalyanlar yerine Yunanistan’a verilmesi sözünü alan Venizelos, İzmir’in işgal edilmesi konusunda İtilaf devletlerinin desteğini aldıktan sonra şehri işgal ettirdi (15 Mayıs 1919). Adadolu’yu işgal macerasını başlatıp hezimete uğratmasına rağmen, fatura krala kesildi ve II. Yorgi kral oldu. Venizelos tekrar başkan olduysa da parlamentonun cumhuriyet ilan etmesi üzerine (1924) monarşi taraftarı olduğundan istifa etmek zorunda kaldı. Ülkede darbeler ve kargaşalar birbirini izledi. Ülkesinden bir süre ayrıldıktan sonra 1928’de geri döndü ve tekrar başbakan oldu. Yugoslavya ve Türkiye ile dostluk antlaşmaları yaptı. Ekim 1930’da ülkemize gelerek Ankara ve İstanbul’u ziyaret etti. Birkaç kez istifa etmek zorunda kaldıysa da 1933 yılına kadar başbakanlık yaptı. Cumhuriyetçilerle Kralcıların mücadelesi devam etti. Venizelos, gıyaben idama mahkum edildiyse de !935 yılında yapılan referandumla krallık idaresi, oyların yüzde 97’sini alarak tekrar kuruldu. Genel af ilanı arefesinde (1935) ülkesine dönen Venizelos, bir yıl sonra öldü.

Bediüzzaman, Asya’da başlayan milliyetçilik akımlarının, Avrupa’yı her yönüyle hatta mukaddesatını terk ederek taklit etme yanlışlığını tahlil ettiği meselede; Asya ve Avrupa arasındaki fark ile İslam ve Hıristiyanlık arasındaki farkları izah eder. Her milletin kendine özgü özelliklerinin olduğunu, bir libasın her şahsa uymayacağını, körü körüne taklidin maskaralığı netice vereceğini belirttikten sonra üç noktaya işaret eder.

Birincisi; Avrupa ve Asya’nın dayandıkları sosyal, iktisadi ve fikri temelleri farklıdır. Avrupa’da işletmecilik, Asya’da tarımcılık hakimdir. Avrupa’yı dükkana, Asya’yı mezraa ve camiye benzetir. Dolayısıyla iki taraf aynı vaziyeti alamaz. Avrupa’da felsefi akımlar hakim iken, ekser enbiyanın Asya’dan çıkmasından hareketle, Asya’nın ilerlemesinin din ve kalbe bağlı olduğunu belirtir.

İkincisi; İslam dinini Hıristiyanlık gibi görüp, Avrupa’da dine karşı lakaytlığı savunmanın büyük bir yanlış olduğunu belirtir. Avrupa’da dine karşı lakaytlık olmakla beraber başta bulunan idarecilerinin dinlerine sahip çıktığını ve mutaassıp olduklarını kaydeder. Örneğin; Wilson, Loyd George, Venizelos gibi.

Üçüncüsü; Dine bağlanma ve taassup noktasında, iki dinin birbiriyle kıyaslanamayacağı gerçeğidir. Çünkü, Avrupa’da dini taassup gerilemeyi beraberinde getirmiştir. Üç asır boyunca dahilde meydana gelen mezhep çatışmaları birçok insanın ölümünü netice verdi. Din, müstebitlerin elinde halkı ezme vasıtası oldu. Dolayısıyla çoğunluğun nazarında dine karşı küskünlük meydana geldi. Diğer taraftan, haçlı seferleri ve sonraki dönemlerde sair milletleri sömürgeleştirme amacına da alet edildi.

İslamiyet ise, dahilde savaşlara izin vermediği gibi, bağlandıkça ilerlemeyi netice verdi. Müslümanlar dinlerine sarıldıkça ilerlemeyi, lakayt kaldıkça gerilemeyi meydana getirdiler. Diğer yandan İslamiyet, zekatı farz kılması ve faizi yasaklamasıyla toplumdaki sosyal adaleti tesis ederek, hem fakir insanlara yardım etmeyi sağladı hem de sınıflar arasında büyük uçurumların meydana gelmesini önledi. Bu nedenle İslamiyet’e karşı küsmenin hiçbir haklı gerekçesi yoktur (Mektubat, s. 312-313).

Venizelos’un adının geçtiği diğer bir konu da Bediüzzaman’ın İttihad ve Terakki’ye bakış açısıyla ilgilidir. İttihad ve Terakki’nin iktidarda bulunduğu sırada, muhalefet edilmesi gerekli konularda geri kalmayan Bediüzzaman, iktidarı kaybetmelerinden sonra yapılan insafsız eleştirilere de karşı çıktı. Daha önce yaptığı muhalefette amaç, onlara düşmanca yaklaşıp eleştirmek değil, doğru yolu bulmalarına yardımcı olmaktı. Ancak, düşmanlarının onlara karşı şiddetli hücumu karşısında, İttihatçıların hak etmedikleri saldırılara karşı çıktı. Çünkü, yapılan hücum artık onların iyi tarafları olan azim ve sebatlarına, Müslümanları koruma çabalarına yönelmişti. Onlara yapılan saldırı, düşmanın hesabına kazanç olarak geçmekte idi.

“Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.” (Sünuhat, s. 67-68).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*