Elektronik gıybet

Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimizin (asm) öğretmesiyle, başta Sahabeler olmak üzere, on dört asırdan beri bütün İslâm ümmetinin şerrinden ve fitnelerinden Allah’a sığındığı âhirzamanda yaşıyoruz. Gelmiş geçmiş bütün asırların en dehşetlisi, Deccal ve Süfyan denilen hem Hıristiyan hem de İslâm âleminde maddî ve manevî tahribatlara sebebiyet verecek olan din yıkıcılarının, devlet gücüyle bütün semavî dinlere savaş ilân ettiği bir devirde yaşamak ve dehşetli günahlardan korunmak cidden zor bir hadisedir. Teknolojik gelişmelerin ve iletişim araçlarının son derece geliştiği bir zamanda işlenen günahlar bir değil, milyonlar büyük günah olarak yayılıyor. Böylece sahibini ebedî bir azaba müstahak hale getiriyor.

Âhirzamanın son müceddidi ve dehşetli tahribatları tamir vazifesiyle muvazzaf olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de bu meseleye hayret etmiş ve insanları bu dehşet verici günahlardan sakındırmak için çareler üretmiştir. “Âhirzamanda, bir şahsın hatiat ve günahlarının gayet dehşetli bir yekûn teşkil ettiğine dair rivayetler vardır. Eskide, ‘Acaba adî bir adam, binler adam kadar günah işleyebilir mi? Ve o âhirzamanda bildiğimiz günahlardan başka hangi günahlardır ki, kâinatın hey’et-i mecmuasına dokunur, kıyametin kopmasına ve dünyaları başlarına harap olmasına sebebiyet verir?’ diye düşünürdüm. Şimdi bu zamanda müteaddit esbabını gördük. Ezcümle, müteaddit o vücuhundan radyom ile anlaşıldı ki, o bir tek adam, bir tek kelime ile bir milyon kebairi birden işler ve milyonlarla insanı dinlettirmekle günahlara sokar.” (Kastamonu Lâhikası, s. 85)

1940’lı yıllarda yazılan şu mektuptan otuz sene sonra televizyon milletin en çok izlediği cihaz oldu. Seksenli yıllarda renkli televizyon devreye girdi. Ulusal ve yerel televizyonların sayısı üç yüzü aştı. Binden fazla radyo da yayınlarına devam ediyor. Bunların nicelerinin ekranlarından ve mikrofonlarından ahlâksızlık, müstehcenlik ve inançsızlık terviç ediliyor. Hem anlatanlar hem de dinleyenler büyük günahlara giriyor. İnançlı kesim ne kadar sakınmaya çalışsa bile, çok cihetlerle onlar da etkileniyor. Bin cihetten günahların etrafımızı sardığı bir zamanda ve âhirzaman fitneleri içinde insanlar âhiretlerini nasıl kurtaracak? Bu hal, gerçekten dehşet verici bir tablo.

Günümüzde ise, insanları oturduğu yerden günahlara sokan daha dehşetli iletişim araçları devreye girdi. Sigara, alkol, esrar ve eroin gibi insanları tiryaki haline getiren ve bağımlılık yapanlardan biri de sosyal medya hastalığı. Daha başkaları da var. Sosyal medya denilen bu araçlar manevî hizmetlerde kullanılabildiği gibi, dehşetli gıybetlerde de kullanılabiliyor. Sosyal medya ortamında elektronik gıybet savaşları yapılıyor. Muhatabını tanımadan, görmeden ve bilmeden çok ağır hakaretler, küfürler ve saldırılar oluyor. Âhiret inancından yoksun ve hayatı sadece bu dünyadan ibaret zanneden ehl-i dünya tarafından bunların yapılması olağan olabilir. Fakat inançlı kesim arasında bunların olması hiç anlaşılacak bir durum değildir. Özellikle Risale-i Nur’dan ders almış kişilerin bu batakta debelenmesini anlamak hiç mümkün değildir. “Ateş nasıl odunu yer bitirirse, gıybet de iyi amelleri öyle yer bitirir” hadis-i şerifini bilen insanlar elektronik gıybete nasıl tevessül eder? Hem kendini hem de başkalarını milyonlar günahlara sokmaya nasıl cüret eder?

Geçen gün mail adresime böyle gıybetlerle dolu bir mail gönderilmiş. Baştan aşağıya kadar karşılıklı saldırı ve gıybetleri okuduğumda dehşete kapıldım. Bunların dillendirildiği sosyal medya grubunda, çok değer verdiğim bir kısım arkadaşlarımın isim ve resimlerinin de bulunmasına fevkalâde üzüldüm. Ulaşabildiğim bazılarına oradan çıkmasını ve ona meşrûiyet kazandırmamasını tavsiye ettim. O gruba girmeye gerek olmadığını ve Yeni Asya çizgimizin yeterli olduğunu söyledim.

Evet, elektronik gıybet ortamlarına girerek sevaplı amellerimizi yakmaya gerek yok. Bu araçların arkasına saklanarak mertliğe sığmayan saldırılar önce sahibini yakar, sonra da mensubu olduğumuz camiaya az çok zarar verir ve tesanüdümüzü sarsar. İyilik zannıyla zarar vermenin ahmaklık olduğu bilinen bir gerçektir. Mert olan, aşağılık insanların silâhı olan gıybete tenezzül etmez. Bugün toprağın üstünde olanlar, yarın toprağın altına gireceğini unutmamalıdırlar. Şahs-ı manevimizin güçlenmesi için hizmet ve tesanüde ihtiyacımız var, gıybet gibi tesanüdümüzü bozan şeylere değil. Herkes hesap günü gelmeden, kendi hesabını gözden geçirmelidir. Yeni Asya olarak kendi sitelerimize itibar etmeli, onun dışında menfî olanları yokluğa mahkûm etmeliyiz. Bunu istemek hepimizin hakkıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*