En güzel kırmızı reçete: Risale-i Nur

Bir yaprak daha düştü ömrümüzden, bir adım daha yaklaştık ebedî hayata. Eski bir film gibi sessizce kendimi seyrediyorum çok uzaklardan. Gecenin soğuk ürkütücü karanlığında, sıcacık huzur dolu yatağa uzanmış ve yavaşça ağırlaşan göz kapaklarımı ve yorgun bedenimin uykuya dalışını. Kendimi hesaba çekiyorum. Yarı ölüm denilen uykuya dalmadan önce. Vicdanım beni rahat bırakmıyor. Peşi sıra soruyor sorularını. Yastığa yorgana sığdıramıyor, geceye yettiremiyor da sabahın şafak vaktine kadar sürüyor. Tâ ki zifiri karanlığı yaran, aydınlığı çağıran içli içli okunan sabahın en güzel müjdeli habercisi ezan sesleriyle, “Yeni bir gün daha kazandınız. Ey fani! Sana yeni bir şans daha verildi, bu günü ömrünün son günü bil” der gibi.

Bir yaprak daha düştü ömrümüzden, bir adım daha yaklaştık ebedî hayata. Eski bir film gibi sessizce kendimi seyrediyorum çok uzaklardan. Gecenin soğuk ürkütücü karanlığında, sıcacık huzur dolu yatağa uzanmış ve yavaşça ağırlaşan göz kapaklarımı ve yorgun bedenimin uykuya dalışını. Kendimi hesaba çekiyorum. Yarı ölüm denilen uykuya dalmadan önce. Vicdanım beni rahat bırakmıyor. Peşi sıra soruyor sorularını. Yastığa yorgana sığdıramıyor, geceye yettiremiyor da sabahın şafak vaktine kadar sürüyor. Tâ ki zifiri karanlığı yaran, aydınlığı çağıran içli içli okunan sabahın en güzel müjdeli habercisi ezan sesleriyle, “Yeni bir gün daha kazandınız. Ey fani! Sana yeni bir şans daha verildi, bu günü ömrünün son günü bil” der gibi.

“Eyvah” demeden, kabre girmeden uzun uzun düşünmeye vaktimiz olmalı. Olmalı çünkü hayat bizi nereye götürüyor, ne yollar çiziyor diye düşünüp şöyle bir geriye dönüp bakmalı. Bir günün hesabını yapmalı, meleklerin tuttuğu defter gibi. Her gece kendimizi mizana koyup tartmalı. Ben bugün hangi kefeyi doldurdum? “Dünyalık nimetlerini mi, yoksa ahretlik nimetlerini mi?” diye kendine sormalı. Hesap günü gelmeden, kendini hesaba çekmeli. Kendini kısa günün sonunda mizana koymalı. Hesaplar birikmeden telafi edilmeli. İnsanın en iyi tartıcısı vicdanıdır. Her şeyden kaçarsın, dosttan düşmandan, iyiden kötüden, güzelden çirkinden, ama asla vicdanından kaçamazsın. Yastığa başını koyunca beden ohh der, rahatça yatar. Kalp yavaşlar, sesini çok derinden duyarsın. Artık tam uyumaya geçebilirim dersin, çok yüksek sesle vicdanın başlar söylenmeye. Seni sorgular, bunu yanlış yaptın, şunu şöyle yapman lâzımdı. Bunun kalbini kırdın. Onun hakkına girdin, arkadaşının derdini dinlemedin, ailene sert davrandın. Günlük Kur’ân’ını okumadın, namazını geç kıldın, derslere katılmadın vs… Bu yüzleşme sonunda kendi kendine olsan bile tüm herkes seni görüyormuş gibi ezilir büzülürsün, sıcacık yatağın içinde olsan da vicdanen acı çeker, buz gibi terler dökersin! Bazen vicdanını susturmak için sözler verirsin. “Tamam, yarın inşaallah bunları yapmayacağım. Daha güzel, daha hayırlı işler yapmaya, ahiretimi kazanmaya çalışacağım” dersin. Bazen de vicdanı susturmak için “Yarın olsun bakalım” dersin, yine bildiğini okursun. Sabah olunca gün doğunca her şey unutulur, dünya telâşesinin acımasız çarkları içinde çabalar durursun.

Peki, bu acımasız çarkın içinde kaybolmamak için ne yapmamız lâzım?

İnsan, yaratılmışların en üstünü olarak akıl ile şereflendirilmiştir. Tabi bunun yanında şeytan ve nefis gibi iki büyük düşman da imtihana eklenmiş. Bizimle birlikte her an hareket etmekte. Bu zor imtihanı geçmek için ve mizanda cennet biletimizi alabilmemiz için rehberlere, yol göstericilere ihtiyacımız var. İlk yol göstericimiz; yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm ve Kâinatın Efendisi, Allah’ın “Habibim” dediği Peygamber Efendimiz (asm) her zaman en doğru yolu gösteren rehberlerimizdir. Bu yolları öğrenmek ve bu istikamette sabit olabilmek için nefsimizin yalan yanlış hatalarından kurtulmak için hakikatlerin anlatıldığı nuranî mekânlara katılmak gerek. Yani ruhu nurlarla yıkamak, nura gark olmak gerek. Nur olmak gerek.

Ben nur öncesi ve nur sonrası diye iki dönem arasında kıyaslama yapıyorum kendi nefsimde. Nur öncesinde hayat; insanı çıkmazlarında boğarken bir türlü yettiremediğin bereketsiz para pul, manevî gıdası eksik huzursuz bir ruh, sevimsiz anlayışsız bir kalp, hayatın imkânsızlıklarından ve haksızlıklarından neden-niçin’lerle dolu kavga eden ve boşa yorulan bir akıl. Kafandaki sorulara, kendince haksızlık olarak karar verdiğin bir girdabın içinde dönüp durmak gibiydi. Hakka giden yollar çeşit çeşit. Cenâb-ı Erhamürrahim’e hadsiz şükürler olsun ki; bu yollardan en nurlu olanına Risale-i Nur yoluna sevk etti bizleri. Öyle bir değişim ki! Tamamıyla dikenleri güllere çeviren; çirkin gördüklerini, Yaratanın Cemîl ismiyle güzele çeviren; Peygamber Efendimizin (asm) bir hayvan leşinde inci misâl dişlerin güzelliğini görmesi gibi bir nazara çeviren, sana taş atana ekmek atacak erdemliğe eriştiren, hiddetini himmete çeviren, sabırsızlığını sabra, ipek böceğinin kozası gibi ilmek ilmek sabır işleyen, “ah”ları “af”lara, inkârı şükre çeviren, kalpleri kanat kanat maneviyata açan, gözlerin kör perdelerini bin bir güzelliklere sayfa sayfa açtıran, verdiği her nimetin nimet olduğu idrakini hücrelerimize nakşettiren, tükenmek bilmeyen her zaman taze kalan İlâhî bir deva. Bu deva Kur’ân’ın parıltılarından süzülen ve okyanus olup gönüllere akan kırmızı reçetelerdir. Hangi ruha, hangi akla girse; şifa olur, devâ olur. Risale-i Nur, Kur’ân’ın manevî ve hakikatli bir tefsiridir. Biz ne zaman bu hakikat yolundan ayrı kalsak hazan olur, hüsran oluruz.

Hani gül bahçesinde güller içinde miski amber kokarsın ya. Bu bahçeden çıkarsan yavaş yavaş gül kokusu uzaklaşır, sonra duyulmaz olur. İşte imanî nur yolundan uzak kalınsa, kalpleri anında soğutacak, iman hakikatlerini bulutlu camlara saran, abdesti, namazı unutturan, nefse ve şeytana oyuncak eden bir dereceye, esfel-i sâfilîne indirir. “Risale-i Nur çekilir, tevakkuf eder[se], maddî ve mânevî musîbetler hücuma başlarlar.”1 İstikamette doğru olmak, imanımızı korumak için Allah’ım bizi bize bırakma. Rahman ve Rahim olan Allah’ım, defterimizi sağ elimizden alanlardan olmayı ve cennetinle müjdelenmeyi bütün mü’minlere nasip eyle inşaallah. Âmin.

Dipnot:
1- Onüçüncü Şuâ.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*