En mahrem evrakımı ve kitaplarımı aldılar

Image
Hiçbir hatıra gelmeyen, âni olarak benim ikametgâhım bastırıldı, tam taharrî edildi. On seneden beri en mahrem
evrakımı ve kitaplarımı aldılar.
 
Hükûmetin işlerine ilişmediğime ve karışmak istemediğime delâlet eden: (…)

Üçüncü Delil: Hiçbir hatıra gelmeyen, ani olarak benim ikametgâhım bastırıldı, tam taharri edildi. On seneden beri en mahrem evrakımı ve kitaplarımı aldılar. Hem vali dairesi, hem polis dairesi, bu kitaplarımda siyaset-i hükûmete ilişecek hiçbir maddeyi bulamadıklarını îtiraf etmeleridir. Acaba, on sene değil, belki on ay benim gibi sebepsiz nefyedilen ve merhametsizce zulüm gören ve işkenceli tazyik ve tarassud edilen bir adamın en mahrem evrakı meydana çıksa, zalimlerin yüzlerine savrulacak on madde çıkmaz mı?
Eğer denilse, “Yirmiden ziyade mektupların yakalandı?”; ben de derim, “O mektuplar, birkaç sene zarfında yazılmışlar. Acaba, on sene zarfında on dosta, on ve yirmi ve yüz mektup çok mu? Madem muhabere serbesttir ve dünyanıza ilişmezler; bin olsa da, bir suç teşkil etmezler.”
Dördüncü Delil: Müsadere edilen bütün kitaplarımı görüyorsunuz ki, siyasete arkalarını çevirip, bütün kuvvetleri ile îmana ve Kur’ân’a, ahirete müteveccih olmalarıdır. Yalnız iki-üç risâlelerde, Eski Said, sükûtu terk ederek bazı gaddar memurların işkencelerine karşı hiddet etmiş, hükûmete değil, belki vazifesini sû-i istimal eden o memurlara îtiraz eylemiş, mazlûmane şekvasını yazmış. Fakat, yine o iki-üç risâleyi mahrem deyip neşrine izin vermedim. Has bir kısım dostlarıma münhasır kalmışlardır. Hükûmet ele bakar ve zahire dikkat eder; kalbe bakmak, gizli ve husûsi işlere bakmak hakkı yoktur. Ki, herkes, kalbinde ve hanesinde istediğini yapabilir ve padişahları zemmeder, beğenmez.
Ezcümle: Yedi sene evvel-daha yeni ezan çıkmadan-bir kısım memurlar sarığıma, hem husûsi, Şafiîce ibadetime müdahale etmek istemelerine mukabil, bir kısa risâle yazıldı. Bir zaman sonra yeni ezan çıktı; ben o risâleyi mahrem dedim, intişarını menettim. Hem, ezcümle, darü’l-hikmeti’l-İslâmiyede bulunduğum zaman, tesettür âyeti aleyhinde Avrupa’dan gelen îtiraza karşı bir cevap yazmıştım. Bundan bir sene evvel, eski matbû risâlelerimden alınan ve “On Yedinci Lem’a” namındaki risâlenin bir meselesi olarak kaydedilmiş ve sonra “Yirmi Dördüncü Lem’a” ismini alan kısacık Tesettür Risâlesi, ilerideki kanunlara temas etmemek için, o Tesettür Risâlesi’ni setrettim. Her nasılsa, yanlışlıkla bir yere gönderilmiş. Hem o risâle, medeniyetin, Kur’ân’ın ayetine ettiği îtiraza karşı, müskit ve ilmî bir cevaptır. Bu hürriyet-i ilmiye, cumhuriyet zamanında elbette kayıt altına alınamaz.

Tarihçe-i Hayat, s. 195-196

***

Bir ihtar: Bu iki aydır gayet dikkatle ve ince elekle elemek sûretiyle hem Isparta, hem Eskişehir mahkemeleri, hem Dahiliye Vekâleti on seneden beri teraküm eden mahrem kitaplarımı ve husûsi mektuplarımı müsadere edip teftiş ettikleri halde, gizli bir komite ve cemiyet gibi medar-ı itham hiçbir maddeyi tesbit etmediklerini îtirafla beraber, daha tetkike devam ediyorlar. Ben de derim:
Ey efendiler! Beyhûde yorulmayınız! Eğer aradığınız varsa, hiçbir ucunu bu kadar zaman bulamadığınızdan biliniz ki; onu idare eden öyle acîb bir deha vardır ki, mağlûp edilmez ve mukabele edilmez. Çare-i yegâne, onunla musalahadır. Yoksa, bu kadar masumlara zarar vermek ve ezmek yeter! Belki Gayretullaha dokunur, gala (kıtlık) ve veba gibi belâlara vesîle olur. Halbuki benim gibi asabî ve en gizli olan sırrını yabanî adamlara çekinmeyerek söyleyen ve Divan-ı Harb-i Örfide meşhur ve pek merdane ve fedakârane müdafaatı yapan ve ihtiyarlık zamanında en ziyade akıbeti tehlikeli ve meçhûl sergüzeştlerden sakınmaya mecbur olan bir adama böyle hiç keşfedilmeyecek komiteciliği isnad etmek, belahet derecesinde bir safdilliktir veyahut bir entrikadır…

Tarihçe-i Hayat, s. 208

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*