Enaniyetin resmigeçit manzaraları

Toplantıyı sevk ve idare eden Beyefendi (!) oturduğu makam koltuğuna geri geri yaslanmanın verdiği rehavetle “ben” demişti.

Toplantının adabına mugayir bir vaziyet sergilemiş olmalı ki, muhataplarının bakış ve nazarlarına mukabil “Arkadaşlar!” diyerek söze başlamıştı.

Enaniyetin resmigeçidinden bir sahneydi..

“Bozulan toplum nasıl düzelecek? diye sordu.

Toplumun bozulmasına sebep olan hallerden birinin kendi tutum ve davranışlarından biri olduğunun farkında değildi.

“Kaide ve kurallar kanun koyucu tarafından tanzim edilmiştir. Bu bağlamda hareketi esas alarak söz konusu problemlerin izalesi mümkündür” diyerek ruh haline yansıdığı hadiseleri değerlendirmekdeki zafiyeti kendiliğinden ortaya çıkmıştı.

Makamın verdiği havanın! atmosferini bir türlü atamamanın işaretlerinin belirgin hale gelmişliği mevcut problemlerin çözümüne yönelik sarf ettiği ifadeler resmigeçitteki enaniyet unsuruyla bağdaşır görülüyordu.

Bu kafayla problemlerin çözümüne yönelik izhar ettiği değerlendirmeler pek inandırıcı olmamıştı.

Toplantı sonunda katılımcıların kanaatleri bu yönde seyrediyordu. ’Ene değil Nahnu’, yani “Ben” yerine biz deyiniz beyefendi(!)

Bu hale bakın !

Doğrusu şaşırmıştım. Yaş itibariyle kendisinden çok küçük olan makamda oturan zevatın önünde adeta büklümleşmişti. “Hazır ol”daydı.

“Efendim” dedi. “Evet” diyerek söz hakkını muhatabına ileten makam sahibine maruzatını anlatırken zillet kokan şu ifadelerle konuşuyordu:

“Zatı âliniz müsaade buyururlarsa bugün öğlen arası bir köye gidip okulu kontrol edeceğim”.

Bir eğitim idarecisinin üstüne karşı sarf edip kullandığı bu nahoş hitap tarzı karşısında “Bu hale bakın” diyordum içimden…

Üstelik makamda oturan Beyefendi,  bu âciz hal karşısında pek neşeliydi. Hatta hoşuna bile gitmiş bir görüntü mevcuttu.

“Enaniyet küpü adam” derler ya, işte öyle.

Yazık.

Kral mı?

Küçük bir ilçe olmasından dolayı kısa sürede yayılmıştı haber.

“Vali geliyor” diye.

İlçe mülkî âmiri tez elden bir “emirle” ilçede mevcut birim âmirlerini “ konaka  toplatıp “ hazır ola” getirivermişti.

Bekleniyordu.

Talimatlar üst üste yağıyordu adeta.

Adı karşılama töreniydi.

“Eskot”lar hazır,

Beklemedeydiler..

“Ne zaman gelecek ? diye soruluyordu.

“Geldi gelecekti…

Lacivert libaslar, jilet gibi ütülü pantolonlar göz kamaştırıyordu.

Eller düğmelerde, dillerde “Efendim” hitapları. saatler ilerliyordu…

İl’den gelen haber “Acıydı”

Valinin geleceği ertelenmişti.

Geçen zaman israfı, işlerde aksamalar..

Vali gelmemişti o gün ilçeye.

Resmigeçitin bir başka hali!

İllerde Valiler, ilçelerde kaymakamlar.. Neredesin ey demokrasi?

Bürokrasi robot mu?

Eğitimci kökenli yazarlarımızdan Faruk ÇAKIR’ın bürokrasi ile alâkalı güzel bir değerlendirmesini (27.11.2013 Yeni Asya) okudum.

Yazısına konu ettiği son cümlesine kesinlikle katılmadığımız bir anekdotu paylaşmış okuyucularıyla. Söz konusu anekdot Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yardımcısı Halil Etyemeze ait.

Bürokrasi vaziyetiyle alâkalı diyor ki beyefendi. “Siyasetçiler tarafından belirlenen bürokrasi kendi başına bir siyasî güç haline geliştir. Bürokratik oligarşi olarak nitelendirdiğimiz bu yapı millet iradesini garp etmiş millete rağmen icraatlarda bulundu. (27.02.2013 Yeni Asya)

Buraya kadar tamam doğru kabul ediyor konuşmasında şu son cümleye bakınız. Devamla “ilk defa bu dönemde bürokrasi olması gereken sınırlara çekilmiştir”. diyor. Hiçte öyle değil Maalesef Etyemez.

Bürokrasi maalesef hep aynı. Bozuk bir çarkın dişleri arasında olumsuzluklarla hâlâ devam ediyor. Hem de millete rağmen. Sistemden kaynaklanan korkunun esiri olmuş ‘aman bana bir şey olmasın, gazeteler yazmasın, soruşturma gelmesinde, ne olursa olsun.’ anlayışı hâkim bizim bürokrasimizde. Dahası robot ruh hali içinde gününü gün etme sevdasında. Zilletin resmî yanı.

Tehlikeli Şahsa Muhabbet

Sonradan araştırdım. Adam eğitimci imiş. Üstelik eğitimde bir sivil toplum kuruluşunda başkan. Bir özelliği de Kur’ân’ı hıfzetmiş.

Toplantı eğitim meselesi ile alâkalıydı. Katılımcılar eğitimin muhtelif meseleleriyle alâkalı değerlendirmelerde bulunuyorlardı.

Sıra o beyefendiye gelmişti. Tarihî hadiselerin tasdikiyle “Tehlikeli Şahsa“ muhabbetle başlamıştı.

“Deniliyor ya maarifi rehber edinmiş. Çok âlimleri ve muallimleri kendine taraftar etmiş” (5. Şuâ)

Toplantı sonunda yanına yaklaşarak tehlikenin boyutlarını izah ettim. Kınamıştım. Verdiği cevap, ilginçti. “Kullanıyoruz…”

Yere batsın bu anlayış demiştim.

Tehlikeli bir durumdu .

Enaniyet ve yanlış muhabbetin resmigeçidinin bir başka versiyonuydu.

Ne diyelim? Allah şuur versin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*