Enerji mi, yoksa madde mi?

Maksadım enerji ve maddeyi sizlere anlatmak değildir. Madde ve enerji, bütün yaratılış ve yaratılacak olan her şeyi yani kaderi de ilgilendirdiğinden, kader meselesini etraflıca anlayabilmek için bence, madde ve enerji konusunu tam özümlemeli diye düşünüyorum.

Günümüzün bazı hocaları, kader konusunda başarılı açıklamalar yapamamalarının ve bazılarının insanları yanıltmalarının nedeni, maddenin yaratılışını ve enerjiyi yani kısaca fen bilimlerini bilmemeleridir. Bu zamanda fen bilimlerini bilmeden Kur’ân’ı etraflıca anlamakta mümkün değildir. İnşallah ileride gelecek bir yazı ile madde, enerji ve kader arasındaki bağlantılara elden geldiğince bir şerh düşmeye çalışacağım. Bu derin mesele üzerinde çok çeşitli yorumlar yapılacaktır, inşallah tenkitlerinizle katkıda bulunursunuz. Bu yazı onun mukaddimesidir.

Fen bilimleri ile uğraşanlar bilirler, makro seviyede hayvanlar ve bitkiler birbirlerinden kolay şekilde ayrılırlar. Genel olarak klorofil sayesinde fotosentez yolu ile kendi besinini yapan canlılara bitkiler denir. Hayvanlar ise klorofili olmadığından kendi besinlerini yapamazlar ve bitkilerin yaptığı hazır besinlerle beslenirler. Fakat mikro seviyede inildikçe bu durumun oldukça farklılık gösterir. Yani çok küçük bir canlı, hayvan gibi hareket edebiliyor fakat klorofili olduğu içinde bitki gibi kendi besinini kendisi üretiyor. Botanikçiler bu bitkidir, zoologlar ise bu hayvandır der aralarında ihtilaflar vardır. Demek ki mikro seviyedeki bir canlı, hayvan veya bitki diye ayrılamıyor.

Biyolojideki bu ihtilaf gibi fizikçiler arasında da ihtilaf vardır. Klasik fizikçiler her şey maddedir der, maddeye klasik mekanik kurallarını uygularlar, Kuantum fizikçileri, “her şey enerjidir ve enerjiden oluşmuştur” gibi, olaya başka gözle bakarlar. İlk başta ışık, foton denen çok küçük kütlesiz kabul edilen taneciklerin yayılmasıdır, sonra bazı fizikçiler, “hayır bu dalga şeklinde yayılan bir enerjidir,” bazı fizikçiler ise, “evet kütlesiz kabul edilen fotonlara bir enerji dalgası eşlik eder” demişler. Yani Kuantum fizikçileri, atomun içindeki çekirdeğin içine girince, buranın maddi dünyadan çok farklı bir âlem olduğunu gördüler. Aynı şekilde Kuantum dünyasında madde ve enerji ayrımı yapılamıyor. En sonunda “her şeyin teorisi bir şeydir, o da sicimlerdir” dediler. Madde bu çok çok küçük sicim denen enerji iplikçiklerinden oluştuğunu ileri sürdüler. Kısa ve basitçe madde, “enerjinin yoğunlaşarak oluşmasıdır” dediler. Yani Allah, bir şeyden (bu enerji iplikçiklerinden) her şeyi yaratıyor.

Allah’ın kudretinin bu enerji ile bağlantısı nedir? Allah önce Hz. Muhammed’in (asm) nurunu yarattı, ondan da silsileli şekilde her şeyi yarattı. Suyun, katı, sıvı ve buhar haller olduğu gibi, Allah, kendi nurunun hangi mertebesinden ve nasıl kudreti ile yaratıyor şimdilik bilemiyoruz. Allah, Zatının nasıl bir şey olduğunu düşünülmesini istemiyor çünkü O, sonsuz bir nurdur kısıtlı insan, sonsuzluğu kavrayamaz, fakat O’nun nasıl yarattığını anlamaya çalışmalıyız, çünkü O eserleri ile tanınabilir. O halde Allah’ın nasıl yarattığını fen ilimleri ışığında düşünmemiz bir tefekkür ve ibadettir. Bediüzzaman mealen, kıyamete yakın zamanda fen bilimleri, peygamberlerin mucizelerini taklit edip yanaşacaklar fakat yetişemeyecekler diyor. Demek ki bu gibi konuları fen ilimlerinin kuantum seviyesinde derinleşmesi ile ancak anlaşılabilir

Kâinat, Kur’ân’ın açılımıdır, tefsirciler bir ayeti tam anlatmak için Kur’ân’daki tüm ayetlerden bahsetmek lazımdır derler. O halde, kâinatta da her şey birbirleri ile bağlantılıdır. Aynen beyindeki her bir sinir hücresinin diğer tüm hücrelerle bağlantısının olduğu gibi bir bağ vardır. Yani kâinatta karmaşa ve düzensizlik yoktur, tam aksine mükemmel bir düzen ve intizam vardır. Yaratmak, ilmindeki bir şeyi yaratmak irade ettiği zaman kudretiyle o şeye ol der o da olur, yani madde şekil alır. Fizik, kimya ve biyoloji ilmi şahittir ki kâinatta düzensiz, kuralsız ve şekilsiz hiçbir atom molekül veya yaratılmış hiçbir şey yoktur.

Kader risalesinde, insanın cüzi iradesi ile küllü irade olan Allah’ın iradesinin mukayesesini yapıyor. İlleti tamme, illeti nâkısa, meyelan diyor, emri itibari, emri nisbî, irade i külliye gibi tabirler geçiyor. Bir şey yaratılmışsa insan ondan mesul değildir. O halde insanı mesuliyete sokan, olayların meydana gelmesinde benim irademin ne rolü vardır. Benim bu küçük iradem ve fiiliyatımla bir şey mi yaratıyorum gibi, çok sayıda soru insanın zihnine geliyor. İnsan bir şey yaratamadığına göre, (çünkü Halik Allah’tır,) ben nasıl mesul oluyorum? İmamı Eşari ile İmamı Maturidi arasında mikro seviyedeki diyaloglar ve fizikçilerin arasındaki ihtilaflar cinsinden bazı tartışmalar vardır. Bin küsur yıl önce bu konuya yaklaşan bu bilim adamlarının ne kadar da isabetli sonuçlar bulduklarına hayran olmamak mümkün değil. Demek ki onların akıllarındaki nur, kalplerindeki ziya yani ışık çok parlaktı, basiretleri geniş ve derindi, Allah onlardan razı olsun, bizler şimdi Bediüzzaman’ın açıklamalarını esas alarak, onların bin küsur yıl önce dediklerini anlamaya çalışıyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*