Enver Paşa da, Bediüzzaman da hürriyetçidir

TARİHTE BEDİÜZZAMAN VE ENVER PAŞA BİRLİKTELİĞİ

Bediüzzaman bir hürriyet kahramanıdır. Onun hayatında bu kahramanlıkların sayısız örnekleri vardır.

Rus esaretinden döndükten sonra İstanbul’a geldi. İstanbul İngilizler tarafından işgal edilmişti. İstanbul’da İngiliz işgaline karşı yayınladığı ‘Hutuvat-ı Sitte’ isimli eseriyle bir beyanname neşrederek; halkı İngiliz işgaline karşı direnmeye çağırdı. Hakkında çıkartılan ‘ölüm emri’ne rağmen İstanbul’u terk etmeyerek, işgale karşı direndi ve hürriyetin mücadelesini verdi.

Bütün ömrü boyunca dünyanın en cebbar kumandanlarına karşı hakkı ve hakikati haykırarak; İmanından doğan bir hürriyetle, canı ve kanı pahasına, İmanın ve İslam’ın hakikatlerini neşrederken “İman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar”¹ diyordu.

Osmanlı Devletinde, 24 Temmuz 1908’de Kanun-u Esasi’ye dayanan meşrutiyet ilan edilir. Meşrutiyet kendiliğinden ilan edilmemiştir. Bu topraklarda Namık Kemallerin, Ziya Paşaların ve onlarca sürgün yiyen aydınların, meşrutiyetin ilanında çok büyük payları vardır.

O dönemlerin efsane kelimesi hürriyetti.

Hürriyet herkesin ve her aydının rüyalarını süslüyordu. Adına şiirler yazılıyor, eserler veriliyordu. Hatta adına parti bile kuruluyordu:Ahrar Partisi. Ahrar; Arapça, hür kökünden türetilmiştir. Hürriyetperver anlamındaydı ve Bediüzzaman, eserlerinde bu ahrarlardan, hürriyetperverlerden sıkça bahsedecek ve onları hem Meşrutiyet Devri’nde hem de Cumhuriyet Devri’nde bizzat destekleyecekti.

İşte hürriyet böylesine efsunlu bir kelimeydi.

O günün İstanbul’unda Bediüzzaman, uğradığı bütün mekânlarda meşrutiyet ve hürriyeti ders verdi. İstanbul’da; Hamal kahvelerinden medrese öğrencilerine, askeri taburlardan cami cemaatine kadar uğramadığı mekân, ayak basmadığı toprak kalmadı. Canhıraş bir gayretle meşrutiyetin güzelliklerini, hürriyetin, “imanın bir hassası”² olduğunu ders verdi.

HÜRRİYET KAHRAMANLARI; ENVER VE BEDİÜZZAMAN

Bediüzzaman, daha hürriyetin 3. gününde Selanik meydanında “Hürriyete hitap” isimli bir konuşma yaptı.

Muhtemeldir ki Enver Paşa ile konuşma öncesi ve sonrası burada görüştü.

Zira Enver Paşa’da yaman bir hürriyetçiydi. Hürriyet sevdası uğruna “Üniformasını çıkararak dağa çıkacak” kadar hürriyete aşıktı. Ve Enver Paşa bir hürriyet kahramanıydı. Ya Sultan Abdülhamid hürriyeti ilan edecekti, ya da Enver Paşa dağdan inmeyecekti.

“Reval görüşmesinin yapıldığı gün Enver Bey, askerî üniformasından soyunarak dağa çıkacak ve çevresine toplayacağı Osmanlılarla, Sultan II. Abdülhamid Han’ı meşrutiyeti ilan etmesi için zorlayacaktır.” 3

O bir hürriyet kahramanıdır.

“İnönü diyor ki, ‘Hürriyet kahramanları içinde ilk günden itibaren en fazla itibar görmüş olan ve sonuna kadar büyük bir sima olarak beliren Enver Paşa’dır.” 4

Enver Paşa hürriyet için dağları tercih ederken, Said Nursî de 31 Mart sonrasında Divan-ı Harp’te yaptığı savunmada mahkeme heyetine şöyle haykıracaktı:

“Eğer medeniyet böyle haysiyet kırıcı tecavüzlere ve nifak verici iftiralara ve insafsızcasına intikam fikirlerine ve şeytancasına mugalatalara ve diyanette laubalicesine hareketlere müsait bir zemin ise; herkes şahid olsun ki o saadet-i saray-ı medeniyet tesmiye olunan böyle mahal-i ağraza bedel, Vilayat-ı Şarkiyenin hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedeviyet ve vahşet çadırlarını tercih ediyorum. Zira bu mimsiz medeniyette görmediğim hürriyet-i fikir ve selamet-i kalp, Şarkî Anadolu’nun dağlarında tam mânâsıyla hüküm fermadır.” 5

Dindar kesimin aşırılıkları; İttihat ve Terakkicilerin körü körüne Avrupa mukallitliği ve baskıları, bu kargaşa ortamında ne yazık ki, Bediüzzaman’ın sesinin geniş kitlelere ulaşmasına mani oldu.

Ve meşhur 31 Mart faciası yaşandı.

31 Mart bu toprakların tanıştığı ilk ihtilâl, ilk askerî darbedir.

Üzerinden 108 sene geçmesine rağmen, hâlâ aydınlığa kavuşturulmamış olması esef verici bir durumdur.

Bu memlekette 31 Mart aydınlatılmadan ve yargılanmadan, hiçbir karanlık ve derin odağı aydınlatmanız mümkün olmayacaktır.

31 Mart’tan hesap sormadan, 31 Mart’ı sorgulamadan ne 1960 darbesini, ne 12 Mart Muhtırası’nı, ne de 12 Eylül’ü yargılamanız mümkün değildir. Nitekim de yargılayamadınız.

Meşrutiyet’in ilanı konusunda dikkat çeken bir önemli nokta şudur:

İlk defa bir İslam toprağında, bir İslam ülkesinde ‘Kanun-u Esasi’ yani, anayasa ve meşrutiyet ilan ediliyordu.

Babadan oğula intikal eden bir devlet yönetiminden, meclis ve parlamento yönetimine geçiliyordu.

Babadan oğula geçen bir halifelik, bir padişahlık, bazı dindar kesimler tarafından dinî ve şer’î bulunurken; seçilmişlerin oluşturduğu meclis tarafından yönetilme; Din dışı ilan ediliyordu.

Şüphesiz ki bu düşünce tarzında etkili olan şey; tâ Emeviler’den bu yana, Dört Halife Devri’nden sonra; bütün İslam coğrafyası, babadan oğula geçen tek adam yönetimi anlayışına dayanan bir sistemle idare edilmişti. Kanun-u Esasî, yani anayasa ve meşrutî yönetim yeni bir konuydu ve Batı’dan bize geçmişti.

Yüz yıllar boyu saltanat geleneği ile yönetilmiş bir ümmetin bugün de dindar idarecilerin veya dinî siyasal yaklaşımların iktidar olduğu yönetimlere, yöneticilere, padişahlık döneminden kalma bir alışkanlıkla sahip çıkılmasında ve kutsanmasında o idarecilerle alâkalı eleştirilere kapalı olunmasında bu geleneksel yapının payı büyüktür.

Meşrutî yönetimle ilgili işin en zor yanı böyle bir tarzın alt yapısının bizde mevcut olmamasıydı.

Esasında bu alt yapının kendisi bizde zaten vardı, ama yüz yıllar öncesinde, Asr-ı Saadet Dönemi’nde kaldığı için bize çok uzaktı.

Bediüzzaman Meşrutiyet’in daha ikinci gününde meydanlardaydı ve meşrutiyetin, hürriyetin güzelliklerini anlatıyordu.

Bayazıt’ta, Fatih’te, Sultan Ahmet’te meşrutiyet ve hürriyeti savunan nutuklar veriyordu. Meşrutiyetin din ve şeriata aykırı bir sistem olmadığını söylüyordu.

Meşrutiyetin 3. gününde Selanik Meydanı’nda ‘Hürriyete Hitap’ isimli bir konuşma yapıyordu.

M. Kemal Said Nursî’yi tanıyor muydu?

Enver Paşa’nın da tıpkı çağdaşı Said Nursî gibi, M. Kemal’le arası hiç iyi olmamıştır.

Yaşadıkları süre ve meslek hayatı içerisinde hep rakip konumunda olmuşlardır.

“Mustafa Kemal Paşa ile Enver Paşa arasındaki ilişkilerin başından beri biraz soğuk gittiğini söyleyebiliriz. Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa- Mustafa Kemal Paşa ilişkilerini, yer yer rekabet gerilimi halinde vermesine rağmen, bazen açık, bazen satır aralarında Mustafa Kemal’in de ‘Enver’e karşı zaafı’nın olduğunu yazar.” 6

Nasıl ki Said Nursî’nin “Mustafa Kemal’e zıt bir yapısı” 7 söz konusu ise, aynı zıt yapı Enver’le M. Kemal arasında da söz konusudur.

“Enver Paşa son derece dindar bir adam. Sabah namazını hiçbir zaman vaktinden sonraya bırakmamış bir adam. Diğer yandan Enver Paşa, Osmanlı Hanedanına son derece bağlı bir adam. Hilafete son derece bağlı bir adam. Enver Paşa ile ilgili çok söz söylemeye gerek yok… Mustafa Kemal’e bakıyorsun; bunun tam zıttı. 8

Enver Paşa ile M. Kemal’in rekabeti sonuna kadar devam etmiştir. Bu rekabetin galibi M. Kemal’dir.

“ Milliyetçiler arasındaki ittihatçı gruplar ve ordu içinde ciddi bir desteğe sahip olmaya devam eden Enver Paşa, 1921 Eylül’ünde Sakarya’da kazanılan zaferden sonra Mustafa Kemal’in kendisini kesin bir şekilde Milli Mücadele’nin lideri olarak kabul ettirmesine kadar onun bir rakibiydi.” 9

BEDİÜZZAMAN ENVER PAŞA’YI HER PLATFORMDA SAVUNMUŞTUR

M. Kemal karşıtı iki şahsiyet Bediüzzaman ve Enver Paşa; ölünceye kadar dost kalmışlardır.

Bediüzzaman zaman zaman Enver’i savunmuş ve ona gelen hücumlara karşı durmuştur.

“Dediler: ‘İttihada şedit bir muarızdın. Neden şimdi sükut ediyorsun?’

“Dedim: ‘Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu onların hasenesi olan azim ve sebattır ve İslamiyet düşmanına vasıta-i temsim olmaktan feragattır.

“Bence yol ikidir: Mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.” 10

Diyen Said Nursî’nin, Enver Paşa ile dostluğu uzun yıllar öncesine, Meşrutiyet dönemine kadar dayanır ve bu dostluk Enver Paşa’nın şehadetine kadar devam eder.

Bediüzzaman kendisine sorulan bir suale şu cevabı verecektir:

“Vehim: Sen Selanik’te İttihat ve Terakki ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın?

“İrşad: Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim; lakin bazıları bizden ayrıldılar, bataklık yola saptılar.’’ 11

Said Nursî’nin bu ifadelerinden anlaşılıyor ki; Said Nursî nasıl ki Enver Paşa ile sıkı bir dostluğa sahipse, Resneli Niyazi ile de dostlukları söz konusudur.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA DOĞU CEPHESİNDE, ENVER PAŞA VE BEDİÜZZAMAN

Bediüzzaman, Birinci Cihan harbinde doğu cephesinde, Enver Paşa komutası altında gönüllü milis kumandanı olarak Ruslar ve Ermeni çetelere karşı kahramanca savaşır ve Ruslar’a esir düşer.

“Harb-i Umumide gönüllü alay kumandanı olarak iki sene çalıştım, çarpıştım. Ordu kumandanı ve Enver Paşa takdiratı altında, kıymettar talebelerimi, dostlarımı feda ettim. Yaralanıp esir düştüm.” 12

Enver Paşa’nın, Bediüzzaman’ı gönüllü alay kumandanı olarak atamasına dair bilgiler şöyledir:

“Said Nursî’den bir milis kuvveti kurması istendi. Kısmen kendi talebelerinden meydana gelen ve kendi kurduğu milis kuvvetiyle Ruslara karşı savaşan Said Nursî, fiilen bir komutan konumundaydı. …Said Nursî’den bu yönde talepte bulunan kişi Enver Paşa idi. Said Nursî, sonraki yıllarda, telif ettiği eserlerinde kendisinin fevkalade hizmetlerini Paşa’nın çok takdir ettiğinden bahseder. Onu bu göreve bizzat Enver Paşa’nın atadığını kabul edersek, Enver Paşa 13 Aralık 1914 ile 9 Ocak 1915 tarihleri arasında Kafkas Cephesi’ni ziyareti esnasında bu atamayı yapmış olmalıdır.” 13

O günleri yaşayan bir görgü tanığının ifadeleri ise şu şekildedir:

“Milis alayı kumandanı Bediüzzaman Hazretlerini ilk olarak Ağustos 1331’de (1915) Süphan Dağı’nda gördüm. Beyaz bir atın üzerinde idi. Oradan oraya at koşturup askerlerin maneviyatını yükseltiyordu. O zaman kendisi Milis Teşkilatı kumandanı idi. Başında sarık, omzunda apoletleri vardı. Devamlı at üzerinde gönüllülerin arasında dolaşıyor, onlara cesaret veriyordu. Bediüzzaman’a Milis Alayı kurmasını, Enver Paşa teklif etmişti. Daha önceden de Bediüzzaman’la Enver Paşa’nın dostlukları vardı.” 14

ENVER PAŞA İLE BEDİÜZZAMAN’IN MEKTUPLAŞMALARI

Hem Meşrutiyet Dönemi, hem de I. Cihan Harbi döneminde birliktelikleri olan Bediüzzaman ve Enver Paşa’nın dostlukları ve arkadaşlıkları Kurtuluş Savaşı yıllarında ve sonrasında da devam etmiştir. Hatta Enver Paşa, Turan topraklarında Anadolu hasreti çekerken Bediüzzaman’a mektuplar yazmış ve Bediüzzaman’da bu mektuplara cevap vermiştir.

“Bahsetmemiz gereken, bir başka önemli mesele, Said Nursî ile Enver Paşa arasında gerçekleşen mektuplaşmadır. …Muhtemelen 1921 yılında bir gün, talebesi Molla Süleyman ile birlikte Üsküdar’a geçmek üzere bir sandala bindiler. Sahile birkaç yüz metre uzaklıkta bulunan Kız Kulesi’nde mola verdiler. Orada oturdular ve etrafı seyretmeye başladılar. Said Nursî, derin düşüncelere daldı. Birden elindeki çantasını açtı ve içinden bir mektup çıkardı. Mektup Türkistan’da bulunan Enver Paşa’dan gelmişti. Ve Enver Paşa, Mustafa Kemal’in başkan olarak seçilmemesi gerektiği hususunda ısrar ediyordu.’’ 15 Aynı konuda hatıra sahibi Süleyman Ayaz’ı dinleyelim:

“ Bediüzzaman’ın mühim şahsiyetini bilen ve takdir eden Enver Paşa, mektupta Reisicumhur seçiminin önemine işaret ederek, Mustafa Kemal’in seçilmemesi gerektiğini söylüyor, reisicumhurun seyyidlerden veya Al-i Osman’dan seçilmesi için ısrarla tavsiyelerde bulunuyor. Bu hususta gayret göstermesini rica ediyor.

“Bediüzzaman çantasından bir kâğıt çıkarıyor ve ‘Ey kahraman-ı hürriyet!’ diye hitabesiyle başlayan bir mektup yazarak Türkistan’daki Enver Paşa’ya postalıyor.” 16

SON SÖZ: BEDİÜZZAMAN’IN BİLDİĞİNİ ENVER PAŞA’DA BİLİYOR MUYDU?

Meşhur 31 Mart hadisesi ile ilgili Bediüzzaman’ın enteresan bir ‘siyah nokta’sı var. “31 Mart Hadisesi Hakkında Bir Cevap” başlığını taşıyan yazısını Bediüzzaman ‘İşte cay-ı ibret bir nokta-i siyah’ cümlesiyle bitirir. Der ki:

“İşte bu nokta yüzünden himmet oturmuş, ayağa kalkamamıştır. Şüphesiz art niyetlerin, gürültüsü, hürriyet musikisinin sadasını bozmuştur. Meşrutiyet, sadece ismiyle az bir kısım insanlara inhisar ettirilmesi yüzünden, şerefinin asıl koruyucuları ondan ayrılarak çekilmişlerdir.” Bu siyah nokta ahir zamanın dehşetli fitnesinden haber veren hadis-i şeriflerin ışığında Bediüzzaman için sanıyorum beyaz noktaya dönüşmekte ve bu hususta Bediüzzaman zımnî olarak ip uçları vermektedir.

Siyah nokta, “Hareket Ordusuna karşı hareket etmeyen Abdülhamid ve Ayastefanos’a kadar gitmeyen Bediüzzaman’ın tutumunda saklıdır.” 17

Osmanlı’nın çalkantılar içerisinde can ve kan kaybettiği dönem ahirzamandır. Bediüzzaman’ın eserlerinde de bu zamanla ilgili birçok hadis-i şerif mevcuttur.

“Hareket Ordusu’nun içerisinde hadis-i şeriflerin haber verdiği ahirzamanın dehşetli şahıslarını” fark eden Bediüzzaman, ‘Onlarla siyaset yoluyla mübareze edilemez’ (hadis) gerçeği doğrultusunda hareket etmiştir.” 18

Bediüzzaman’la Enver Paşa, samimi dost olduklarına göre ve Enver Paşa’nın da hayat seyrine ve mücadelesine dikkat ettiğimizde, Enver Paşa’nın tutumunda da bu siyah noktanın beyaza dönüştüğünü söyleyebiliriz.

Dolayısıyla evet, Bediüzzaman’ın bildiğini Enver Paşanın da bilmemesi mümkün değildir.

Atilla Yılmaz

Dipnotlar:
1. Said Nursi Tarihçe-i Hayat. Yeni Asya Neşriyat. S.72
2. Said Nursi. Münazarat. Yeni Asya Neşriyat. s. 59
3. Nevzat Köseoğlu. Şehit Enver Paşa. S. 55. Ötüken neşriyat. MART- 2008. İST.
4. Age. S.63
5. Said Nursi. Divan-ı Harb-i Örfi. S.46
6. Nevzat Köseoğlu. Şehit Enver Paşa.. s.370. Ötüken Neşr. Aralık. 2008. İst
7. A.g.e.S. 371.
8. Şehit Enver Paşa Hain miydi? Nevzat Köseoğlu ile Enver Paşa üzerine. Ömer Faruk Sanal- İlhami Atmaca Resmi Web Sitesi. Ekleme tarihi. 20120219151451
9. Bediüzzaman Said Nursî Entelektüel Biyoğrafisi. Mary weld. Editör: İbrahim M. Abu-rabi. Etkileşim yay. Eylül-ist.20011. S. 237
10. Bediüzzaman Said Nursî. Sünuhat. Yeni Asya Neşriyat. S.67.68
11. Bediüzzaman Said Nursî. Beyanat ve tenvirler. Yeni Aya Neşriyat.s.107
12. Bediüzzaman Said Nursî. Mektubat Yeni Asya Neşriyat. s.76
13. Bediüzzaman Said Nursî Entelektüel Biyoğrafisi. Mary weld. Editör: İbrahim M. Abu-Rabi. Etkileşim Yay. Eylül-ist.20011. S.178
14. A.g.e. s187
15. A.g.e. S.236
16. Enver Paşa. www. Risale-inur.com. risaleinur.org
17. Atilla Yılmaz. Tarihî açıdan Bediüzzaman Said Nursî’nin Divan-ı Harb-i Örfi Savunması. Yeni Asya Neşriyat. Mayıs.20013. İst. s.154
18. A.g.e.s.174

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*