Ergenekon Destanı 2 veya Sivil Kemalizme Doğru…

Ergenekon Destanı 2 veya sivil Kemalizme doğru...
alt

Türkiye ekranlarındaki ana haber bültenlerini izleyen bir yabancının telaşlanmaması mümkün değil. Dehşetli felâketlerin yaşandığı acıklı manzaraları veya korkunç savaşların sahnelerini ifade halet-i rûhiyeleri içindeki haber okuyucularının hali de dehşet verici… Arzu, iddia veya beklentilerin, hüküm cümleleriyle verildiği bu proğramları izleyenler, memleketin taşıyla toprağıyla ayağa kalkıp yürüdüğünü zannedecekler…

İnsanların hem beden sağlıklarını, hem psikolojilerini ve hem de genel ahlâklarını bozan bu proğramların dünya da maalesef yalnızca Türkiye ekranlarına yansıdığını da belirtmek zorundayız.

Yukardaki girizgâh yalnızca “Ergenekon Destanı” ile sınırlı değil. Halk hangi haber ile uyutulacak, millet hangi usullerle zihni iğfale maruz bırakılacak ve hangi gerçekler karartılacaksa, hepsi için aşağı yukarı aynı metod tatbik ediliyor. Milletin merakı tahrik edilerek umutları, emniyeti ve ufukları sam yeli görmüş bağlara çeviriliyor.

Ekranların aldatma çabalarıyla, efkâr-ı ammenin kendisine kilitlenmesi beklenen hadiseye “destan” teşbihim, bazı çevreleri rahatsız ediyor. Hatta onlar da çılgınlıklarda bulunarak bizi “devrimci” saflarında göstermeye gitmişler. Ekranların sihrine yakalananlar için bu hale “sekr” hali de diyebiliriz.

Bediüzzaman Hz.lerinin neredeyse avamca ezberlenmiş bir sözü vardır. “Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz oynuyoruz.” Tanzimattan günümüze Osmanlı içinde vukua gelip de, ipleri Avrupa´nın elinde olmayan kaç hareket gösterebiliriz ki… Önemli olan sosyal hadiselerdeki “millet iradesinin” payını yüksek tutmaya çalışmaktır.

Troçki çizgisiyle başlayan “devrimciliğin” yerini “sivil dönüştürme projelerine” bıraktığı bu günlerdeki hadiseleri, ancak Risale-i Nur labaratuvarlarında tahlil edebiliriz. Teknolojinin artık açık diktatörlüklere müsaade etmediği, sınırların kalktığı, sivil insiyatifin öne geçtiği ve sınıflararası diyaloğun esas olduğu bir Türkiye´de, “devrimci, askerî, ceberutî ve sorgusuz infazcı kemalizm de” mecburen değişmektedir. Neocon denilen Troçki cereyanın yaktığı ateşlerin elbette söndürülmesi gerekiyor. Fakat küresel zındıka, demokratların yapılarına girmeye uygun neoliberallerle devam etmek istiyor. Halkpartisinin de dem ve damarına tesir etmiş Troçki zihniyetinin bu nöbet değişiminde ortaya çıkan patırtı gürültüyü dindar ekranlara varıncaya kadar âlâ vu vala ile verilmesi, şeytanın sağdan saldırmasıdır. Avrupa´da nöbet değişim olalı bir kaç yıl oldu. Eşcinsellik üzerine çıkan gürültüler, aileye karşı alınan tedbirler, bebeklerin bakımevlerine verilmesinin teşviki, anneye getirilen çalışma mecburiyeti, okul gezileri adı altında masum çocukların ailelerden uzak yerlerde günaha alıştırılma zorunluğu ve Avrupa kamusal alanlarına dinî sembollerin girişinin başka usullerce zorlaştırılması, neoliberallerin hayli zamandır işbaşına geçtiğini gösteriyor. Elbetteki biz azıcık geriden gideceğiz. Fakat milleti  boşu boşuna ümitlendirmenin ve bunu yaparken siyasî menfaat peşinde koşmanın dinen büyük vebale sebep olduğunu düşünüyoruz.

Amerika ve Avrupa´daki siyasetlere bağlı olarak bizde başlayan nöbet değişimlerinde de büyük adaletsizlikler görülüyor. 28 Şubat dönemlerinde büyük işadamlarına danışman olarak servetlere boğulmuş, gazete patronlarına postallerini öptürmüş ve millet iradesine ince ayarlar çekmiş paşaların hiçbirisi ekrana gelmiyor. Gelenek dışı Karakuvvetleri Komutanlığına atlamış paşalarımız, kûşe-i saadetlerinde mesutça yaşıyorlar. Senaryolarda asıl rolleri almamış, devranı geçmiş, fakat maalesef kraldan ziyade kralcı geçinmiş zevata hadiseyi yıkmak hakîkaten adaletsizlik oluyor. Muhatabsız hitabelerin zorluğunu, yaşayanlar bilir. Şu ergenekon hadisesinde muhatabın hükümet olmadığını,  hükümetin tepeden tırnağa şu olayın dışında kaldığını artık herkes kabulleniyor. Avrupa ve Amerika´daki muhataba hitab ile türkçe olarak Türkiye´de yazmanın manası, yalnızca tarihe not düşmek olsa gerek.

28 Şubatı tahkim ile yürüyen bir iradenin ne kadar sivilleştiğini birlikte göreceğiz. İstibdat cihetiyle eskisinden elbette daha kötü olamaz. Fakat “Freud” metodlarıyla yüreyecek yeni kadrolar karşısındaki milletin cehaleti bizi ürkütüyor. Dost zannetiği düşmanlarca daha da dehşetlice sarmalandığının farkına varamaz. Yeni çıkan paralarımızın üzerindeki mütebessim M. Kemal resimleriyle iş bitecek mi? Milleti cehâlete dûçar eden unsurlar bertaraf edilecekler mi? Kadınları sığınaklarından sokağa davet eden Cumhurbaşkanımız Müslüman Türk Kadınının önündeki engelleri kaldırabilecek mi? Yoksa her akşam bu ergenekon filimlerini seyerderken BOP´un kültürel boyutları yatakodalarımızı da içine alacak şekilde genişleyip duracaklar mı? Neoliberal patronların paralarıyla Türkiye toplum mühendisleri New York, Paris ve Londra çıkışlı projeleri tatbike devam mı edecekler… Bütün bunları dikkatlice birlikte seyre devam edeceğiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*