Ergenekonun geri üsleri

Image
“ŞEMDİNLİ dâvâsı” savcısının meslekten ihracını hatırlatan, “Ergenekon soruşturması”nı yürüten Cumhuriyet Savcısı hakkında “inceleme” başlatılması kararı, siyasî iktidarın bu dâvânın da arkasında durmayacağı sinyalini verirken, “Ergenekon”un “geri üsleri” ve “uluslararası bağlantıları” tam bir garabeti su yüzüne çıkarıyor.

“Ergenekon”un Türkiye’de terörle toplumu kargaşa ve iç çatışmaya sürükleyen ucu harice dayanan bir şebeke olduğunu 18 Temmuz tarihli “Hudson’dan Ergenekon’a” başlıklı yazımızda duyurmuştuk. Çok geçmeden Ergenekon örgütünün geri üslerinin Washington’da olduğu çeşitli eylem plânı belgeleriyle ortaya konuldu.

Gerçek şu ki “Ergenekon iddianamesi”ndeki bir dizi suikast ve bombalı saldırılara varan kanlı komplonun, toplumu etnik ve mezhebî ayrışmalarla kargaşa ve iç çatışmaya itmek olduğu her geçen gün kendini ele veriyor.

Tıpkı 27 Mayıs, 12 Eylül, 12 Mart ve 28 Şubat “postmodern darbe” öncesinde olduğu gibi, stratejinin “laik-anti laik” ikilemiyle toplumu karşılıklı kamplaşmaya sürüklemek olduğu açıkça anlaşılıyor. Hedef, tahrik ve terörle ülkeyi istikrarsızlaştırmakla zafiyet ve kırılganlığa duçar edip ifsat komitelerince tezgâhlanan ortama sürüklemek. Bu durum, gün geçtikçe daha bariz bir biçimde tezâhür ediyor.

Soruşturmada ele geçirilen belgelerde, söz konusu mihrakların cebir ve şiddet kullanarak halkı isyana tahrik, patlayıcı madde bulundurup atmaya azmettirmek, meşru demokratik otoriteyi zaafa uğratmak ve kamu düzenini bozarak kaos ortamı oluşturmak olduğunun açıklanması, bunun belgesi.

“TÜRKİYE’Yİ İSTİKRARSIZLAŞTIRMA” KUKLACILARI…

Her ifsatta olduğu gibi “Ergenekon” borusunun başında da dıştaki bozguncu odaklarının olduğu, artık Türkiye dışında da belirtiliyor. Ve ne garip ki, karmaşık ecnebi işbirliklerinin başını yine Amerika’da neocon’lara akıl satan mihraklar geliyor.

Geçtiğimiz hafta Yeni Aktüel dergisinin 164. sayısında yer alan ve Fransa’daki Jacques Cheminade hareketinin internet sitesinde yayınlanan iki makaleye atfedilen değerlendirme, Ergenekon ifşaatlarının artık yabancıların da diline düştüğünü gösteriyor.

Fransa’da bir dönem İşçi Partisi’nin genel sekreterliğini de yapan Cheminade’nin, Ergenekon’un Amerikan ve Yahudi lobisi bağlantılarını deşifresi, bu gerçeği bir defa daha doğruluyor. “Ergenekon’un geri üsleri” olarak ABD’de neo-con’lara çalışan bazı “düşünce kuruluşları”nın etkisini açıkça ispat ediyor.

Keza “Ergenekon çetesinin bazı geri üsleri Washington’da bulunuyor” başlıklı yazıdaki bilgiler, Ergenekon’un arka plânında, “her çeşit fesat komitelerine karışan ve her nevi ihtilâle parmak karıştıran” Yahudi lobisinin Türkiye üzerindeki oyunlarını açığa çıkarıyor.

Bu bağlamda, “Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasının perde arkasındaki kuklacılar üzerine yapılan Ergenekon soruşturması, ABD’deki bazı neocon düşünce tapınaklarının da bu işe bulaştığını ortaya çıkardı” analizi, Ergenekon’un arka plânını gözler önüne seriyor.

Anlaşılan o ki, bazı Batılı kaynaklarca da açıkça itiraf edildiği gibi çoğu Amerikan Yahudi lobisi güdümündeki “düşünce kuruluşları”, “Ergenekon’un geri üssü” vazifesini görmüş. Bunların başında ise Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza’la evlendiği için “Amerikan gelini” diye tanıtılan Zeyno Baran’ın aktif olarak çalıştığı Hudson Institute’ın gelmesi, dikkat çekici…

“GLADİO’NUN İZİNDE GERİLİM STRATEJİSİ”

Hatırlanacağı üzere, Zeyno Baran, Macar Yahudisi dünyaca ünlü dolar spekülatörü George Soros’un finanse ettiği “renkli devrimler”le bölgenin topyekûn “demokratikleştireceği” görüşünü öne sürmüştü. İran ve Azerbaycan’ın kurtuluşunun, Gürcistan ve Ukrayna’dakine benzer “iç darbeler”le olacağını iddia etmişti.

Türkiye üzerinde tasarlanan “felâket senaryoları”yla gündeme gelen, “kaos ve dehşet projeleri üretim merkezleri”nden biri olarak öne çıkan Amerikan Hudson Enstitüsü ve diğer “düşünce kuruluşları”, belli ki Ergenekon eylemlerinde “anahtar rol” oynamış. Bundandır ki bu “anahtar rol”, “Gladio’nun izinde giderek yeni bir gerilim stratejisi güdüp askerî darbe gerçekleştirmek isteyen Ergenekon çetesi için de geri üssü vazifesi görmek” tarzında tanımlanıyor.

Ve işin ilginç yanı, Türkiye ile ilgili “eylem plânı”nın açıklanmasının ardından bir yerlerden “düğmeye basılmış”; Ergenekon’un “birinci sanığı”yla irtibatlı bir tetikçi marifetiyle Danıştay üyelerine suikast saldırısı yapılarak “irtica”ya fatura edilmişti. Devamında Ankara Anafartalar çarşısına katliâm gibi bombalı saldırı düzenlenmiş; AKP’yi “kapatma dâvâsı” öncesinde “laik-anti laik” kavgası körüklenmişti. Peşinden de İstanbul’daki Amerikan Konsolosluğu önünde üç polisin şehit edildiği saldırıdan sonra Güngören’de masum insanları katleden patlamalar tertiplenmiş; akabinde de Mersin ve İzmir’de bombalama eylemleri hazırlıkları suçüstü yakalanmıştı…

Neticede fitnenin ateşlenmesinin, ülkeyi iç karışıklık, kargaşa ve kaosa itilmesine teşne hale getirmek amacını taşıdığı gün gibi aşikâr olmakta…

İbret verici…

“Ergenekon”un Türkiye’de kargaşa ve kaos ortamını hedeflediği “iç yüzü”nü deşifredeki tahrik ve terör eylemlerinden okunmakta. Bu durum, ne olduğu ve kimin hesabına çalıştığı meçhul olan “El Kaide”den PKK ve Dev -Sol benzeri taşeron örgütlerin “tetikçi” seçilmesinden de belli.

Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de demokrasiyi katleden darbelerin dışarıdan tezgâhlandığı artık saklanmayacak bir gerçek. 12 Eylül’de Amerikan Başkanının kulağına, “Bizim çocuklar Türkiye’de işi bitirmiş” müjdesi (!) bunun bir göstergesi.

Keza 28 Şubat “postmodern darbe”sinin de yine dışarıdan plânlandığı, ABD ve İsrail’in çıkarlarına aykırı düşen Refahyol hûkümetinin bu plânla düşürülmesinin de Amerikan Hudson Enstitüsü ve benzerî “düşünce üretim merkezleri”nin işi olduğu, açıkça ikrar edilmekte.

Malûm medyanın marifetiyle, dakikalarca ayakta alkışlanan brifinglerle başlatılan “irtica ile mücadele” anaforunda istimal edilen figüranların rol aldıkları senaryoların sözkonusu uluslar arası mihraklarca servis edildiği, olayların akabinde ortaya çıkmakta.

Dünden bugüne 28 Şubat sürecinin siyasî aktörü “Anasollu koalisyonlar”ın işbaşına getirilmesinde olduğu gibi, seçimler öncesinde AKP’ye oy patlaması yaptıran “27 Nisan e-muhtırası”nın da aynı kaynaklarca kotarıldığı iddiasını haklı kılmakta…

“AMERİKAN YAHUDİ LOBİSİ” BAĞLANTISI…

“Ergenekon soruşturması”nda, kamplaşmayla kavgayı kurgulayan ve bir kısmı açığa çıkan suikast ve bombalama eylemlerinin amacının toplumda kaos ortamı oluşturmak olması da bunu te’yid etmekte.

Bunun içindir ki Haziran 2007’de Amerika’daki Hudson Enstitüsü’nde tartışılan “hayalî senaryo”da, en az elli kişinin ölümüne yol açacak Taksim’deki bombalı eylem plânının gündeme gelmesi, oldukça enteresan.

Yine “Ergenekon”un Amerikan neocon’larla bağlantısını belgeleyen Jacques Cheminade’nin tesbitleri, Türkiye’deki “Ergenekon iddianamesi”nde mâkes bulmakta. “Ergenekon çetesinin bazı geri üsleri Washington’da bulunuyor” başlıklı makaledeki gerçekler, “Ergenekon” ile Amerikan Yahudi lobisi emrindeki düşünce kuruluşlarının ilişkisini ele vermekte.

Bu bakımdan “Ergenekon” kapsamında “soruşturma” konusu olan operasyonların merkezinde, savaşların asıl başlatıcısı Bush’un yardımcısı Dick Cheney ekibinden ajan ve elemanların yanı sıra “Türk asıllı ABD vatandaşı” Zeyno Baran’ın ve Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı kocası Matt Bryza’nın sayılması, hiç şaşırtıcı gelmiyor.

Keza yerli “ulusalcılar”dan daha “Kemalist ve laik” olduğu kaydedilen Michael Rubin ve “karanlıklar prensi” lâkabıyla anılan Richard Perle’nin “Ergenekon’un ABD odağındaki en etkili isimler” olması da bu açıdan anlamlı!

Diğer yandan “Ergenekon” ile NATO’nun gizli örgütlenmesi Gladio arasındaki benzerliklere atıfta bulunulan araştırmalarda, “iddianname”de yer alan yerli bazı medya yöneticilerinin Washington temsilcileri aracılığıyla Dick Cheney’in yakın adamlarıyla yaptıkları görüşmelerde “ülkenin istikrarsızlaşması” ve “Cheney’nin Türkiye’de bir darbe için yol araması”nın tartışılması, bu hususta dikkate değer.

Zira bütün bunlar, “Ergenekon”un arkasındaki “derin yapı”nın, Türkiye’deki “derin yapı”yı da aşıp ucunun Hudson Enstitüsü gibi Amerikan – Yahudi lobileri etkisindeki haricî mihraklara uzandığını açıkça ortaya koymakta…

“HARİÇ CEREYANLARA BİR ÂLET-İ LÂYA’KIL…”

Neticede “müteharrik-i bizzat olmayan ve bilvasıta müteharrik olan” dahildeki yerli işbirlikçilerin “hariç cereyanlara bir âlet-i lâya’kıl (akılsız bir âlet)” oldukları, hariçten üflenen provokasyon ve plânlara göre oynadıkları bir defa daha görülmekte. (Sünûhat, 64-65)

“Ergenekon-neocon” kontrolündeki projede, bazı “kripto ecnebiler”in yanı sıra, bol dolar maaşlı “işbirlikçi ajanlar”ın, “ücretli oyuncular”ın ve “beslemeli militanlar”ın karanlık, kanlı ve kirli işlerde kullanıldığı, ayan beyan anlaşılmakta.

Kafkasya krizinin patlak vermesiyle Türkiye’nin Karadeniz’de “Amerikan – İngiltere-İsrail rotası”na çakılmasının ve bölgede “stratejik müttefiklik” saikiyle “şer ekseni”nin hegemonya, enerji kaynakları ve hatlarını kontrol altına alma çıkarlarına göre işgal ve istilâsına destek vermesinin ne tür bir çıkmaza sürüklendiği yeniden sahnelenmekte.

Zira Ergenekon’la ortaya çıkan kırılma ve çöküntü, siyasî manipülasyonlar, sosyal mühendislik olayları, toplumu kutuplaştırma operasyonlarıyla kalmamakta. “Laik-antilaik” çatışması hesabına tertiplenen “irtica tehdidi” uydurmalarıyla etnik ve mezhebî farklılıkları kaşıyan ve halkı kışkırtan kampanyalarla, terörü tahrik eden eylemlerle ülkeyi dıştan gelen dayatmalara karşı kırılgan hale getirilmekte.

Ve ülke, siyasette küresel güçlerin, ekonomide uluslar arası sermayenin emr-i vakilerine teşne durumuna düşürülmekte…

Kısacası, uluslar arası emperyal dayatmalara gelinmekte, dış politikada global politik oyunun oyuncağı olunmakta…

Çok garip…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*