Ergenlik çağı: Anlaşıl(ma)ma…

13 yaşını bitireli 28 gün oldu.

Büyüdüğüme kimseyi inandıramıyorum. Yedi yaşında biriymişim gibi benimle konuşuyorlar. Bu da beni çıldırtıyor. Bana bir suçluymuş gibi davranmayı bırakın! “Hırçınlaştın, hiç ders çalışmıyorsun, sorumluluk duygun yok!” diye niye ikide bir tekrar edip duruyorsunuz?

“Sürekli canım sıkılıyor.” diyormuşum…

En küçük isteklerimi bile sert bir şekilde ifade ediyormuşum…

Dalgın, durgun ve çok karamsarmışım…

Çok alınganmışım ve nedensiz yere öfkeleniyormuşum…

Her şeye ağlıyor ve ev içinde huzursuzmuşum…

Sürekli ayna karşısında süsleniyormuşum…

“Siz bana karışamazsınız! Çok büyüdüm ben.” diyormuşum…

Sık sık yalana başvuruyor ve okula devamsızlık yapıyormuşum…

Çok geziyor ve sürekli arkadaşlarımla vakit geçiriyormuşum…

Evde bulunduğum sıralarda; odamdan çıkmıyor, anne babamla vakit geçirmek istemiyormuşum…

Artık beni tanıyamadıklarını söylüyorlar. Hakkımda söylenen kötü şeyleri her gün duyuyorum. Bunların hiçbiri doğru değil! Neden bu kadar hata ve yanlışımı bulmaya meraklısınız? Bir de kendi yaptığınız hatalarınıza bakın; her gün yüzlercesini yapıyorsunuz; ama benim yaptığım en küçük yanlış bile gözünüze batıyor. Beni sevmiyorsunuz, bu yaptıklarınız bahane. Beyaz olan bütün hareketlerim, sizin gözünüzde kara görünüyor. Sizler bana karşı çok anlayışsızsınız.

Benim derdim bana yeter! Arkadaş grubumla bağlantı kuramıyorum, boş zamanlarda yapacak işim de yok. Canım çok sıkılıyor. Beni hep çocuk yerine koyuyorsunuz. Arkadaşlarımı seçerken bile sizin müdahalenizle karşılaşıyorum; onları tanımadan acımasızca eleştiriyorsunuz. Onlar beni sizden daha iyi anlıyorlar. İkide bir yanlışlarımı, sizin gibi, yüzüme vurmuyorlar. Onların yanında daha huzurluyum. Evimiz hapishane gibi… Evden dışarı izinsiz çıkamıyorum, çıktığımda da eve erken dönmek zorunda kalıyorum. Ayrıca yabancı ortamlar da beni sıkıyor. Bir kaç kişinin olduğu bir grup karşısında dahi kendimi ifade edemiyorum. Kimsenin beni anladığı yok zaten! Her bir olay derdime dert katıyor, boğuluyorum.

Anne babama sıkıntılarımı söylemek istiyorum; ama beni anlayacaklarını sanmıyorum. Bana biraz güvenseseydi ne olurdu sanki? Arkadaşlarımla ve onların aileleri ile tanışsalardı hayatım bu kadar kararmazdı belki. Misafir olarak gelen arkadaşımla beni niye kıyaslıyorsunuz? Benim söylediklerimin önemli olduğunu anlamaya da çalışmıyorsunuz. Hoşunuza gitmese de bazen beraber maçlara, sinemaya gidelim. Beni sevdiğinizi söylüyorsunuz; yalan değilse sinirlendiğimde benimle tartışmayı niye uzatıyorsunuz? Bana bağırdığınızda kalbimin kırıldığını, üzüldüğümü anlayamıyor musunuz? İyi anladım ki, bana güvenmiyor ve sorumluluk vermiyorsunuz. Peki size nasıl güveneyim? Odamda yalnız kalmak istediğimde, sebebini öğrenmek için beni niye zorluyorsunuz? Bir şeyler konuşmak istediğimde, niye dinleme zahmetinde bulunmuyorsunuz? Boş vakitlerimde televizyon seyretmek, internette vakit geçirmek gibi bir isteğimin olabileceğini neden kabullenemiyorsunuz? Tabiî ki kabullenemezsiniz, kabullenmeyi hayal bile edemiyorsunuz. “Ben” diye biri yokmuş gibi davranıyorsunuz. Aile içinde hepimizi ilgilendiren konularda neden düşüncelerime önem vermiyor, beni ailenin bir ferdi olarak görmüyorsunuz?

Marka giysileri istememe niye aldırış etmiyorsunuz? “Paramız yok, borcumuz var!” deyin, ben de istemem; sizi anlayışla karşılar, ayağımı yorganımıza göre uzatırım.

İlkokul öğretmenim: “Aile hayatında hayal kırıklığına uğramış kişi, yaralı bir kuş gibidir.” diyordu. Ayrıca: “Mutluluk kadar mutsuzluk da bulaşıcıdır. Bu yüzden mutlu olmayan ailelerin çocukları da mutsuz olurlar.” diyordu.

Galiba bana da mutlu olacağım sokakların yolu görünüyor.

Misbah Eratilla

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*