Erzincan’dan Almanya’ya

Risale-i Nur’u tanıyan insanın en önemli vazifesi onu başkalarına da tanıtmaktır. Büyük bir hazineyi paylaşmak gibidir bu.

İşte Almanya yolculuğu ondan sonra başlamıştı… Kemal Beyin diğer kardeşleri Nurları tanımış, hizmetler ile coşmaktadır. Kendisi kardeşleri içinde en büyükleridir. Her derse çağırılışında Kemal Bey şiddetli tepki gösterir.

Kemal Bey Erzincan Esnaf Kefalet Kooperatifi Başkanıdır. Ona göre bir çevresi vardır. Kendilerine göre içki sofraları vardır, arkadaş grubu vardır.

Kardeşlerinin baskısından ve çevrenin psikolojik etkisinden kurtulmak için bir çıkış yolu aramaya başlar Kemal Bey. Sonra bir yol bulur. Almanya’ya gidecektir.

İşçi bulma kurumuna gider. Almanya’ya yazılır. Oradaki memurlara sıkı sıkı tenbih eder:

“Sakın benim yazıldığımı kimseye söylemeyin.”

Çok zaman geçmez, Kemal Beyin Almanya sırası gelir. Hatta bu olaydan çocuklarının ve yenge hanımın dahi haberi yoktur. Bu işi büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirir. Çarşıdan bir valiz hazırlatır, doğruca Almanya’ya gider.

Artık oradan haber gönderir:
“Ben Almanya’ya çalışmak için geldim, biraderlerin Nurculuğu falan kendilerinin olsun.”
Kemal Bey bir fabrikada işe başlamıştır. Gurbetin getirdiği hüzünler ve gariplikler bir ok gibi yüreğine batar. Erzincan türküleri ve uzun havalar, müptelâsı olduğu içkinin menhus zevki…

Kemal Beyin genç bir komşusu vardır. O da Türk’tür. Ama iyi bir Nur Talebesidir.
Eskilerde bir insana eserler tanıtılacaksa, Nurcular bunu önce kendi hayatlarında gösterir, sonradan hayata hakim olan bu dâvânın muhatabına yansırdı. Yani, insan önce kendisine kabul ettirirdi.

Çünkü ”Lisan-ı hal, lisan-ı kalden üstündür” prensibini ihtiyar ederlerdi.
Kemal Bey komşusunu çok sevmişti. Giyim ve kuşamı, davranış ve muhabbeti mükemmeldi.

Henüz yeni geldiği için Kemal Bey otomobili falan yoktu. Komşusu onu arabası ile işe götürüyor ve getiriyordu.

Komşusu bu üç ay içerisinde Nurculuk ve Risale-i Nur’dan hiç bahsetmedi. O yıllarda Türkiye’den mümtaz Nur Talebeleri gelir, bir “akd-i uhuvvet” yaparlardı. Yazarlardan veya Üstadın hizmetkârlarından… Bu defa Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular gelmişti. Bunu duyan komşusu, Kemal Beye bir teklifte bulunur:

“Kemal ağabey, Türkiye’den bir abimiz gelmiş, sohbet yapacak, acaba benimle gelebilir misin?”

Kemal Bey sohbet sözünü duyduğu an hemen Nurculuk aklına gelir. Acaba yine reddettiği ve sevmediği insanlar mı?

Bu teklif karşısında yutkunur. Ama komşusunun hatırını da kırmak mümkün değildir. Neyse teklifi istemeyerek kabul eder.

Varırlar dershaneye. Kapıdan içeri girdiklerinde Mehmet Kutlular ile göz göze gelirler. Kutlular anlamıştır Kemal Beyin meşrebini. Kemal Beyin ekâbir tavrı ve yeni bir sima olması vesilesi ile, yüksek bir ton ile:

“Gel gözüm, yanıma otur bir tanışalım.”
Bu hitap Kemal Beyin hoşuna gider.
Geldiği atmosferin Nur dershanesi olduğunu anlamıştır artık.
“Kimsin, nesin, nerelisin?”
“Erzincanlıyım, adım Kemal Akar, burada bir fabrikada işçi olarak çalışıyorum, geleli üç ay oldu.”
“Oooo, daha yeni Almanyalısın?”
“Evet, yeniyim.”
“Nasıl, ortama alışabildin mi?”
“İşte alışmaya çalışıyoruz.”

Kemal Beyin bu sıcak ilgiden memnun olduğu her halinden belli idi.
Kutlular sordu:
“Sen o zaman bizim Erzincan’daki Akarlar sülâlesindensin.”
“Evet, ben onların ağabeyi olurum.”
“Bak benim samimî dostlarımdır onlar, bilhassa Sebahattin..”
Neyse bu sohbetten sonra ders başlar.
Nurlar okunur ve Türkiye’deki hizmetler anlatılır.
Kemal Bey ortamı sevmiştir. Özellikle, Mehmet Kutlular’ın ilgisi onun hoşuna gitmiştir.
Ders biter. Komşusu ayrı bir sevinç ve mutluluk içindedir.

Kutlular:
“Türkiye’ye geldiğinde gazeteye beklerim.”
“İnşallah gelirim.” der Kemal Bey.
Ayrılıp eve dönerlerken Kemal Bey kendi dünyasında bir karar verir.
“Bak Kemal, bu nurculuk senin peşini bırakmayacak, değil Almanya’ya Amerika’ya da gitsen kurtuluş yok.”

Komşusu sorar:
“Nasıl Kemal abi, ortamı beğendin mi?”
“Zaten biliyordum, memlekette bizim biraderler sık sık çağırırlardı da, ben o yüzden Almanya’ya geldim. Fakat artık kaçış yok.”
Kemal Bey bundan sonra içkiye tevbe eder. Namaza başlar ve derslere devam ederek Nur kafilesine katılır.
Memlekete mektup yazar. Durumu izah eder. ”İçiniz rahat olsun artık ben de Nurcu oldum.” Bu hale kardeşleri çok sevinir.
Ve artık hayat bir istikamet ve huzur içinde geçmeye başlar. Sonra yenge hanımı ve çocuklarını Almanya’ya aldırtır.
Bu haller artık çocuklarında ve çevresinde de yaygınlaşmaya başlar.
İşte bir Erzincan-Almanya hattı böyle güzel birlikteliğe vesile olmuş olur.

RAŞİT YÜCEL

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*