Eski devrimciler yeni devrimcilere karşı

Gezi Parkı münasebetiyle başlayan sokak hareketini iktidar kanadı “devrim teşebbüsü “ olarak niteledi. Belki de 11 Eylül devriminden sonra dünyanın birçok ülkesine musallat olmuş küresel devrimcileri ve bilhassa turuncu devrimcileri bu vesileyle hatırlayarak deşifre etti AKP kurmayları.

Neoconlar, neoliberaller, Troçkistler, global köpek balığı ve çekirge fonları, renkli devrimler, finansörleri Rotschild ve George Soros’lar, sokağa parçalattırılan iktidarlar, açık toplum enstitüleri, devrimci gençliğin yetiştirilmesinde etkin metod olarak kullanılan NLP teknikleri, Wikileaks sızıntıları ve nihayet Arap devrimleri… İktidarın on yıla yakındır sansürlediği yukarıdaki terimlerin daha fazlası, manşetlere aniden sıçradı. İktidar medyası, Yeni Asya’nın yıllardır mahiyetini izaha çalıştığı kuruluşları, teorisyenleri, global devrimin kodlarını sloganlarıyla birlikte açıklamak zorunda kaldı. Düne kadar bunları bilmezden ve duymazdan gelen bu medyanın, sosyal medya üzerinde devrime akıl hocalığı yapan meşhur Gene Sharp’tan Soros’un hocası Marksist Karl Popper’a kadar neoliberallerin kumandasındaki detayları da açıklaması küresel devrimcilerin fiyakalarını az da olsa bozmuş oldu. Büyük ihtimalle yakın bir gelecekte, aynı fonların Türkiye’nin doğusundaki Marksistlere Shevardnadze’yi kaçıran Tiflis sokak hareketlerini, Kırgızistan’daki devrimi ve Balkanlar’da yaşananların içyüzünü de bu medyada okuma imkânımız olacak. Şayet eski devrimcilerle yeni devrimciler uzlaşmaya gitmezlerse…

AKP İKTİDARI GLOBAL DEVRİMİN PARÇASI DEĞİL Mİ?

Konunun iyi anlaşılması için lütfen hafızalarımızı zorlayalım. Taksim isyanını Türk baharına benzetmek isteyenlere Başbakanımız Türk baharının 2002’de AKP iktidarıyla başladığını söylüyor. Gençliklerinden beri gerçek demokrasiye uzak yaşamışların iktidarlarını bir devrim olarak vasıflandırmaları bizce de doğrudur. 12 Eylül ihtilâlinin hazırladığı 28 Şubat süreci, meşhur 11 Eylül devrimini tetikleyecekti. 12 Eylül devrimi ANAP’ı doğurduğu gibi, 28 Şubat da AKP’yi netice verecekti. Ve nitekim 11 Eylül devrimi de BOP haritasında öngörüldüğü üzere global düzeydeki gizli-açık devrimler ve sivil ihtilâllerle iş görecek, Bulgaristan ve Azerbaycan gibi bazı ülkelerin iktidarlarını ise zahmetsizce elde edecekti. Yeni Asya, iktidar ve çevresinin duymayan kulaklarına bu dehşetli devrimlerin mahiyetini anlatmaya çalışıyordu. Çağa ışık tutan Kur’ân nurlarından süzülmüş Risale-i Nur’un perspektifiyle.  Sırbistan’da Otpor, Ukrayna’da Pora gibi kızıl örgütlerin Tahrir’deki resimlerini göstermeye çalıştıysak da, siyasal İslâmcılarımızın müttefiki İhvan, bu önemli ayrıntının ortaya çıkmasını engelledi. Arap baharını tezgâhlayan devrimcilerin Doha üssündeki çalışmalarını resimleyen haberleri yalanlayan AKP, bugün Soros ve faizci fonlardan dertleniyor. Peki bu fon sahipleri, bir yanlışlık yaparak kalkıp şu geçen on sene zarfında Türkiye’de hem siyasî partilere, hem STK’lara ve hem de “Avrupa Fonları” adı altında hükümet kanalıyla birçok sivil-resmî kuruluşa aktardıkları milyarlarca doları açıklayıverseler durum ne olur? Meselâ Soros Akiller grubunun başkanlarından Açık Toplum Türkiye Temsilcisi Can Paker’i ve hatta fonlardan gelen paraları nasıl ve nerelere dağıttığını meclis kürsüsünden açıklayan Nimet Hanım gibi hükümet üyelerini şahit göstererek, ülkemize yaptığı yatırımları bir bir açıklarsa ne olur?

Bir taraftan faiz lobilerini ve fonlarını suçlayacaksınız, diğer yandan düne kadar o fonlarda idarecilik yapan birisini bakan yapacaksınız. Kendisine bağlı onlarca ekran ve sekiz ulusal gazete ile hipnotize ederek cehalete mahkûm ettiğiniz insanlara bunları meydan meydan söyleyebilir misiniz? Uyanmış yüzde 15-20‘ye dahi bunu anlatmak fevkalâde zordur.

DEVRİM DEVRİMİN DÜŞMANIDIR

Fransız devriminden sonraki büyük devrimin teorisyeni ve pedagogu Lenin, durağanlık veya statükoyu en büyük düşman sayar. Devrim, “yenilikçilikle” beslenmezse demokrasi tarafından yutulur. Karl Popper da “Doğru yoktur” diyerek bir başka açıdan sivil devrime hareket ve motivasyon getirir. Stalin, Troçki ve Lenin ekibini tasfiye ile devrime devam eder. İzmir suikastında yargılananların çoğu Kemalist Cumhuriyetin devrimcileridir. 12 Eylülcüler 27 Mayıs’ı ortadan kaldıracaklardı. Arap krallıklarını deviren ihtilalci diktatörleri ise “Arap baharı” isimli devrim süreci temizleyecekti. Devrimin herşeyden önce kendi çocuklarını yemesi hakikatine yukarıda birer nokta ile değindiğimiz adeseden bakanlar, tarihin geniş sahralarındaki “devrim facialarını” daha net görebilirler. Ergenekon meselesinde de böyle bir gerçek olabilir. “Yeni Kemalizme” ayak uyduramayıp fosil veya dinozor olarak anılan Kemalist devrimci subayları devredışı bırakmanın ismi olamaz mı Ergenekon?

AKP’yi kuruluşundan bu yana destekleyen “ belli global medya kartellerinin” on senelik arşivlerini takip edenler, Gezi nümayişiyle birlikte aynı medyadaki ifade, şablon ve tenkit birliğiyle karşılaştıklarında şaşırabilirler. Fakat olaya tarihî açıdan; devrim mantığı, küresel konjonktür yönlerinden baktığımızda, anlaşılmayan bir nokta kalmıyor. AKP’yi 11 Eylül’le sahneye taşıyanlar “Artık değişim zamanı..” diyorlar. Eski devrimcilerin yeni devrimcilere diklenmeleri, genellikle zararlarına olmuştur.

NETİCE: Türkiye’nin yukarıda saydığımız ülkelerle kıyaslanmayacağını Taksim isyanları gösteriyor. Dinsiz Avrupa felsefesine, Kemalizm diktasına ve âlem-i İslâm içindeki nifaka karşı, Kur’ân’a dayanarak karşı duran Risale-i Nur Talebeleri ve bu çizgideki neşriyatları inşallah çapulculukla devrim gerçekleştirmeye kalkışanları da durdurdu ve durduracak. Turuncu devrimcilerin Türkiye’deki en büyük dezavantajları, Atatürkçülüktür. Hürriyet ve demokrasinin konuşulduğu mahfillerde ağza alınmayacak bir diktatörlüğü kutsayarak sokağa çıkanlar, ilmî, sosyolojik, hukukî, politik cihetlerden mücadeleyi önceden kaybetmiş durumda kalıyorlar. Mesele AKP’nin demokrasiyi, AB’yi, bilimselliği ve doğru İslâmiyeti dışlayan kadrolarına kalsaydı, devrimciler çoktan bayram ederlerdi. Ama görünen o ki, çok yakında Rabbimizin halk edeceği hadiselerle AKP devriminin de mahiyeti ortaya saçılacak. Hem devrimdeki “süreklilik” prensibi ve hem de yükselen hürriyetler güneşi “değişim vaktini” gösteriyor. Bu noktada AKP’nin millete yapacağı en büyük hayır ise demokrasiyi takip ederek adaletli bir şekilde millete gitmek olacak.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*