Etna´nın öfkesi

Baharı ve onu kucağında envaî çeşit meyvelerle takip edip bize koşan yaz mevsimlerini kim sevmez ki… Fakat bugün sizinle bir endişemi paylaşmak istiyorum… Halet-i ruhiyeme ait bir itirafı… Maksadım şu tatil arefesinde ağız tadınızı bozmak değil. Çok hususî bulup, gülüp geçebilirsiniz de. Yaz mevsimleri bazan ürkütücü bir sessizliği bağrında besliyor, zannediyorum.

Felâketler öncesindeki sessizliğe benzeyen korkutucu bir hal… Yerini yurdunu senenin yorgunluğunu çıkarmak bahanesiyle terk etmiş toplum, bu mevsimde kıyıya-bucağa dağılarak çözülüverir. Genellikle bu serazadlıktan nefisler istifade ederek, şeytanların zincirlerinden boşalmasına sebep olurlar. Güzel duygularla, dinlenmek ve kendisini manen-maddeten yenilemek niyetiyle ülkenin sağına soluna dağılan insanları bazan hayal edilemeyecek günahlar bekler.

Cemiyetin veya coğrafyanın manen en savunmasız zamanı kabul ederim bu zamanları. Bu mevsim, Rabbimizin Rahim, Cemîl ve Rezzak gibi doğrudan şükrü gerektiren isimlerinin neşir mevsimi olduğu halde; nefis, şeytan ve zındıkanın oluşturduğu ortamlarda, sebep oldukları atmosferde ehl-i iman dahi çoğunlukla şükrü unutunca, nimetlerin Sahibi bu defa Kendisini Celîl ve Cebbar isimleriyle nankörlere hissettiriyor.

Geçen Pazar akşamı, Sicilya medeniyetine ihanet edenleri Etna yeniden korkutmuş. Derinden derine öfke solumuş. Küllerini üç bin beş yüz metreye ve etrafa saçmış. Güneyliler bir taraftan onun homurtusuyla, diğer taraftan lerzelerle evlerini terk etmişler. Hz. İsa’nın (as) vekâletini dâvâ eden bir ülkede, gadab-ı İlâhîyi celb edecek davranışlara ses çıkarılmayınca, Etna konuşmaya başlamış. Tıpkı Pompeililerin çığlıklarını boğazlarında düğümleyen Vezüv gibi. Cinsel ahlâksızlıkları sabır sınırının dışına taşınca, Celîl ve Cebbar olan Rabbimiz onları iğrenç fiilleriyle tarihe ve istikbale ders olacak şekilde Vezüv’ün lavlarına yakalatmış.
İnanmayanlar, bir açık hava müzesine dönüşmüş Pompei’yi ziyaret edebilirler. Ahlâksızlığın fosillerdeki görüntüsü iğrenç ve korkunç… Pompeililerin akibetinden İtalyan halkının ders almasını istemeyen deccaliyet, burada homoseksüeller için bir TV kanalına bir ay önce müsaade etmişti.
Dedim ya, yaz gelince tüm şeytanlar, kötü ruhlar ve azgın nefisler “menhus ruhun” komutasında toplanıp insaniyete, İslâmiyete ve fıtrata savaş açıyorlar. Etna geçen sene de Temmuz ayında patlamıştı.

Akdeniz sahillerinde aynı menhus ruh insanlığa gel, gel diyor. Hakikaten güzel yaratmış Rabbimiz. Deniz, tabiat ve bol meyve… Fakat bazıları bu sahillerde insanlıklarını kaybetmeye başlayınca, yine nimetlerin Sahibi zaman zaman Kahhar ismini konuşturmuş. Pompei’den Grek sahillerine ve oradan Akdeniz kıyılarımıza hayalî bir seyahatte bulunduğumuzda, bu sahillerde kurulmuş yüzlerce şehrin onlarca defa harab olduğunu görüyoruz. Aspendos’tan Mersin’e, Antalya’ya, Sodom ve Gomore’ye uzanan çizgideki bozulmanın birinci sebebi genellikle “cinsellikteki sınırsızlık” olarak gösteriliyor.

Avrupa ve Amerika’daki hürriyet ortamları ailelere, ahlâksızlık akımlarına karşı kendilerini koruma ve müdafaa imkânını nisbeten veriyor. Ahlâksızlığın zamanı, mekânı ve şartları önceden belirlendiğinden, karşı koymak isteyenler bu tehlikeden biraz daha korunmuş oluyorlar. Aileler on beş yaşına kadar çocuklarına istedikleri terbiyeyi ve inanış biçimlerini verebiliyorlar. Ayrıca bilhassa Avrupa’da Alpleri aştıktan sonra iklim gibi insanlarının da soğuduklarını görürsünüz. Bu da Akdeniz sahillerindeki felâkete buradaki halkların uğramamasına bir sebep olabilir.

Güney Anadolu sahillerindeki harab olmuş şehirleri “kültürel veya turistik” zenginlik addederiz. Nisbeten doğrudur. Fakat bu harabelerden insanlığın gerekli dersi almasına fırsat tanımayız. Ege sahillerimiz ve nihayet Marmara… Kaç defa denize gark olduğunu asla seslendirmeyiz.. Seslendirilirse ne olur? İnsanlığı yeniden “hayvanlaştırma sürecine” sürükleyen komiteler kaybedeceklerinden buna imkân vermezler. Belki tarihte de böyle olmuştur. Pompeilileri, Sodomluları veya Aspendosluları birileri ikaz etmek istemiştir. Tıpkı Hz. Lût gibi. Ama menhus ruh buna imkân vermemiştir.
İstanbul’un ekranlara yansıyan resimlerini görünce de ürktüm. Bazı TV kanallarına göre başta İstanbul olmak üzere Anadolu adeta bir diskotek. Ekranlarda iffete karşı başlatılan savaşın maalesef bazı resmî mahfillerce de desteklendiğini okuyunca korkum artmaya başladı. Doğrusu, sefahet, fuhuş ve ahlâksızlığın tüm çeşitleri neredeyse resmî himayeye alınmak isteniyor.

İşin acı tarafı, başta sivil toplum örgütleri olmak üzere, ilim adamları ve Türk milletinin beden ve ruh sağlığını korumakla vazifeli kurumlarda “tık” yok.
İşte şen yaz mevsiminde hakikati bilenler de tatil bahanesiyle vazifelerini yapmazlarsa tık-nefes olmuş dünyanın hali perişan. Yerin merkezinde biriken öfkeyi İstanbul ve Şam vazifelerini yaparak dindirmezlerse, öfkenin Etna’ca, Vezüv’ce veya umumî bir ihtizazla dışarıya çıkma ihtimali var. Menhus ruh bunu bildiği için, İstanbul ile Roma’nın nefesi üzerinden kalkmak istemiyor.

Şu yaz tatilinde inanıyorum ki, insaniyet düşmanı ahlâksız ve menhus ruh daha fazla mesai yapacak. Ya Müslümanlar ve tabiî ki Hıristiyanlar? Unutmayalım ki, Pompeililer de, Sodomlular da İstanbul gibi yavaştan yavaşa başlamışlardı. Ahlâksızlık süreci başlamış olmasın. Öyle olursa sonuncu durağın neresi olacağını artık biz tayin edemeyiz. Allah muhafaza….

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*