Ey mü’mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam!

Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin…
(Uhuvvet Risâlesi’nden)

“Mü’minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin.” (Hucurât Sûresi, 49:10.)

“Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir.” (Fussılet Sûresi, 41:34.)

“…öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler—Allah ise iyilik yapanları sever.”
(Âl-i İmrân Sûresi, 3:134.)
Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimâiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.

Şu hakikatin gayet çok vücuhundan altı vechini beyan ederiz.

BİRİNCİ VECİH
Hakikat nazarında zulümdür.
Ey mü’mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam! Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.

Aynen öyle de, sen, bir hane-i Rabbâniye ve bir sefine-i İlâhiye olan bir mü’minin vücudunda, iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi, dokuz değil, belki yirmi sıfat-ı mâsume varken, sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adâvet bağlamakla o hane-i mâneviye-i vücudun mânen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şenî ve gaddar bir zulümdür.

İKİNCİ VECİH
Hem hikmet nazarında dahi zulümdür. Zira malûmdur ki, adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar. İkisi, mânâ-yı hakikîsinde olarak beraber cem olamazlar.

Eğer muhabbet, kendi esbabının rüçhaniyetine göre bir kalbde hakikî bulunsa, o vakit adâvet mecazî olur, acımak suretine inkılâp eder. Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslâhına çalışır. Onun için, nass-ı hadisle, “Üç günden fazla mü’min mü’mine küsüp kat-ı mükâleme etmeyecek.” Eğer esbab-ı adâvet galebe çalıp, adâvet, hakikatiyle bir kalbde bulunsa, o vakit muhabbet mecazî olur, tasannu ve temellük sûretine girer…

Mektûbat, 22. Mektub, 1. Mebhas, s. 253

LÛGATÇE:
uhuvvet: Kardeşlik.
nifak: 1- Görünüşte Müslüman gibi davranıp aslında kâfir olma, iki yüzlülük, münafıklık. 2- Ara bozukluğu.
şikak: Uyuşmazlık, anlaşmazlık, bozuşma.
adâvet: Düşmanlık.
haset: Kıskançlık, çekememezlik.
insaniyet-i kübrâ: En büyük insanlık.
hayat-ı içtimâiyece: Toplumsal hayat açısından.
merdut: Reddedilmiş.
vücuh: Vecihler, yönler, yüzler.
vec(i)h: Yüz, yön, tarz.
gark: Suya batma.
ihrak: Yakma.
Hane-i Rabbâniye: Allah’a ait olan ve O’nun terbiyesindeki ev.
Sefine-i İlâhiye: İlâhî gemi, Allah’ın gemisi.
sıfat-ı mâsume: Masum sıfat.
hane-i mâneviye-i vücud: Vücudun manevî evi.
şenî: Fena, kötü, çirkin.
kat-ı mükâleme: Konuşmayı kesme.
tasannu: Yapmacık hareket.
temellük: Dalkavukluk.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*