Eyüpsultan gençliği

Geçen haftasonu Eyüpsultan’da bir dersanede gençlerle birlikteydim. Gençler, Risale-i Nur okuyarak zihinlerini ve ufuklarını geniş tutuyor. Üstelik geleceğe dair planlarını bizimle paylaşıyorlar…

Onlara nasihat etmek ve nutuk çekmek yerine dinlemeyi tercih ettim. Ne kadar berrak ve idealist düşünceleri var.

Gençlerle övündüm.

*

Dışarı çıktığımda farklı gençlik realitesi ile karşı karşıya kaldım. Tabiî ki, herkesin kendi hayat hakkı ve tercihleri olabilir. Ayıplamıyorum. Zira kimi bilerek bu kıyafetleri giyiyor, kimi de moda denen rüzgârdan etkileniyor.

Ancak şu var ki, uzun yıllardan beridir bu ülke gençlerini yoldan çıkarmak için var güçleriyle çalışan “komita”cılar, henüz istediklerini tam olarak elde edebilmiş değil.

RAKSEDEN KIZLAR

Bediüzzaman Hazretleri o dönemin genç kızların içine düştüğü durumu “manevî bir sinema” ile görmüş, hatta kabirde yaşadıkları binbir azabı, gözyaşları içinde ruhunda hissetmişti.

Üstad Şuâlar adlı eserinde şöyle diyor:

“Bir zaman, Eskişehir Hapishanesi’nin penceresinde bir Cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden manevi bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli-altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar.

“Ve on tanesi, yetmiş/seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar… kat’i müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: ‘Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.’“ (a.g.e., s.198)

GENÇLİK YAZI, İHTİYARLIK GÜZÜ

Bediüzzaman Hazretlerinin gördüğü hakikatti, hayal değil.

“Nasıl ki, bu yaz ve gülün ahiri (sonrası) kıştır; öyle de gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehli dalâlet ve sefahatin elli-altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr/ı meşrû keyiflerine nefretle teellümlerle ağlayacaklardı…” diyordu. (a.g.e.)

*

Gençler bir beş yıl sonrasını düşünse ve hayatını ona göre planlasa ne çok şey kazanacaklarını şimdiden bilmeliler.

Zaman zaman bir sosyal medya aracı olan “facebook” bile 3-5 yıl öncesinin fotoğraflarını paylaştığı zaman bile “Zaman ne çabuk geçmiş. Daha dün buradaydık, şimdi burada” demekten kendimizi alamıyoruz.

Kuşku yok ki, gençlerin bu zamanda işi hayli zor.

Ümit ediyoruz ki, tam bir sorumluluk gerektiren hayat sınavını başarıyla verirler.

BİR TENBİH

Her güzel, güzelliğini sever ve muhafaza etmek ister. Madem güzellik bir nimet, şükredilse manevî olarak ziyadeleşir.

Şükredilmezse ne olur? Çirkinleşir.

Eğer akıl ve güzellik, günahları kazanmak ve çirkin işlerle harcanırsa, o nimet, küfran-ı nimet olur.

O fani, beş-on senelik güzelliği ebedileştirmek İslâm terbiyesiyle mümkün. Böylelikle o geçici güzellik, manen baki kalır.

Yok eğer, başıboş bozuk para gibi harcarsa, ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale maruz kalıp, kalan ömrünü ağlayarak geçirir.

DERS VEREN GENÇLER

Eyüpsultan’da gördüğüm gençler beni ümitlendirdi, şevk verdi. Ben onlara ders verecekken asıl onlar bana ders vermiş oldu.

Sefahat ve dünyevî zevkleri öteleyen, “ebedî saadetleri için iman hakikatlerine sarılan” bir gençlik geliyor.

Gönülden kutluyor ve gözlerinden öpüyorum onları.

Bu gençlere yürekten selâm olsun!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*