Eyvah, çocuklar namaz kılacak!

Okumuş yazmış insanların İslâm dininden ürkmeleri, onların ‘doğru İslâm’ı tanımadığını gösterir, ama aynı zamanda bütün Müslümanların üzerinde ağır bir “güzel örnek olma sorumluluğu” olduğunu da… “Bütün dünyada ‘İslamofobya/ İslâm korkusu’na karşı çalışmalar yapılması gerekir” derken, halkın ekserisinin Müslüman olduğu Türkiye gibi ülkelerde bile benzer çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu unutmamak lâzım.

TBMM’de kabul edilen ve eğitim yılını 4+4+4 şeklindeki uygulama ile 12 yıla çıkaran yeni kanuna göre ‘ortaokullar’da seçmeli olarak Kur’ân dersi ve Peygamberimizin hayatı okutulacak. Şimdiye kadar 12 yıl ve hatta daha fazla “zorunlu eğitim” isteyen çevreler, bu defa “Böyle bir eğitim sistemi dünyanın hiçbir gelişmiş demokratik ülkesinde yok” demeye başladı. (Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet, 31 Mart 2012) Doğrudur, böyle bir eğitim sistemi (en azından bu güne kadar uygulanan şekliyle) dünyanın hiç bir yerinde yok; ama bu farklılık okullarda Kur’ân öğretileceği için değil, eğitimin temelinde ‘Kemalist anlayış’ olmasından kaynaklanıyor. Düşünün ki, beden eğitimi ve matematik dersine kadar bütün dersler ‘Kemalist anlayış’a uygun olmak zorunda. Böyle bir eğitim sistemine, değil ‘demokratik ülkeler’de, her hangi bir ‘ülke’de rastlanabilir mi?

Maalesef bazı aydınlarımız da okullarda okuyan çocuklarımızın namaz kılabileceklerinden dolayı endişeye kapılmışlar. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh (Güç ve kuvvet ancak Allah’tandır.) Çocuklarımızın namaz kılma ihtimalinden korkan çevreler, çocuklarımızı yutmaya çalışan her türlü kötülük ve musîbet karşısında acaba niçin sessiz kalırlar? Yani bir çocuğun namaz kılma ihtimali ya da kılması, onun ‘çete’lere katılmasından daha mı kötüdür? Elbette maksadımız ‘namaz’ ile ‘çete’ciliği kıyaslamak değil, ama başka ne diyebiliriz? Namaz kılan bir çocuktan ya da gençten kim ne zarar görür? Böyle bir çocuk, ailesine ne gibi zarar verir? Okullarda açılmasını umduğumuz, talep ettiğimiz ve beklediğimiz ‘mescid’lerin eğitime ne gibi zararı dokunabilir?

Lütfen, gerçekleri görelim. Barış dini olan İslâmiyetin öğrenilmesi ve öğretilmesinden hiç kimseye bir zarar gelmez. İtiraz etmek isteyenler, bu dinin “doğru bir şekilde” öğretilmesini talep etsinler. Kendi çocuğunun ya da bütün çocukların namaz kılmasından ya da Kur’ân okumayı öğrenmesinden ürkenler, ‘sinek’ ısırması korkusuyla kendisini uçuruma atan kişiye benzemez mi?

Tabiî ki Kur’ân öğrenme ile ilgili maddenin uygulamasının nasıl olacağını bilemiyoruz, ama Kur’ân ve Peygamberimizin (asm) hayatını doğru bir şekilde öğrenen çocuklarda ve gençlerde bir değişiklik olacağı muhakkak. Ancak bu, ‘aydın’ları korkutup ürkütmesi gereken bir değişim değil. Olsa olsa çocuklar anne babaya karşı daha saygılı ve hürmetkâr olur. Sadece soracakları yeni sorularla onların ‘ezber’lerinin bozulmasına sebep olabilir, ki bu da fena bir şey olmasa gerek!

Bazıları da, yeni sistemde öğretmenlerin yetmeyeceğinden ve ‘cami imamları’nın okullarda derse gireceğinden endişeye kapılmış. Yapmayın, hayalî korkular üretmeyin. ‘Cami imamı’ dediğiniz kişiler ihtiyaç duyulduğunda okullara gidip Kur’ân öğretse, Peygamberimizin (asm) hayatını anlatsa ne zarar gelir? Ki, bu görevlilerin camilerde yaptığı da zaten bu. Hani, ‘ihtisas’a, uzmanlığa saygılı olacaktık?

Çocuklarımızın Kur’ân öğrenmesine, namaz kılmasına ve okullarda mescid açılması taleplerine ‘eyvah’ değil, ‘eyvallah’ diyelim…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*