Eyyûbî bakış

Gençliğin, sağlığın, zevkin, dış güzelliğin, başarının kutsandığı günümüzde hastalık, musibet, sıkıntı ürküp de kaçılan düşmana dönüştü; aman benden uzak dursun ölüm, dertler değmesin, elemler uğramasın yanıma… Neme lâzım üzüntü, ne gerek var hüzne; zevkin gökkuşağı altında steril sokaklarda, geniş caddelerde, büyük avm’lerde gezmek, siyasetle, sporla uğraşmak varken.

Varsa da yoksa da yaşamak; rahat, zevkli, eğlenceli, şehvetli, şöhretli, servet içinde yaşamak. Tek yönlü, tek renkli, tek düze bir hayat; gamsız, düşüncesiz, hakikatsiz, hikmetsiz silik bir yaşam…

Bu devrin kutsalına kurban gidiyor nice latife, nice cihâzât, nice ince kabiliyetler… Bulunduğu günü bütünüyle “rahat yaşamak”a hasretmek hayatı heder ediyor, Daraltıyor hâlbuki.

“Hayat, musibetlerle, hastalıklarla tasaffî eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakkî eder, netice verir, tekemmül eder; vazife-i hayatiyeyi yapar.”

Musibet renklerle, hastalık seslerle hayatın kemâl bulduğunu nasıl anlatılır, nasıl kavratılır; uyutucu ve uyuşturucu eğlencelere, zevksiz zevklere düşmüşlere. Akıl ve kalp arasında medeniyet fantezileriyle açılan derin uçurum birkaç kürek toprakla kapatılabilir mi?

“Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuddan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider”

Yokluğa yakın yürümek; bugün var olan algılayış ve anlayış. Dar düşünceler, güdük duygularla; geniş caddelerde yürümek, rahat evlerde yaşamak, geniş arabalarda hızla gitmek ne anlam ifade eder ki? Bir küçük musibette kartondan kuleler yerle bir oluyor, bir hastalıkla sağlık sağlamlığını yitiriyor, bir elemle varlık alev gibi yanıyorsa; bin yıl bile yaşamışlık ne ifade eder?

“Musibet zamanı uzundur, uzun bir ömür gibi hayati neticeler verdiği için uzundur.”

Kısacık cümlede ne uzun ve derin mana…

Diyetlerle, cilt bakımlarıyla güzel, uzun ve başarı dolu bir ömür için çalışanlara bu iksir fayda verir mi; kulluk kimliği kaymışlar için çok zor. Zordaki kolaylık kolaylıktaki zorluğu görmeyenler, zahmette rahmeti rahmette zahmeti bilmeyenlere ne güç bu gerçeği anlatmak.

“Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değillerdir.”

Eyyubî bakışla hastalıklara bakan, musibetlere nazar eden, akılla kalp arasında sağlam köprüler kuran bahtiyarlardır:

“Hazreti Eyyub Aleyhisselâm, münacatında istirahat-ı nefs için duâ etmemiş, belki zikr-i lisânî ve tefekkür-ü kalbîye mani olduğu zaman ubudiyet için şifa talep eylemiş.”

Zikrin tazeliği, gönlün gençliği için ne kadar duâ edilse, ne kadar gayret edilse, ne kadar yaşansa azdır; böyle bir başarı kaç ömre bedeldir, kaç dünya hayatına denktir? Dimağın bütün meşguliyeti, zihnin bütün kıvrımları bunla dolsa—derin menfezleri doldurmak için-–yine de yeridir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*