Ezan

Müslümanları namaza davet eden ‘ezan’ yeni bir tartışmaya daha konu oldu. İddiaya göre geçtiğimiz Cuma günü Suruç’taki “demokratik çözüm çadırı”nda kılınan Cuma namazında “Kürtçe ezan” okunmuş. İddianın duyulmasıyla birlikte her camiadan tepkiler geldi. Sonrasında da “Kürtçe ezan okutuldu” denilen ‘çadır’sahipleri de bunu inkâr etti. Şimdiye kadar “Kürtçe ezan”a sahip çıkan da olmadı.

Tabiî ki gerçekte nelerin olduğunu bilemiyoruz. “Hayır, okutulmadı” denildiğine göre (okutulmuş olsa bile, sahıp çıkılmadığı anlaşılıyor) aksi yönde ısrara gerek yok. Ancak bu tartışma ve sonrasınında yapılan açıklamalar, milletimizin Ezan-ı Muhammedîye ciddî anlamda sahip çıktığını göstermesi bakımından önemlidir.
Milletin tasvip etmediği anlayışların, ilk iş olarak Ezan-ı Muhammediye ile kavga etmesi, onu başka dillerle okutması; daha doğrusu aslıyla okutmak istememesi tesadüf olabilir mi? Oysa ezan, İslâmın şeairlerindendir ve değiştirilmesini kabul etmek mümkün değildir. (Şeair ‘âdetler, İslâm işaretleri, İslâma ait kaideler’ anlamına gelmektedir. Allah’ı anmak, hamdetmek, ezan okumak, İslâmî kıyafet gibi alâmetlere şeair-i İslâmiye deniyor. Şeairin ilânı, İslâmın manen tebliğidir. Onlar üzerinde Asr-ı Saadet’ten şimdiye kadarki bütün Müslümanların hakkı vardır. Minareler, mezar taşları, medreseler, bu manada birer İslâm nişanıdır. Bize Allah’ı, Kur’ân’ı, İslâmiyet gerçeğini hatırlatır. Bkz.: www.sorularlarisale.com)
“Kürtçe ezan” tartışması ister istemez “Türkçe ezan” tartışmasını da hatırlattı. Unutanlar ve belki de ilk defa duyanlar için ifade edelim ki, Türkiye’de 18 yıl “Allahuekber” diyerek ezan okumak yasaklanmış, onun yerine “Tanrı uludur!” denilmek suretiyle zorla “Türkçe ezan” okutturulmuştur. Kim mi yapmış bunu? Tabiî ki “millete rağmen” her işin altında imzası olan “Tek parti” devrinde, yani CHP iktidarı döneminde uygulanmış bu yasak.
1932 yılından itibaren Arapça ezan okuma yasağı getirilmiş, 1939 yılından itibaren de bu kanuna uymayanlara (yani, Ezan-ı Muhammediyi Arapça aslıyla, ‘Allahuekber, Allahuekber’ diyerek okuyanlara) para ve hapis cezası getirilmiştir. 1932 yılında yasaklanan, 1939 yılında okuyanlara cezai müeyyide getirilen Arapça ezan üzerindeki müdahalelerin hiçbir geçerli sebebi olmadığı bellidir. Neticede, 17 Haziran 1950 tarihinde yürürlüğe giren yeni bir kanunla Türkçe ezan okunması mecburiyeti sona ermiş, Ezan-ı Muhammedî hürriyetine kavuşmuştur. (Ayrıntılar için bkz. Köprü Dergisi, Bahar 1999 [ 66. Sayı ])
Hatırlamak ve hatırlatmak lâzım ki, bu hayırlı işin altında da Demokrat Parti ve merhum Adnan Menderes’in imzası vardır. CHP’nin ‘tek parti’ devrini sona erdiren genel seçimlerin 14 Mayıs 1950 tarihinde yapıldığını akıldan çıkarmayalım. CHP’yi deviren DP’nin ilk iş olarak “Arapça ezan okuma yasağını” sona erdirmek için adım atması da her halde gözden uzak tutulamaz. Bir yıl değil, bir aylık bir sürede bu konuda cesaretle adım atmış ve CHP’nin dahi itiraz edemeyeceği bir surette ezanı hürriyetine kavuşturmuştur. Bu kararlı, cesaretli ve gecikmeyen adımlarından dolayı ezan hürriyetine sebep olanları bir daha rahmetle analım.
Bunları hatırlatırken, ezan yasağını kimlerin ve ne zaman koyduğunu da akılda tutalım. “Milli Şef” ya da “İkinci Adam” hayattayken yeni iktidar olan bir siyasî hareketin bu cesaretle adım atması sıradan ve basit bir iş olmasa gerek. Belki canlarıyla ödediler, ama milletimiz onları her zaman rahmetle hatırlıyor. Mekânları cennet, cesaretleri de günümüz siyasetçilerine örnek olsun…
Tarih de göstermiştir ki Ezan-ı Muhammedîyle ‘kavga’ edenler hiçbir zaman galip gelememişler. Allahuekber, Allahuekber nidaları semalarımızdan hiç eksik olmasın inşâallah…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*