Fail-i meçhullere dair

Image
Almanya ile Türkiye´nin yakın tarihlerini, problemlerini ve dünya siyasetindeki handikaplarını dikkatli ve ciddî bir şekilde karşılaştıranların, fazlaca benzerlikler bulacağını düşünüyorum.

Osmanlının son zamanlarında başlatılan “Ermeni ve Rum düşmanlığının” bugünkü Almanya´da Müslüman ve Türk aleyhtarlığı olarak devam ettiğini söyleyemez miyiz? İkinci Dünya savaşını müteakiben Almanya´da düzenlenen “Antisemitizm” kanununa paralel olarak bizde çıkartılan 5816 no´lu kanunu da benzerliklere ekleyebiliriz. Osmanlı veya Türkiye ifade edemese de “İslâm bayraktarı” olduğu dünyaca teslim edilirken, Almanya´nın da İsevîliğin bayraktarı olduğunu kimsecikler inkâr edemez. Birisi Asya´da “insanî değerleri” yükseltme peşinde, diğeri Avrupa´da… Askerliğe düşkünlükleri ile fazlaca siyaset bilmemelerini de bir kenara kaydedebiliriz. Tartışılabilir olsa, yukarıda saydığımız benzerlikler zincirini daha da uzatabiliriz.

Son senelerde, gerek Türkiye´de ve gerekse Almanya´da ve kısmen de olsa diğer AB ülkelerinde işlenen bazı cinayetlerdeki “ortak hedef” de ayrı bir benzerliği ortaya koyuyor.

Türkiye – AB veya Almanya münasebetlerindeki iyileşme süreci hangi merkezleri rahatsız ediyorsa, aniden “fail-i meçhuller” sökün ediyor. Bu cinayetlerin Almanya´da daha çok “kundaklama” suretiyle meydana geldiğini, meşhur Mölln ve Solingen yangınlarını hatırlayanlar daha iyi bilirler. Bu son Ludwigshafen yangını da eski cinayetleri tedaî ettirince, ister – istemez istifhamlar zihinlerde sıralanıveriyor. Herne´deki yangın öncesi ve sonrasında duvarlara yazılan “Pis Türkler! Sizi yakacağız!” kelimeleri, bu yangınlarda araştırmanın hakikî faillere ulaşamaması ve netice itibariyle hadiselerin “ırkçı milliyetçilere” yıktırılmaya çalışılması, Türkiye´deki fail-i meçhulleri hatıra getirmiyor mu?

Malatya hadisesi ve rahip cinayeti öncesinde “Hıristiyan düşmanlığı” yapan medyaya paralel olarak, Almanya´da, başta Bild Gazetesi olmak üzere, o çizgiye yakın gazete ve kanallar Türkleri ve Müslümanları rencide eden karalamalara girmişlerdi. Türkiye´deki belli bir medyanın Hıristiyanlık ve AB karşıtı propagandalarından kısa bir süre sonra cinayetler zinciri başlamıştı. Hrant Dink cinayeti bu kareye girse de, boyutları itibariyle daha derin ve geniş bir alanı kapsar.

Avrupa´da; Papa suikastından Hollandalı Van Gogh´a uzanan çizgideki cinayetlerin aydınlatılamayışı; hem Türkiye´de ve hem de Almanya´da; kültürlerarası savaşı, Türkiye´nin AB´ye girmesini engelleyişi; AB´nin bir medeniyet projesi olma yolundaki yürüyüşü ve dünya barışına mani olmak isteyen güç merkezleriyle ilgili bir hadisedir. Kanaatimizce; aslen dinsiz, tahripkâr, global ve insanî değerleri yıkmayı hedefleyen cereyanlar, her iki coğrafyada da olayları ırkçılığa boyuyorlar. Almanya´da Türk ve Müslümanları Hıristiyanlık ve ırkçılık duygularıyla yok etmek isteyen bir kişinin halkta olduğuna inanmıyoruz… Türkiye´de de Türk ve Müslümanlardan oluşan bir kesimin cinayete varacak derecede AB´ye ve Hıristiyanlara düşman olabileceğini sanmıyoruz. Bir merkezin her iki ülkede de aynı metodu kullandığını varsaymak, akla daha yatkın görünüyor. Türkiye´deki ırkçı hareketlerin; Fransa´da Kuzey Afrikalılara, İngiltere´de Hint kökenlilere, Hollanda ve Belçika´da bilhassa Faslılara ve Almanya´da Türklere karşı yürütülen hareketlerle eşzamanlı olmasını başka tarzda ifade etmek hakikaten güçtür. Avrupa´daki “İslâmî azınlıklara” karşı yürütülen düşmanlığın Türkiye´de de AB ve İsevî din adamlarına yöneltilmesi; global dinsiz hareketin “kültürler arası savaş” projesinin uygulanmasından başka ne olabilir ki…

Ne Almanya ve Avrupa polisi, ne de Türk emniyeti söz konusu cinayetleri aydınlatmaktan âciz değillerdir. Fakat, küfr-ü mutlaka dayanan söz konusu global dinsiz cereyanlar, musallat oldukları yerlerdeki “demokratik işleyişi” bozarak, cinayetlerini gizleyebiliyorlar. Onlarla ancak Kur´ân´a, ve Kur´ân´dan kuvvet alan hakikî Hıristiyanlık değerlerine dayanılarak mücadele edilebilir. Onların panzehiri Allah´a iman, güzel ahlâk ve insanî değerlerin inkişafıdır. Polisiye tedbirler, ancak bu söz konusu değerlere isnad ile müsbet netice verebilir. Hakikî Alman ve Türkler, yani Hıristiyan ve Müslümanlar dinsizlerin bu oyununu fark etmişlerse de mahiyetini anlayamadıkları için henüz neticeyi net göremiyorlar.

Devam edeceğiz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*