Farklılıkları hizmete tevcih etmek

Asıl olan tesânüdü, kardeşliği muhafaza ederek îfâ-i hizmette bulunmak… Asıl hüner ihlâsı, uhuvveti, birlik beraberliği güçlendirerek, hedefe doğru yol almak… Doğru olan, tavsiye edilen, mesleğimizin esasları olan ihlâs ve uhuvveti zedeleyecek hâl ve tavırlardan uzak durmak… Tesanüdü, insicâmı, dayanışmayı haleldar edecek söz ve hareketlerden kaçınmak olmalı…

 

Nur hâdimlerinin öncelikli vazife ve sorumlulukları bunlar olmalı. Bunları yaptıktan sonra, sâir vazife ve yükümlülükler gelir.

“Tesanüd bozulursa, hayatın tadı kaçar” diyor Üstadımız. Yani birlik beraberliğin, dayanışmanın, yardımlaşmanın olmadığı bir yerde herhangi bir hizmetten bahsetmek mümkün değil. Üstlendikleri kudsî dâvânın hatırına birbirine gerekirse canını, ruhunu fedâ etmekle mükellef olan insanların, birbiriyle itişip kakıştığını düşünüp, böyle bir ortamda herhangi bir hizmetten bahsedilir mi?

Mânevî hizmetlerimizin temelini, omurgasını teşkil eden ihlâs ve uhuvvet şu veya bu şekilde zedelendiği zaman, herşey bitmiş demektir. Bir araç için motor ve benzinin önemi ne ise, hizmet-i Kur’âniyede bulunan zevât için de ihlâs ve kardeşliğin önemi odur. Bunlarda basit bir kırılma, küçücük bir sapma, çoğu zaman tâmiri mümkün olmayan tahribatlara sebep olur. Böyle olduğu için Üstad; “Yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi, ihlâsı bozacak esbabtan çekininiz” diyor.
Bilindiği gibi, hizmetlerimizin devamlılığı ve etkinliği bakımından, dâhilî sulh ve insicâm önemlidir. Kardeşliğin, ihlâsın, birlik beraberliğin hükümfermâ olduğu bir ortamda yapılacak hizmetlerin standardı ve faaliyeti her zaman yüksek düzeydedir. Böyle ortamlarda ortaya konulan hizmetler hâliyle kolayca hârice de taşar, oralarda da hükmünü icrâ eder. Ama insicâmın bozulduğu, ihlâsın, uhuvvetin zedelendiği ortamlarda kin, garaz, tarafgirlik hükümfermâ olur ki böyle bir zeminde değil hariçte, dahilde dahi beklenilen hizmetler olamaz.

Bu durumu çok iyi farkeden Bediüzzaman, öncelikle dâhilî insicam ve tesânüde dikkatleri çekmiş, ihlâs ve kardeşliğin sağlanması için gayret sarfetmiş, talebelerine ısrarlı telkin ve tavsiyelerde bulunmuş. Bu noktada kendisi nümune-i imtisâl olmuş; “Bin haysiyetim olsa kardeşlerim arasındaki uhuvvete feda ederim” demiş. İstemeyerek de olsa mizaç ve meşrep farklılıklarından kaynaklanan bazı kırgınlıklar ve nazlanmaları gördüğünde, basit gibi görünen bu hallerin dahi hizmetlerimize zarar verebileceğine dikkatleri çekmiş ve en kısa zamanda bu gibi durumlara son verilmesini sağlamıştır.
Çok basit gibi görünen incinme ve gücenmelerin dahi, üstlendiğimiz kudsî dâvâmız açısından bazan tamiri mümkün olmayan zarar ve ziyanlara sebep olabileceği ihtimalini göz önünde bulunduran Üstad; “Saatimizin zembereğine ve gözümüzün hadekasına gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir” der, bu gibi durumlara meydan verilmemesi noktasında talebelerini zaman zaman ikaz ederdi. Hatta bazan feverân ederek; “Eyvah, eyvah, çabuk barışın” ihtarında bulunurdu Bediüzzaman.

Bu şefkat ve hoşgörü sayesinde Bediüzzaman; mizaç, meşrep farkı gözetmeden bütün talebelerini kucakladı. Onlara tebrik, takdir ve iltifatlarda bulunarak, hepsini şahs-ı mânevîyi temsil eden müşterek havuzda bir araya getirdi. Ve bu sayede saff-ı evvel dediğimiz o kahramanlar birbirlerine kenetlenerek destanlar yazdılar, emsâlsiz hizmetlere imza attılar.

Akıllara durgunluk veren hizmetlerde öncü olan o kahramanlar belki de her birisi farklı çevrelerden, değişik zeminlerden gelmişlerdi. Farklı mizaç ve meşreplere sahip bu ağabeylerden bazıları belki Bediüzzaman ve eserleriyle yeni tanışıyorlardı. Durum böyle olduğu halde Bediüzzaman, bu görüş ve düşünceleri bir zenginliğe, hizmet açısından bir fırsata tebdil etme maharetini göstermiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*