Fedakârlık

Fedakârlık, kişinin kutsal değerler ve insanlık için nefsinin arzularını reddetmesi, hakkından vazgeçmesidir.

Fedakârlığı ikiye ayırabiliriz: İlki hak ve hakikat için yapılan hakikî fedakârlık, diğeriyse minnet ve takdir kazanmak için yapılan gösterişte fedakârlık. Hakikî fedakârlık ki, şahsî çıkar aramamak, hak ve hakikat için, şahsî menfaatlerini gözardı etmektir. Üstad Bediüzzaman’ın övgüsüne mazhar olan Zübeyir Ağabey hakikî fedakârlığa modeldir. “Hakikî fedakâr Zübeyir, en lüzumlu ve hizmete şiddetli ihtiyacın zamanında buraya imdada geldi.”1 Bu fedakârlıkta ki ölçüyü de yine Zübeyir Ağabeyin bir düsturundan algılayabiliriz: “‘Hizmet, hizmet’ derken şahsî dersini unutanın, hizmeti muvakkat olur.” Gösterişte fedakârlık ise çevresindeki insanlarda kendisine karşı minnet ve takdir duygularını uyandırmak arzusuyla yapılan fedakârlıktır. Bu fedakârlık insanın fıtratına uygun olmamakla beraber böyle bir fedakârlık içinde olan kişi insanların ilgisini, sevgisini ve övgüsünü ararken merdiven basamakları gibi ruhu yıpranacaktır. Bu fedakârlıktan kaçınılmalıdır.

SEVDALAR, FEDAKÂRLIK İSTER

Bugün toplumlarda bir çok sorunun kökeni fedakâr olamamaktan kaynaklanır, çünkü Allah’ın rızasını kazanmak için kesinlikle bu yüksek ahlâkı kazanmak gerekir. Fedakâr olan kişi insanlara yardımcı olur, kendinden birşeyler verir, bencil değildir, karşısındaki insanı da düşünür, diğergâmdır, İslâm’ı doğru bir şekilde yaşar ve anlatır.

Asr-ı Saadetten bu yana başta Sahabe Efendilerimiz ve diğer mü’minler, fedakârlık nedir, kimler için yapılmalıdır gibi sorularımızı cevaplamışlardır.

Allah resûlü (asm) her güzellikte olduğu gibi fedakârlıkta da bizlere en büyük örnektir. Hz. Ayşe (ra) validemiz; “Peygamberimizin (asm) vefat ettiği zamana kadar üç gün üst üste doymadık. İsteseydik doyabilirdik, ama başkalarını kendimize tercih ettik” buyurarak mü’minlerin nefislerini kendi nefsimize tercih etmemiz gerektiğini vurgulamıştır.

Hz. Ebu Bekir es Sıddik (ra) fedakârlık timsali olarak Allah’a şöyle duâ etmiştir: “Cehennemde vücudum büyüsün tâ ehli imana yer kalmasın.”2

Muhacirler, Medine’ye hicret ettiklerinde, Ensar varlıklarının yarısını bölüp Müslüman kardeşlerine vermişlerdir.

Aklı kesen bir Müslümanın, dini, kardeşleri ve dâvâsı için kazancından, zamanından, rahatından, uykusundan fedakârlık göstermelidir. Zira kâinattaki işleyişe baktığımızda Cenâb-ı Hakk’ın vazifedar memuru olan varlıkların fedakârane insanlara hizmet ettiğini ve bizlere ders verdiğini görmekteyiz. Meselâ; sığır, manda, koyun, keçi gibi hayvanlar rahmet okyanusuna dalıp süt alırlar, kendileri içmez bizlere sunarlar. Bitkiler, şefkat hazinesine ellerini daldırıp bizler için meyve ve sebzeyle ceplerini doldururlar ve bize ikram ederler.

Üstad Bediüzzaman’a baktığımızda, sadâkat, sebat, cesaret, merhamet vb. hasletlerde zirvelerde olduğu gibi fedakârlıkta da Peygamber Efendimiz (asm) ve Ashabına en güzel biçimde uyduğundan zirvelerde dolaşmaktadır. O insanlığın ebedî hayatını kurtarabilmek, İslâmiyet ve Kur’ân’ın şerefini korumak adına, yalnız dünya hayatını değil, manevî makamları da feda etmiştir.

Fevkalâde izzet ve onur sahibi olan, zulme boyun eğmeyen, haksızlığa ve baskılara zerre kadar tahammül edemeyen Bediüzzaman sırf gelecekteki “Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yûsuflar, Ahmedler, vesairelerin…”3 imanlarının selâmette olması için baskılara, zulümlere, zindanlara sabır ve tahammülle dayandı. Daima müsbet hareket ederek talebelerine de sıkıntıları bu şekilde karşılamalarını tavsiye etti.

Üstad Bediüzzaman’ın şu ifadelerinden feragat ve fedakârlıktaki sırrı keşfettiğini müşahede ediyoruz: “Gözümde ne Cennet sevdası var ne de Cehennem korkusu. Milletimizin imanını selâmette görürsem Cehennemin alevleri arasında da yanmaya hazırım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur.”4

“Saçlarım adedince başlarım olsa ve her gün biri kesilse, bu hizmet-i imaniyeden çekilmem.”5

RİSALE-İ NUR MESLEĞİ FEDAKÂRLIK MESLEĞİDİR

“Bir dâvâ sahibinin ve bilhassa ıslâhatçının muvaffakiyet şartlarının en mühimmi feragattir.”6 İnsan bir dâvâyı, fikri, düşünceyi kabul ediyor, yaşıyor ve onaylıyorsa onun uğrunda fedakârlık yapabilmelidir, eğer yapamıyorsa; sahiplendim sandığı mukaddes değerin anlama ve sindirim aşamasında bir yerlerde sıkıntı oluşmuştur.

Allâme Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi mevzumuzla ilgili şöyle der: “İslâm bugün öyle mücahitler ister ki, dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak.” Evet “Kaleler, fedailer ister”7 İslâm kalesi dahi fedakâr kahramanlar istiyor.

Fedakârlık her Müslümanın sahip olması gerektiği en güzel özelliklerden birisidir. Çünkü her Müslümanın ana hedefi olması gereken rıza-i İlâhîye ulaşmak için bu özelliği kazanması gerekir. Fedakârlık hasleti olmaksızın Allah’ın rızasını kazanmak mümkün olmaz. Risale-i Nur’u kabul ederek, anlayarak okursak fedakârlık hakikatini anlayıp, yaşayabiliriz. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri ve Nur Talebeleri İslâm ve Kur’ân namına maddî ve manevî hayatlarını feda etmişlerdir.

Ömer Faruk Yıldız

Dipnotlar:
1- Şuâlar, 2013, s. 843.
2- Cihar-ı Yar-ı Güzin, s. 25.
3- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 135.
4- a.g.e, 962.
5- a.g.e, 1074.
6- a.g.e, 24.
7- Zübeyir Gündüzalp, Dâvâ Adamına Mektup.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*