Feministlerin Ihaneti… Veya İtirafı…

Feminizmi veya feministleri biliyorsunuz. Avrupa tarihi ve kültürünün doğurduğu hareket hakkında çok şeyler yazıldı – çizildi. Fakat tarihe not düşmek veya bir tesbitte bulunmak için bir kaç anekdotu dinlersiniz herhalde.

 

Hele meselenin içinde Kur´ân´la savaşabileceğine inanan feminist Alice Schwarzer gibiler olunca hikaye biraz daha cazip olacak Zira ihaneti, tarihî hatayı veya mugalatayı söyleyen biz değiliz…

Betty Mahmoudy İran´da bir süre yaşayan Amerikalı bir kadındı. Şia geleneğini fars kültürünü ve doğu mistizmini aynı teknede yoğurmuş bir toplum arasında yaşamıştı. Sonra da İran´da yaşadıklarını Hollywood´daki semavî din karşıtı senaristlere hikaye edince, bildiğiniz o meşhur kitap ortaya çıkmıştı: Kızım Olmadan Asla! Aileyi çoktan defterden silmiş ve kadını cinselliğiyle toplumun merkezine taşımaya çalışanlar, Amerikalı gelinin İran´daki hayatını ne kadar anlayabilirlerdi ki…

Burka - www.SaidNursi.deTaliban kadının hikayesi de yukardaki izahtan çok farklı olmasa gerek: Burkalara mahkum edilmiş, yaşama hakkı neredeyse elinden alınmış, ortaçağ kölelerinden de daha incitici şartlara giriftar edilmiş gösterilen bir kadının hikâyesini, dinazor medya dünya ekranlarına yansıtınca Amerika ve Avrupa´nın iğfal edilmiş kamuoyu, Afgan kadınını Molla Ömer´in elinde böylece tutsak olarak algıladı. Hakikat neydi? 11 Eylül çetesinin fesadıyla buraya giden Avrupa Silahlı Kuvvetleri Taliban kadının burkasına mağlup olmuştu. Buradaki hadise, ne Tahran´daki çarşafı ve ne de Kandahar´daki Burka´yı müdafaa hadisesi değil. Medeniyet maskesiyle insan o­nurunu çiğneyeneleri, insaniyetperverler deşifre edemezlerse insanlığa yazık olacak. İran kendi içinde ve yaşamıyla mutlu ve Afganlı kadın kendi coğrafyasında burkasıyla huzurlu olduğu halde; feministlerin siyasetçileri ve siyasetçilerin de orduları Asya kadının üzerine sürmesinin arkasındaki asıl maksat ne idi? Paris´li, Newyork ve Londralı bazı dinsiz, sefih ve ahlaksız kadınların hayatının modern ve üstün olduğunu kim ve neden iddia ediyordu… Sonra da üçüncü dünya ülkelerine çeşitli yol ve metodlarla dikte ediyorlardı, bu hayatı… Bu kültürel faşizmi masum insanlara reva görenlerin “hürriyet ve demokrasi” perdelerine sığınmış olmaları, insanlık adına bir başka fecaattir…

Dinsiz Avrupa ve Amerika´daki terbiyecilerin sistematize ettikleri sosyoloji, pedagoji ve psikolojinin mahiyetini insanî ölçülerle değerlendirenlerimiz çok değil. Zira insanî ölçü dediğimiz fıtrî terbiyenin metodlarına ve pratiğine dinsizlerce imkân verilmeyen bir çağda yaşıyoruz. Mevcut yanlış eğitim sistemi doğru kabul edilerek, bu yanlışta ifrata gidilmesinin büyük insanî felaketler doğurduğunu, mevcut çevreler çok iyi biliyorlar. Fıtratlarının bozulmasından dolayı yılan gibi zehirlemekten, tahripten ve kaostan zevk alıyorlar. o­nlara “tahripkâr cereyanlar” denilmesinin sebebi de bu olsa gerek. İşte Avrupa merkezlerindeki laboratuvarlarında yetişdirdikleri tipe zarar vermemesi için bu kızıl kuvvetler, çeşitli bahanelerle başta islam dünyası olmak üzere üçüncü dünyaya saldırmaya devam edecekler. Bunlar fıtrattan korkuyorlar.

Feministlerin balonu çoktan söndü. Avrupa – Amerika kadını İran ve Afganistan kadınından çok daha mutsuz. o­nlar da; her iki halk arasındaki farkı gösterecek böyle bir istatiğe yanaşmazlar. Öyleyse, hem islam coğrafyasındaki kadının daha mutlu olduğu anlaşılamasın, hem de dinsizliğe zemin hazırlayan sefahet, kaos ve çatışmaya imkân çıksın diye kuvvete başvurularak islam dünyasındaki kadın dinsiz feministlerin saldırısına uğradı… İran, Afganistan veya birbaşka islam coğrafyasındaki kadının; cehalet ve şeriata aykırı hareketlerinden dolayı yaşadığı sıkıntı, dinsiz Avrupa´nın feminist teorisyenlerinin yanlışını düzeltemez. Hem de bu duruş dünyanın kapitalini, araç – gerecini ve her türlü imkânını kullanan Avrupalı terbiyecileri mahkum etmez mi?

Avrupalı feministler kendi kadınını kandırabilirler, her gün yeni bir oyuncağı eline vererek o­nun fıtratını aramasını engelleyebilirler. Fakat bunu islam dünyasında yapmaları çok zor görünüyor. Kur´ân´a ve O´nun pratiği olan sünnete rağmen islam kadınını sokaklarda sürünmeye, başıboş dolaşmaya ve aileden koparmaya dinsiz felsefenin şakirdleri olan Alice Schwarzer´lerin gücü yetmez, kanaatindeyiz.

Biliyoruz… Dinsizlik cereyanlarının idare ettiği fonlardan sağlanan paralarla, başta Türkiye olmak üzere birçok islam toplumunda sözkonusu “Yenilik” laboratuvarları açılıyor. Dinsiz felsefenin yerli şakirdleri oralarda ders veriyorlar. Ahaliyi de; faydalı, karizmatik, yenilik, pratik ve sempatik gibi tabirlerle bu zındıka laboratuvarlarına çekmeye çalışıyorlar. Bilhassa din karşıtı kemalistlerin ve ahmak – cahil milliyetçilerin yardımlarını da görüyorlar. İslam ailesi; karşısına çıkacak en küçük musibet, sıkıntı ve belaya karş, yine çözümü dinde arayacaktır. İşte musibete düçar etmeye çalıştığınız insanlar tekrar islama dönünce, zındıkanın ihanetlerini öğrenmeyecekler mi? Bir dane-i hakikat, fıtrat karşıtı ve hakikatte kadın düşmanı cereyan mensuplarını buradan uçuracaktır. Kur´ân´a karşı yürüyen Schwarzer, mağlubiyetini satır aralarına gizliyor. `Welt´ muhabiriyle yaptığı muhavere´de, kadını erkekten soyutlayarak o­na zulm ve kötülük ettiğini tarihî bir hikâye ile anlatıyor. Yani önce erkeğine karşı asileşen ve sonra da firavunlaşıp “ben” merkezli bir düşünceyle toplumun önüne çıkmaya yeltenen kadının yanlışlarını açıkca ifade edemeyen bayan Schwarzer, yalnızca o­nun mutsuzluğunu dile getiriyor ve O´nun erkeksiz yapamayacağını itiraf ediyor.

Buyrun cenaze namazına… Bugüne kadar ki mücadelemiz ne içindi? Avrupa´yı yaktınız –yıktınız düşüncelerinizle… Sonra… Sonra, yine erkek – kadın beraberliği… Peki nasıl olacak bu iş? Bu iki cins belli mevsimlerde yalnızca üreme maksadıyla bir araya gelen hayvanlardan olmadığına göre… Birlikteliklerini bir çatı altında ve uzunca devam ettirmek istediklerine göre… Hangi prensip ve düstürlarla olacak bu iş? Kavgalarına kim hakem olacak? Aralarında yalnızca “cinsellik sevgisi” mi olacak, yoksa; aşk, şefkat, merhamet, fazilet, paylaşım, hürriyet, adalet ve aile mefhumları da olacak mı, bayan Schwarzer?

Yeniden başa döndüğünü belki de bilmiyordur. Başını semavî prensiplerin zincirinden çıkararak bugüne dek katettiği tüm mesafelerin yalnızca bir İRTİCA´dan ibaret olduğunu nereden bilsini ki? Ama yine iyidir. İtiraf, belki de yanlışların anlaşılamasına, hatalı prensiplerin tesbitine ve fıtratı aramaya bir adım olacaktır. Bu bizim ümidimiz… Fakat Kur´ân´la savaşarak değil. Kur´ân´la savaşarak içine düştüğü ve Avrupa´yı düşürdüğü çukurun dehşeti hepimizi ürpertiyor, bayan Alice Schwarzer´lerin…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*