Fenâfi’nnur

Fenâfi’nnur: iman ve Kur’ân dâvâsında ve bu dâvânın günümüzdeki temsilcisi; Kur’ân-ı Kerîm’in mu’cizevî tefsiri olan Risale-i Nur’da, onun müellif-i muhteremi, zamanımızın en büyük âlimi, müceddidi, imamı Bediüzzaman Said Nursî’de (ra); bu kudsî yolu açan Kâinatın Fahri Resulullah Efendimizde (asm) dolayısıyla “Allah-ü Teâlâ Hazretleri’nin (cc) Nurlu Yolunda” fânî olmak demektir! Bu yüce makam ise, her şeyini, her hissini, en yüce maksat olan iman ve Kur’ân dâvâsına feda eden gönül erlerine nasip olmuştur!

Zîra onlar, “Gözümde ne Cennet sevdası var, ne de Cehennem korkusu! Milletin imanını tehlikede görürsem Cenneti de istemem, orası bana zindan olur! Milletin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur!” diyen Hz. Bediüzzaman’dan ders almışlardır! İşte, geçtiğimiz 2 Aralık Pazar günü rahmet-i Rahman’a tevdi ettiğimiz Mustafa Sungur Ağabeyimiz de “fenafi’nnur” makamına yükselen bahtiyarlardan idi. Allah (cc) rahmet eylesin! (amin)

SEMA VE ARZ’IN AĞLAMASI

Kur’ân-ı Kerîm’de Duhân Sûresi’nin, olumsuzluk bildiren “Vemâ” kelimesiyle başlayan 29. âyetinin meali şöyle: “Semâ ve arz (Gök ve Yer) onlara ağlamadı”. Bu âyet Risale-i Nur’da şöyle tefsir edilmektedir:

“Ehl-i dalâletin [Allah’ı inkâr edenlerin] ölmesiyle, semavat ve zemin [gökler ve yerler] onların üstünde ağlamyorlar.” (……) “Ehl-i imanın dünyadan gitmesiyle, semavat ve zemin onların üstünde ağlıyor.” (…… ) “İşte bu sır içindir ki, semavat ve zemin, ağlar gibi, ehl-i imanın zevaline mahzun oluyorlar [üzülüyorlar].” (Sözler, s. 582.)

Bu âyetin açık tezahürü çokça görülmüş ve görülmektedir. Ben şahsen hayatımda ne kadar bildiğim iştihar etmiş (tanınmış) mübarek zatlar varsa, hemen hemen hepsinin de vefatlarında rahmetin (yağmurun) – az veya çok – yağdığına şahit olmuşumdur. Bu ise bahsi geçen âyetin şümulüne göre semavat ve arzın ağlaması mânâsına gelmektedir. İşte, rahmetli Sungur Ağabeyimizin gerek vefatı anında, gerekse defin anında havanın yağışlı olmasıyla bu hakikat gözlenmiştir.

SUNGUR AĞABEYİN HARİKA HÂLLERİ

Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin eğitiminden geçen Risale-i Nur Talebelerinin ve saffı evvel ağabeylerin mazhar oldukları bir çok harika hâlleri, yani kerametleri zaman zaman anlatılır. Bu gibi kerametlere en çok mazhar olanlardan biri de Sungur Ağabey’dir. Onun mazhar olduğu kerametler çokça anlatılır. Âdeta Bediüzzaman Hazretlerinin yaşayan kerametleriydi! Gerçi iman ve Kur’ân hizmetini dâvâ edinen Risale-i Nur mesleğinde “keşif ve keramet” aranmaz. Fakat bir ikram-ı İlâhî olduğu da muhakkaktır!

Yıllar önce Sungur Ağabey’in sebep olduğu şöyle bir keramete şahit olmuştum:

Risale-i Nurla ilk tanıştığım 1971 yılının yazında, Nur eserlerinin bende uyandırdığı heyecanla, Barla’ya gitmiştim. Yaz sıcağında o gün köye gelenlerle birlikte Barla’yı alt vurup üst çıktık. Aynı zamanda, Allah (cc) rahmet eylesin, Barlalı Abbas Mehmet Dayı’dan, Hz. Üstad’la ilgili bol bol hatıra dinledik. Akşama doğru, gündüzdeki kalabalık birden çekildi. Derken yalnız kalmıştım. O gün heyecandan yemek içmek aklıma gelmemişti! Fakat akşam üzeri müthiş acıktığımı hissettim. O tarihte Barla’da bir bakkal veya fırın olmadığı gibi, o saatte de dışarıda hiçbir insan görünmüyordu. Aslında misafirperver olan bu köyün adetini de bilmiyordum. Ne yapacağımı şaşırmıştım. İçimden dedim ki, “Üstadım hayatta olsaydı her hâlde yiyecek bir şey ikram ederdi.” Böylece ümitsiz bir hâlde Üstad Hazretlerinin evine girdim. O sırada kapı çalındı. “Kim o!” diyerek kapıyı açtım. Bir de ne göreyim? Karşımda Sungur Ağabey, kucağı üzüm, domates, peynir ve ekmekle dolu olarak gelmiş. Bana “Kardeşim, bunları içeriye götür, lâzım olur!” dedi. Ben onları içeri bıraktıktan sonra, Sungur Ağabey’in içeri girmesini beklemek için kapıya koştum, göremeyince de hızla merdivenlerden inerek sokağa çıktım. Oradan köyün giriş yoluna yöneldim. Fakat hayret! Sungur Ağabey hiçbir yerde yoktu. Kaş ile göz arasında kaybolmuştu! Kendi kendime dedim ki, “Niye hayret ediyorsun? ‘Üstad Hazretleri hayatta olsaydı elbette yiyecek bir şey ikram ederdi.’ diye içinden geçiren sen değil miydin? O da Allah’ın izniyle, Sungur Ağabey vasıtasıyla, keramet gösterip sana ikramda bulundu. Besmele çek, afiyetle ye, gerisine karışma!”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*