Fenalık perdesini yırt(ma)mak

Genel seçim tarihi, 12 Haziran Pazar günü olarak kesinlik kazanmış bulunuyor.
Türkiye’nin seçim sath–ı mailine girmesiyle birlikte, siyaset âleminde de ciddî bir hareketlilik söz konusu. Partiler, partililer, mebuslar, mebus adayları, hummalı bir faaliyetin içine girmiş durumda.

 

Bu arada, pekçok kimse bizden de siyasî konularda yazmamız hususunda taleplerde bulunuyor. Hatta, konu siparişi verenler bile var.
Gelişmeler paralelinde, aktüel konuları yazmak, zaten bizlerin bir vazifesi. Gazetecilik mesleği, aktüaliteyi takip ederek yazmayı, yorumlamayı gerektiriyor. Aksi halde, yapılan iş gazetecilik olmaz.
Yazdığımız, yazacağımız konulara gelince…
Bu hususta şu noktalara dikkat etmek durumundayız: Konunun gündemle irtibatı olmalı. Konu hakkında izahata ihtiyaç duyulmalı. Yazdıklarınız, hiç olmazsa bir boşluğu doldurmalı, bir suâle cevap teşkil etmeli. Yazarken, ölçüyü kaçırmamalı, temel düsturlara ters düşmemeli.
İşte, bilhassa şu sıralar bizden izahı istenen, yahut değinmemiz talep edilen öyle konular ki, burada hatırlatmış olduğumuz temel prensipleri ihlâl mânâ ve maksadına matuf düştüğü için, bunları yazma cihetine gitmiyoruz.
Meselâ, bazı kimseler, siyaset sahnesinde aktif şekilde boy gösterenlere ait mazide kalmış nahoş birtakım söz ve yazılarını iktibasen göndererek, bunları bizim de nazara vermemizi ve bunlara dair yazılar yazıp yorumlarda bulunmamızı istiyor.
Bu kimseler, zahmet edip kendilerini hiç yormasınlar. Onların habire göndermiş olduğu türden bilgiler, fazlasıyla arşivimizde mevcut.
Ancak, bizim elimizde ulvî prensipler var, kudsî düsturlar var. Biz, bu ölçü ve prensipler müvacehesinde hareket etmek durumundayız.
İşte, bu ulvî düsturlardan biri Münâzarât isimli eserde çok açık bir ifade ile beyan ediliyor.
Üstad Bediüzzaman, bilhassa hücûmlara mâruz Ahrardan sayılan siyasîlere ait hata ve yanlışların üzerindeki perdenin yırtılmaması gerektiğine, hatta perdeyi yırtmanın “insafsızlık” olduğuna dikkat çekerek, şu önemli hatırlatmada bulunuyor:
Fena adama iyisin, iyisin denilse iyileşmesi ve iyi adama fenasın fenasın denildikçe fenalaşması çok vuku bulmuştur.”
Bu tavsiyenin hemen ardından gelen “Onlara niçin hücûm etmeyelim? Fenâ taraflarını niçin nazara vermeyelim? Fenalıklar üzerindeki perdeyi niçin yırtmayalım?” mânâsındaki suâllere karşı ise, şu hakikatli cevabı veriyor, Bediüzzaman:
“Faraza, bazılarının altında büyük fenalıkları varsa da, hücum edilmemek gerektir.
“Zîra, çok fenalık vardır ki, iyilik perdesi altında kaldıkça ve perde yırtılmadıkça ve ondan tegàfül edildikçe, mahdut ve mahsur kaldığı gibi, sahibi de perde–i hicap ve haya altında kendisinin ıslâhına çalışır.
“Lâkin, vakta ki perde yırtılsa, hayâ atılır; hücum gösterilse, fenalık, fena tevessü (genişleme, yayılma) eder.” (Age, s. 82)
Ne hikmetse, Ahrar ve Demokratların başına kim geçtiyse, bu çizgide kim temâyüz etmişse, daima şiddetli hücûmlara, insafla bağdaşmayan yaftalara, karalamalara mâruz kalmışlardır.
Bu müzmin tenkit ve karalama marazının mâzisi çok eskilere kadar gidip dayanır. Ahrar–ı Osmaniye hareketinden günümüzdeki Demokrat hareketine kadar, bu çizgide temayüz etmiş hemen bütün şahisyetler, söz konusu hücum ve tenkitlerin hedefi olmuşlardır.
Hatta, bu siyasî cenahta görünen şahıslardan öylesine nefret ile husûmet edenler var ki, bu kimseler, emin olun asrın Nemrutlarına, Firavunlarına, Deccallerine, Süfyanlarına bile bu derece tepkili değiller, muhalif değiller.
Settarü’l–uyûb olan Cenâb–ı Hak, böylesi bir aşk–ı siyaset batağına saplanmaktan bizleri muhafaza eylesin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*